Osmanlı'da Alevi Katliamı |
Bugünlerde derin tezgahlar peşinde koşanların çıkardıkları bir tarih dergisinin kapağında Yavuz’un mu, yoksa Şah İsmail’in mi olduğu tartışmalı bir resim ve bir yazı var: “Yavuz Alevi katliamı yapmadı”
Gerçek şu ki, Osmanlıda ne başında ne de sonunda yani çürüme dönemlerinde bile hiçbir inanç topluluğuna yönelik katliam yapılmamıştır. Kimin neye inandığı Osmanlının çok da umurunda olmamıştır. Ancak bir şartla: Eğer “Nizami Alem’e” zarar vermezse… Nizami Alem aslında “dirlik düzenlik” demektir ki devletin temel görevidir. Emniyet ve asayiş diye de söylenir. Ayrıca Osmanlı Saltanatına veya Sultanların şahsi Sultanlıklarına karşıt olunursa kimsenin ne gözünün yaşına ne de dinine ve mezhebine bakılırdı…
Peki Yavuz Alevileri öldürmedi mi? Öldürdü hem de çok sayıda… Sayının ne olduğunu bugün hiç kimse kesin olarak söyleyemez. Hele derin tarih iddiasında bulunup da, Mehmet oğlu Beyazıt oğlu Selim Sultana Yavuz demenin hakaret olduğunu bile bilmeyen sözde tarihçiler hiç bilemezler. Ama şu bilinir ki Selim Sultan hiç de adına uygun bir kişilik değildir. Kıyıcıdır. O yüzden Anadolu Türkmenleri ona “en kötü, zalim” anlamına gelen Yavuz demişler ve zamanla adı öyle anılır olmuştur.
Okuyucum, şimdi haklı olarak şu soruyu sorabilir: “Osmanlıda hiçbir inanç topluluğuna karşı katliam olmamıştır, diyorsun ama Yavuz Alevileri öldürdü de diyorsun… Çelişki değil mi?”
Hayır! çelişki yok. Bu Sultan kendisine değil, kendisinden daha Alevi ve daha Türk olarak gördüklerinden Şah İsmail’e bağlılık duyan Alevileri öldürtmüştür. Yaptığı iş de katliamdır. Dolayısıyla derin tarihçi olduklarını söyleyenlerin sözü doğru değildir. Yavuz Alevi katliamı yapmış ama onlar alevi olduğu için değil, Şah İsmail yandaşı olduklarından… Sonradan da bu katliamlar yapılmıştır. Her türlü fetvayı vermeye hazır sahte din alimlerinden de onaylar alınmıştır. İbni Suud denilen zatın bu konudaki fetvaları ise tam bir faciadır.
Ben açıkladığımda inanmayanlar Osmanlı tarihçiliğinde Türkiye’de ve Dünya ‘da en bilgili tarihçi olan Hocaya sormuşlardı: “Osmanlılar başlangıçta Alevi miydi?” Halil İnalcık Hoca gayet tabii bir şekilde “Alevilerdi” demişti. İsteyen youtube’de arayıp izleyebilir.
Sultan Selim zamanında hala bu durum devam ediyordu. Çaldıran savaşı bir bakıma Bektaşi Alevilerle, Safevi Alevilerin savaşıdır. Osmanlı ordusunda Yeniçeriler ve diğer savaşçıların büyük bir çoğunluğu Aleviydi. Tabii Hıristiyan Sırplar ve başka unsurlardan da askerler vardı. Ordunun Şah İsmail’e karşı savaşmak istemeyişinin “derin tarihi” budur. Selim’in babası Beyazıt, her piyadenin eline bir tüfek vermiş ve topların nitelik ve niceliğini en üstün yerlere ulaştırmıştı. Şah İsmail hala ok, yay, kılıç, mızrakla savaşıyor ve bunu da sünnet sanıyordu. Yenildi. Ama etkisi Şah Hatayi olarak; Türkiye Alevilerinde sürüp gitti. İran da ise oğlundan itibaren Alevilik yerini Şiiliğe bıraktı. Bunlar tarihin ilginç işleridir.
Şimdilerde kendilerini Osmanlı olarak ilan eden birileri mehtere karşı aşk ilan ediyorlar. İçlerinde mehteri Cumhuriyetin kaldırdığını sananlar da çok… Sözgelimi bu iktidar mensupları onuncu yıl marşı yerine mehter çalınmasını isterken, mehteri kaldıran 2. Mahmud ve oğlu Abdülmecit’e de bağlılıklarını ifade için toplantılar düzenliyorlar. Kafalar karma karışık.
Selim, Mısır’ı aldıktan sonra Mısır’da onu aldı. Ve 2000’den çok Eşari-Sünni Alimi Osmanlı topraklarına taşıyarak şehirleri ve ulaşılan köyleri Sünnileştirdi. Şehirlerde Alevilik, Bektaşi ocaklarında “getto” hayatı yaşadı. Yeniçeriler ise Alevi gülbanglarını sürdürdüler ve bu gülbanglar mehter gösterilerinde de sergilendi. Şimdilerde biraz kuşa çevrildi ise de, bazen aslına uygun olarak da yapılır. Gelin Yeniçeri gülbangını yani toplu duasını bir hatırlayalım ve Osmanlının Selim’e kadar Alevi hatta Selim’den sonra da kısmen Alevi olduğu gerçeğini bilelim. İşte gülbang: “Müminiz Kalü Beladan beri, Hakk’ın birliğine eyledik ikrar… Bu yolda vermişiz seri… Nebimiz vardır Ahmedi Muhtar… Layezal mestaneleriz… Nur-ı İlahi de pervaneleriz… Sayılmayız parmak ile… Tükenmeyiz kırmak ile… Taşramızdan sormak ile… Kimse bilmez halimizi… On iki İmam Pir-i Tarikat, cümlesine dedik beli… Üçler beşler yediler… Nur-ı Nebi, Keremi Ali… Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli… Demine devranına HU diyelim HUUU….”
Yahya Kemalin tanımı daha kestirmedir. İstanbul’un Fethi ile ilgili: “Vur pençe-i ALİ’deki Şemşir (kılıç) aşkına… Gülbangı âsumanı (gökleri) tutan PİR aşkına…” Ali’nin pençesindeki kılıç ve gülbangı gökleri tutan Pir Hacı Bektaş Veli aşkına…
Bu bahis böyle bir yazıda bitmez. Daha derin anlatımlar gerekir.
|
|
Paylaşım : |
|
16-04-2014 12:42 - 61109 Okunma |
|
|
Yorumlar |
|
Namık Kemal Zeybek yazarın diğer yazıları |
[ Tümü ] |
|
Osmanlı'da Alevi Katliamı 16-04-2014 tarihinde eklendi |
İslam'ın Tek Mabedi Cami mi? 07-10-2013 tarihinde eklendi |
Paket Maket 02-10-2013 tarihinde eklendi |
Cami Cemevi 17-09-2013 tarihinde eklendi |
Bugünün Türkiye'sinde Temel Çelişki 05-09-2013 tarihinde eklendi |
Din İşleri Yüksek Kurumu kurulmalıdır 07-08-2013 tarihinde eklendi |
Tarihimizle Yüzleşmek 18-07-2013 tarihinde eklendi |
Yol geçen hanı 17-06-2013 tarihinde eklendi |
Yavuz bir çelişki 08-06-2013 tarihinde eklendi |
Reyhanlı 21-05-2013 tarihinde eklendi |