Bahar, insanların yaratılışı ve tabiatın sırlarını düşünmeleri için en iyi fırsatı sağlamaktadır. Nevruz Bayramı olarak çok eski tarihlerden itibaren, özellikle de İranlılar arasında kutlana gelen gün ise, baharın başladığı gündür. Ona Fars dilinde yeni gün anlamına gelen Nevruz isminin verilmesi de bu yüzdendir. Bu açıdan Nevruz kutlamalarının tarihinin, insanlık tarihi kadar çok eskilere dayandığını söylersek mübalağa etmiş sayılmayız. Burada ister istemez, İslam dininin bu güne ve bu günde yapılan kutlamalara bakış açısı söz konusu olmaktadır. Acaba İslam dini açısından da bu günü bayram saymak mümkün müdür? Müslümanlar da bu günü bayram olarak telakki edebilirler mi?
İşaret ettiğimiz üzere yeni gün anlamına gelen Nevruz kutlamalarının tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Unutulmaya yüz tutan bu günü acem bayramı olarak düşünen zihniyetlerden bazıları, daha sonraları onu, Ergenekon bayramı olarak seslendirmeye başladılar. Bazıları ise onu, Farsların yeni yılı olarak nitelendirdiler. Diğer bazıları da onun, acemlerin Mecusilerden aldığı bir bayram olduğu iddiasında bulundular. Acaba Nevruz hakkındaki bu nispetler doğrumudur? Ve Nevruzun tarihteki konumu ve hakikati nedir?
İranlıların, İslam dan önce baharın ilk günü olan Nevruz u bayram olarak kabul edip onda geleneksel kutlamalar yaptıkları ortadadır. Bu gün de onu Eyd-i Bastani yani eski ve tarihi bayram diye anmakta ve bir takım kutlamalar düzenlemekteler.
Tarihi açıdan bu günün hangi tarihten itibaren bayram telakki edildiğine dair kesin bir bilgi elde olmamakla birlikte bazıları, Nevruz u ilk kutlayan ve ilk defa o günü bayram ilan eden İran şahlarından Cemşid in olduğunu kaydetmişlerdir.[ El- Evail s.584]
Büyük Ehl-i Beyt âlimlerinden Muhammed Bakır Meclisi ünlü hadis kitabı Bihar-ül Envar da şöyle yazıyor: Bazı muteber kitaplarda şunun yazıldığını gördüm:Cemşid, dünyayı fethedip İran topraklarını mamur eyledi. Onun bu hareketi için gerekli şartların oluşması ve işlerinin yoluna girmesi eski Ferverdin ayının ilk günü olan Nevruz da sağlandığından bu gün acemlerin yılbaşı olarak kabul edildi... Bu günün bayram olarak kutlanma geleneğini ilk olarak yapan da (eski İran şahlarından) İfridun dur.[ Bihar-ul Envar c.59 s. 141]
Cemşid İran tarihinden önce efsane şahlardan olan Tahmures in oğludur. Onun saltanat tahtına oturduğu gün baharın ilk günüydü. Dolayısıyla o günü Nevruz olarak niteledi ve o gün kutlamalarda bulundu. Cemşid, uzun bir müddet saltanat sürdükten sonra gururlanarak kendisinin dünyanın ilahı olduğunu iddia etti. Sonunda Zehhak halkın yardımıyla onu tahttan indirip saltanattan uzaklaştırdı. Nihayet Zehhak, ortalıktan kaybolan Cemşid i bir gün Çin denizinin kıyısında gördü ve testere ile ikiye ayırarak hayatına son verdi.[ Dairet-ul Mearif s.1260)
