Emperyal olmak ama nasıl? |
Bilgi çağı ürünlerinin üreticisi olmadan da cihanşümul siyaset güdemeyiz. Ya da şimdilerde birilerinin çok çok söylediği gibi‘emperyal devlet’ olamayız. Oluyormuşuz gibi görüntü olsa da bu iş global emperyalistlerin oyuncusu olmaktan başka bir önem ve değer taşımaz.
Bilgi çağı ürünlerinin üreticisi olmazsak; global kapitalizmin dünya ve bölge planlamasının hevesli yardakçısı oluruz ve ülkemize de kendimize de (oyuncuların kendilerine de) yazık olur.
Tarihi derinlemesine anlamayanlar bu işi de anlayamazlar.
Tarihi derinlemesine bilmeyenlerin ve anlamayanların olan biteni anlamaması çok önemli olmayabilir. Ama eğer bu bilmeyen ve anlamayanlar ülkemizi yönetiyorlarsa iş çok önemli hale gelir.
Hangi tarihten mi söz ediyorum!
Yakın tarihten elbette!
Enver Paşa adında çok değerli ve yetenekli bir paşamız vardı bizim… Üstelik şimdiki benzerlere benzemezdi. Çok dürüst ve inançlıydı. Hatta ülküsü bile vardı.
Rusya içindeki Ulu Türkistan’ı kurtarmak ve Turan devleti kurmak isterdi. Ne güzel değil mi? “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan… Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan.” Ne güzel emperyal hedefler değil mi?
Enver Paşa’nın iktidarda olduğu Osmanlı’da gerekli üretim gücü ve askeri kudret olsaydı ve dünya şartları ve dengeleri de uygun durumda olsaydı neden olmasındı?
Enver Paşa öz gücüne ve öz hesabına dayanarak böyle bir karar verseydi olabilirdi de…
Ama işler hiç de böyle değildi. Enver Paşa’nın iyi işler yaptığı bilinir ama bu emperyal hedefi gerçekleştirmenin çok uzaklarında olduğu da bilinir.
Dönemin kudretlisi olan Paşamızın nefsini şişirenler içerden ve dışarıdan çoktur. O dönemde Osmanlı’yı denetimi altına alan Almanya, Enver Paşa’yı şişirmekte öylesine ileri gider ki Türkiye’nin adı “Enverland” diye söylenir
Ve olanlar olur… Birinci Dünya Savaşı diye adlandırılan savaşa Enverland da dahil edilir. Sokulur. Adeta sokuşturulur.
Sanayileşmiş Avrupa ülkelerine yağmalanacak topraklar ve pazar olarak kullanılacak ülkeler lazımdır. Savaşın gerçek sebebi de budur. Kapitalist emperyalizm ikiye ayrılmış ve birbirini boğazlamaktadır. Bu savaştan Türkiye’nin alacağı hiçbir şey yoktur; işi de yoktur. Ama Almanya’nın savaşı kazanmak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Ordu da zaten büyük ölçüde Alman uzmanların denetimindedir.
İki Alman denizaltısına Yavuz ve Midilli adı verilir. Almanların başına fes geçirilir. Yanına da yandaş gemiler verilir ve 29 Ekim 1914’de Rusya’ya sefere çıkılır. Rusya’nın Karadeniz şehir ve limanları topa tutulur. Rusya da bizim Karadeniz şehir ve limanlarımızı topa tutar ve biz savaşa dahil oluruz. Kahramanca savaşırız. Çanakkale dahil, zaferler kazanırız. Ama sonra?...
Sonra Almanlarla birlikte biz de yenilmiş oluruz. Almanya’ya çok fazla bir şey olmaz ama bizim devletimiz “Devlet-i Ebed Müddet”dediğimiz Osmanlı tarihe karışır.
Bütün bunlar olurken Mustafa Kemal adındaki bir Kurmay Subay Enver Paşa’yı uyarmaya çalışır. “Bu Almanlara güvenme, bu savaşa girme…” diye mektuplar gönderir. Ama savaş başlayınca da Bulgaristan’daki diplomatlık görevinden affını ve cepheye gönderilmesini ister; Çanakkale kara savaşlarının en önemli kahramanı olur.
Bunlar “esatiri evvelin” demezsiniz biliyorum. Benim değerli okuyucularım ve dava arkadaşlarım demezler ama acaba bugün Türkiye’yi yönetenler de demez mi?
Demezlerse ne demeye durup durup Suriye’ye efelenirler? Ne demeye Türkiye’nin başını belaya sokacak “Füze Kalkanı Radarları” getirip Malatya’ya kurdururlar.
Peş durumundan, eş durumundan, iş durumundan ve aş durumundan iktidara karşı dayanılmaz olumlu duygular duyan kimilerine bakarsanız bu iş “NATO işi” imiş… NATO işi ise, ne işi varmış ABD Büyükelçisinin Türkiye Dışişleri Müsteşarıyla bu işi imzalamakta?...
Hayır, bu iş şeytan işidir. Şeytani bir tuzaktır. Maksat Türkiye’yi İran’la savaştırmaktır. Suriye’ye karşı Türkiye’yi kışkırtanlarla; İran’ı Türkiye’ye karşı kışkırtmak isteyenler aynı şeytani iş içindedir.
Allah fırsat vermesin. Eğer şeytanın bu planı tutarsa birbirleriyle savaşacak bu iki kardeş ülkeden ikisi de tasfiye olacaktır. İran da Türkiye de dağılır ve içinden çıkan parçalarla yeni devletler kurulur.