Ancak Ehlibeyt İmamları nın altıncısı Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)dan nakledilen bazı hadislerde bu güne maneviyat boyutu kazandırabilecek bir takım müspet olayların da bu günde cereyan etmiş olduğu kaydedilmektedir. Örneğin, Müalla bin Hüneys in o hezretten naklettiği bir hadiste şöyle geçmektedir: "Nevruz Allah Teala nın insanlardan, sadece O na tapmaları ve şerik koşmamaları, peygamberlerine, hüccetlerine ve imamlara iman getirmeleri için ahit aldığı gündür... Nevruz, Hz. Nuh un gemisinin Cudi dağına oturduğu gündür. Nevruz, binlerce kişi oldukları halde ölüm korkusundan memleketlerinden çıkmaları üzerine Allah ın ölün demesiyle ölen ama sonra tekrar dirilttiği insanların tekrar dirildikleri gündür... Nevruz, Hz. İbrahim in kavminin putlarını kırdığı gündür…" [Bihar-ul Envar c.59 s.92, c. 12, s. 43)
İmam Cafer Sadık (a.s) ın Allah'u Teala nın öldürdükten sonra tekrar dirilttiğini vurguladığı kavmin başından geçenlere, Allah'u Teala Bakara Suresi nin 243. ayetinde işaret buyurmuştur. Olay özetle şöyledir: Şam şehirlerinden birinde taun hastalığı yüzünden birçok insan ölüverir. Aslında taun hastalığı onlara Rableri tarafından bir bela olarak gönderilmiştir. Zira ilahi rehberleri onları Allah yolunda cihada davet ettiğinde onlar bu emre itaatsizlik ederler. Bunun üzerine de Allah'u Teala ölümden korkarak cihat etmekten kaçan bu topluluğa taun hastalığını bela olarak indirir. Taun hastalığıyla karşı karşıya kalan binlerce insan (on bin veya 70 bin ya da 80 bin kişi) bu hastalıktan kurtulmak amacıyla şehri boşaltırlar. Böylece bu öldürücü hastalıktan kurtulduklarını sanarak gururlanıp kibirlenmeye başlarlar. Allah ın iradesini hiçe sayıp tabii unsurlara göz dikerek ululanırlar. Bunun üzerine Allah'u Teâlâ onları da o çölde aynı hastalıktan helak eder. Yıllar sonra İsrail oğulları Peygamberlerinden olan Hz. Hazgıl oradan geçerken, Allah a onları tekrar diriltmesi için yalvarır. Allah'u Teâlâ onun duasını kabul buyurur ve onları yeniden hayata döndürür. İşte bu yeniden dirilişin gerçekleştiği gün Nevruz gününe denk gelmiştir. [Tefsir-i Mecme-ül Beyan, Tefsir-i Kurtubi, Alusi, Ruh-ul Beyan tefsiri, Bakara Suresi, 243.ayetin tefsirinde]
Bu açıklamalardan şu sonuca varıyoruz ki, İslam'dan önce vaki olan mezkûr müspet olayların vukuunun bu güne denk gelmesi, bu güne manevi bir boyut da kazandırmakta ve onu, sırf bir yılbaşı olma özelliğinden çıkarmaktadır. Eski insanların bu güne olan ilgisinin altında da bu gibi manevi nedenler yatmaktaydı.
Bilindiği üzere İranlılar, İslam dinine Allah Resulü nün vefatından sonra girmişlerdir. Dolayısıyla da öncelikle onların arasında yaygın olan Nevruz kutlamaları hakkında Allah Resulünden gelen bir açıklamaya rastlamamaktayız. En azından ben-i hakir bu konuda Allah Resulünden gelen bir hadisi görmemişimdir.
Bu hususta İslam adına açıklama yapmak için en yetkili makam Ehlibeyt İmamlarıdır. Ehlibeyt İmamlarından ise bu hususta iki çeşit açıklama geldiğini görmekteyiz. Birincisi ki, aynı zamanda Ehlibeyt taraftarları arasında da en meşhur olanıdır. Bu günün, İslamdan önce ve sonra ona müsadif olan bir takım müspet ve manevi olaylar yüzünden mübarek bir gün oluşunu beyan etmektedir.
İkincisi ve gayri meşhur olan ise, aşağıda işaret edeceğimiz üzere onu, Farsların cahiliye döneminden kalan bir bayramları olarak niteleyip önemsememektedir.