Maksat ve plan da tam budur… Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı olduğunu sanan Sayın Başbakanımız elbette bu işlerin ve oyunların bu felaket senaryolarının bilerek içinde değildir ve olamaz. O kendisine biçilen halifemsilik oyunuyla mutluyken haberi bile olmadan bu işler olur.
Enverland’ın Enver Paşası yurt dışına kaçarak Sovyetler Birliğinde kendisine bir hayat alanı aradı, olmayınca da basmacılıkla şerefli bir biçimde şehitlik makamına ulaştı.
Peki… Türkiye, asla kendisinin olmayan bu rezil savaşa sokulursa… Global şirketlerin kazançlarının artması ve hisse senetlerinin yükselmesi için İran’daki kardeşleriyle savaşırsa bu işlerin sorumlusu olanlar ne yapacaklar dersiniz?
İyi niyetli birilerinin ‘ne savaşı, kim savaşacakmış, bu da nerden çıktı!’ dediklerini duyar gibi oluyorum.
Öyleyse daha açık anlatmalıyım.
Silah-sanayi-enerji- sektörlerinin adamları neocanlar ve onların başkanı Bush zamanında İran’a saldırı an meselesiydi. Mali sermayenin desteklediği Obama bu işleri daha sakince çözümlemeye çalıştı. Global şirketlerin çıkarları için Suriye’yi ve İran’ı da teslim olmaya görevini de ülkemizden birileri üstlendi. (Kimler acaba?...)
Kimler olacak… Suriye’yle vizeyi kaldıranlar… Kucaklayanlar, kucaklaşanlar…
Olmadı. Bu yöntem de yürümedi şimdi, yeniden İran’ı ‘zorla dize getirmek’ yöntemleri gündemde. İşte Malatya’ya kurulacak radarların görevi de bu yöntemlerle ilgili…
Diyelim ki İran’a saldırı başladı. İran’da kendi füzeleriyle saldırganları vurmak istedi… Vuramaz… Çünkü bizdeki radarlar anında Romanya’daki merkeze uyarıda bulunacak. Global şirketlerin füzeleri İran füzelerini havada yok edecek. Böyle bir durumda‘durum’ nedir? İran’ın eli kolu bağlanmıştır. Başına füzeler yağmaktadır.
Peki, siz İran’ın yerinde olsanız ne yaparsınız.
Ey çok değerli, içinden iki Cumhurbaşkanı çıkarmış Malatyalı kardeşlerim öncelikle soru sizedir: Siz İran’ın yerinde olsanız füzelerinizin görev yapabilmesi için ne yapardınız?
İşte İran’da onu yapar…
O zamanda ‘nahoş geldin savaş…’
Bilmem anlatabildim mi?
Anlatabildiysem ne duruyorsunuz?
Malatyalılar… Ne duruyorsunuz Türkiyeliler…
Bakınız Türkiyeli Türkler demiyorum… Çünkü savaşın bombaları kimin kendisini Türk hissettiğine kimin hissetmediğine bakmaz…
Öyleyse Türkiye’de yaşayan ve Türkiye’de yaşayanları seven her insan evladı bu işe karşı çıkmalıdır. Demokratik bütün direniş yöntemleri kullanılmalıdır.
ABD’li şımarık subayın sırıtarak “halk karşı değil ki, ben karşı çıkan 9 kişi” saydım diyerek alay etmedi de mi! tepkisiz oldu toplumumuz?
Nasıl başlamıştık bu konuya…
‘Bilgi çağının ürünlerini üretmeden emperyal olmak masaldır’ demiştik.
Evet onu söylüyorum. Öncelikle biz bilgi çağı ürünlerini üretip yurt içinde ve dışında satmayı hedeflemeliyiz. Ondan sonra da asla global şirketler gibi ‘insanı şirket kazançlarından aşağı’ gören bir zihniyet de olmamalıyız.
Olmayacağız.
Çünkü biz cihanşümul olmayı, Milli kültürümüz değerlerinin insancıl anlayışını dünyaya yaymak ve nitelikli ürünlerimizi de dünyaya satmak olarak anlıyoruz. Öyle de yapacağız.
Bayar-Menderes döneminde Türkiye’yi tarım devrimine ulaştırdık, sanayi toplumuna ayak bastık. Demirel dönemlerinde sanayi devrimini gerçekleştirdik. Demirel-Özal dönemlerinde bilgi çağına ulaştırdık.
Şimdi “üreterek” bilgi çağına ulaşacağız. Kaderimiz ve görevimiz budur.
|
|
Paylaşım : |
|
20-06-2012 10:17 - 2499 Okunma |
|
|
Namık Kemal Zeybek yazarın diğer yazıları |
[ Tümü ] |
|
Osmanlı'da Alevi Katliamı 16-04-2014 tarihinde eklendi |
İslam'ın Tek Mabedi Cami mi? 07-10-2013 tarihinde eklendi |
Paket Maket 02-10-2013 tarihinde eklendi |
Cami Cemevi 17-09-2013 tarihinde eklendi |
Bugünün Türkiye'sinde Temel Çelişki 05-09-2013 tarihinde eklendi |
Din İşleri Yüksek Kurumu kurulmalıdır 07-08-2013 tarihinde eklendi |
Tarihimizle Yüzleşmek 18-07-2013 tarihinde eklendi |
Yol geçen hanı 17-06-2013 tarihinde eklendi |
Yavuz bir çelişki 08-06-2013 tarihinde eklendi |
Reyhanlı 21-05-2013 tarihinde eklendi |