Şimdi isterseniz sözü fazla uzatmadan Ehlibeyt İmamlarından gelen bu iki açıklamayı tetkik edelim. Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere Hz. İmam Sadık (a.s) dan nakledilen bir hadiste Nevruz günü müspet telakki edilerek onda bir takım manevi boyutu olan olayların cereyan ettiği beyan edilmekteydi. Mualla bin Hüneys isimdeki bir zatın Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) dan naklettiği bu hadisin İslam dan önce cereyan eden olaylara ait bölümünü yukarıda gördük. Bu hadis aynı zamanda İslam dan sonra da bu günde bir takım müspet ve mübarek olayların cereyan ettiğini belirtmektedir ki, onlar şöyledir:
1- Cebrail Peygamber (s.a.a) a bu günde nazil olmuştur.
2- Hz. Peygamber Efendimizin, Kâbe üzerindeki putları kırması için Hz. Ali'yi omuzlarına aldığı gün, Nevruz günüydü.
3- Hz. Resulullah ın (s.a.a), Gadir-i Hum denen yerde sahabesine Hz. Ali ye müminlerin emiri olarak biat etmelerini emrettiği gün de Nevruz günüydü.
4- Yine bu günde Hz. Peygamber Efendimiz, Hz. Ali'yi cinleri, İslam dinine davet etmek üzere cinler vadisine göndermiştir.
5- İslam ümmetinin Hz. Ali'ye halife olarak biat etmeleri bu gün de gerçekleşmiştir.
6- Hz. Ali, böylesi bir günde savaşta Haricilere karşı zafere sağlamıştır.
7- İmam Mehdi(a.s)’ın zuhuru böylesi bir güde gerçekleşecektir.
8- Böylesi bir günde İmam Mehdi (a.s) Deccala karşı zafer kazanacak ve onu Küfe şehrinde dara çekecektir.
9- Her Nevruz geldiğinde biz, zamanın imamının zuhuruna ümitleniriz. Zira o gün bizim ve Şialarımızın günüdür. Acemler ona hürmet edip korudular, ama siz Araplar onu zayi ettiniz. [Bihar-ül Envar, c. 59, s. 92]
Yine Necef ilim merkezinin kurucusu büyük Ehlibeyt müçtehidi Şeyh Tusi (ö.460 h.),el-Misbah-ül Müteheccit adlı Ehlibeyt ten gelen duaları içeren kitabında Mualla bin Hüneys in Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) dan şöyle naklettiğini kaydediyor: İmam buyurdular ki:Nevruz günü gusül al, en temiz elbiselerini giy, en güzel kokuları kullan ve bu gün oruç tut... [Misbah-ül Müteheccid, c. 2, s. 591]
Bu hadis bu günün aynı zamanda mübarek bir gün olduğunu vurgulamakta ve ona manevi bir boyut da kazandırmaktadır. Yine büyük Ehlibeyt alimlerinden Raşid-üd Din Tabersi, (ö.588 h.) Menakib adlı kitabında şöyle rivayet ediyor: Abbasilerin ikinci halifesi Mansur Davaniki, İmam Musa Kazım (a.s) dan Nevruz kutlaması toplantısına katılıp, halka tebrik buyurmasını ve gelen hediyeleri kabullenmesini istedi. İmam bu isteği reddederek şöyle buyurdular: Ceddim Resulullah tan nakledilen bütün hadisleri inceledim, bu bayram hakkında bir hadis bulamadım. Bu bayram Farsların sünnetidir. İslam onu yok etti. İslam ın yok ettiği bir şeyi diriltmekten Allah a sığınırım. Bunun üzerine Mansur şöyle dedi: Biz bu bayramı siyaset icabı orduya bir tedbir olsun diye yapıyoruz ve seni Allah a yemin veriyorum ki, bu toplantıda hazır bulun. Böylece İmam mecburen o meclise katılmak zorunda kaldı. Emirler, komutanlar, halkın ileri gelenleri gelip imama tebrik arz ediyor ve hediyeler veriyorlardı. Mensuru un özel hizmetçisi de orada bulunuyor ve gelen hediyeleri kontrol ediyordu. Toplantının sonlarına doğru yaşlı bir insan gelip şöyle dedi: Ey Peygamberin kızının oğlu, ben bir şeyi olmayan bir fakirim, bu yüzden de bir hediye getiremedim. Ama dedemin ceddin imam Hüseyin in mateminde okuduğu bir şiiri size hediye ediyorum ve o şiir mealen şöyledir: Keskin kılıçlardan hayrete düştüm ki, onlar Aşura günü tozlu bedenine iniyordu. Kadınların gözleri önünde bedenine oklar saplanırken, onlar senin ceddini imdada çağırıyordu. Öyle hüzünlüydüler ki, gözlerinden damla damla gözyaşları yanaklarına dökülüyordu. Neden kılıç ve mızrakların şamatası o mukaddes bedenden uzaklaşmıyordu. Bunun üzerine, İmam Musa Kazım (a.s) o şahsa: Hediyeni kabul ettim, otur, Allah sana bereket versin, diye buyurdu. Sonra da halifenin hizmetçisine dönerek: Reise (Mansur a) git ve bu hediyeleri ne yapmamız gerektiğini kendisine sor dedi. Hizmetçi, durumu Mansur a ilettikten sonra dönerek İmam a şöyle dedi: Mansur, O hediyelerin tamamını İmam a bağışladım dedi. Bunun üzerine İmam (a.s) da o hediyelerin tamamını şiir okuyan o yaşlı adama bağışladı. [Menakibi-i Al-i Ebu Talib, c. 4, s. 318]
Görüldüğü üzere, Nevruz hakkında Ehlibeyt imamlarından nakledilen hadisler çelişkilidir. Bazısı, yukarıdaki hadis gibi onu methederken, bazısı da onu yermekte ve onun cahiliye döneminden kalma bir gelenek olduğunu vurgulamaktadır. Ama Nevruz hakkında gelen bu çelişik rivayetleri inceleyip tahlil ettiğimizde şu sonuca varıyoruz ki: Nevruzu methedip o günün mübarek bir gün olduğunu belirten rivayetler oran itibarıyla Nevruz u yeren rivayetlerden daha fazladır.
Büyük âlimlerin bu gün hakkındaki tutumu, o günün mübarek bir gün olduğu doğrultusundadır. Ama bunlara rağmen, bu gün İslamî açıdan bayram sayılamaz. Çünkü İslamî açıdan Fıtır bayramı, Kurban Bayramı, Gadir-i Hum bayramı ve Cuma günü bayramı olmak üzere dört bayram vardır ve İslam dini bunların dışında bir günü dini bayram olarak nitelememiştir. Ehlibeyt mektebinin büyük bilgin ve hadisçilerinden olan 110 ciltlik Bihar-ül Envar kitabının yazarı merhum Meclisi, adı geçen kitabında topladığı hadisler gereğince, Nevruz u methetmiş ve kitabının yirmiyi aşkın yerinde bu günü mübarek bir gün olarak nitelemiştir. [el-Mecme-ül Müfehris Li Ehadis-i Bihar-ül Envar, s. 19702]
Bu büyük alim, Nevruz hakkındaki çelişkili hadisleri naklettikten şöyle demiştir:İmam Musa Kazım dan nakledilen hadis, Mualla bin Hüneys in İmam Cafer Sadık (a.s) dan bu hususta naklettiği hadisle çelişmektedir. Ancak Mualla bin Hüneys in hadisi, hadisçiler arasında daha meşhur olup daha sağlam kabul edilmektedir. İmam Musa Kazım (a.s) a nispet verilen hadisin takiyyeden kaynaklanmış olma olasılığı da fazladır. Zira Muella nın hadisi takiyye şartlarını içermemektedir. Meselâ, bu hadiste yer alan, "Acemler Nevruz un ihtiramını korudular, ama siz Araplar onu zayi ettiniz" tabiri takiyye ile bağdaşmamaktadır. Keza bu hadiste İmam Mehdi(a.s) dan bahsedilmesi de takiyye ile bağdaşmıyor...
İşte bu yüzdendir ki, Ehlibeyt taraftarlarının yoğunlukta olmadığı bölgelerde takiyye sebebiyle Nevruz kutlamaları yapılmıyor ve o günün mübarekliği gündeme getirilmiyordu. Ayrıca Mualla bin Hüneys in hadisinde yer alan Nevruz günüyle İmam Musa Kazım dan nakledilen hadiste yer alan Nevruz un farklı günlere işaret etmesi de mümkündür. [Bihar-ül Envar, c. 59, s. 100]
Bütün bu açıklamaları nazara aldığımızda Nevruz hakkında şu sonuçları elde etmekteyiz ki; Nevruz; menfi ve müspet olmak üzere iki boyuta sahiptir. Nevruzun menfi boyutuna, bu bayramda birilerinin eski Fars cahiliye döneminden kalma adet ve geleneklerini sürdürmelerini örnek olarak zikredebiliriz. İslam dini, tevhit anlayışı ile çelişen bu tür eylemleri benimsemez ve insanlığa bir faydası olmayan bu tür hareketleri gereksiz ve yersiz kabul eder.
Nevruz un müspet boyutu ise, bazı hadislerde de yer alan bir takım müspet hadiselerin bu güne denk gelmesinin yanı sıra, bu günün tabiatın yeniden canlanışını simgelemesi açısındandır. Gerçekten de Nevruz da hayat bahşeden, dertlere şifa olan yeni bir nesim esmeye başlar; zemin, zaman, tabiat, ağaçlar ve feza yeni bir ruh, yeni bir canlanış kazanır ve sanki tabiatta ne varsa yeniden hayata ve canlanışa merhaba demenin sevinciyle bir bayram havası içerisinde her biri diğerini kendi diliyle kutlamaya ve tebrik etmeye başlar.
Evet Nevruz, yılın en yeşil mevsimi olan baharın ilk günüdür, o günde zemin yeniden canlanır, ağaçlar tomurcuklanır, bitkiler yeni bir hayat bulur, çiçekler açmaya, kuşlar ötüşmeye, hayvanlar yavru vermeye başlar ve her şey bu yeniden canlanışın sevinci ve neşesi içerisinde bayram giysisi olan en güzel görünümünü alır. Bütün bunlar ise insanin zihninde ölümden sonra yeniden dirileceğimiz kıyameti canlandırır, onu daha iyi kavramamızı sağlar. İnsanın tevhit ve mead inancını güçlendirir. Yüce yaratıcının ölümden sonra tekrar diriltmeye olan kudretini daha iyi idrak etmemizi sağlar. Bahar, yaratılışı kavrayıp yaratıcıyı tanımak, onun vaat ettiği ölümden sonra yeniden dirilmeyi idrak etmek açısından sayısız derslerle doludur.
Bahar, tekâmül ve rüşt üniversitesidir. Tekâmül ve rüşt derecelerini kat etmek isteyenler ondan büyük dersler çıkarabilirler. Bu dersleri iyi kavrayanlar ise artık ne tevhit inanışında takılıp kalırlar, ne de ahiret inanışında tökezleyip dururlar. İşte bu açıdan bu büyük üniversitenin ilk günü olan Nevruz da çok anlamlıdır, kutlanmaya layıktır.
Eğer insan tabiatta meydana gelen bu yeniden canlanışı, tekâmüle doğru değişimi örnek alarak yaşamında yeniliğe,güzelliğe,kemal ve rüşte doğru değişimi sağlama açısından yeni bir yılın başlangıcı kabul eder ve Ehlibeyt imamlarından geldiği üzere bu yeni günde yaratıcısına yakararak,"Ey kalpleri ve gözleri değiştiren;ey gece gündüzü ard arda getiren, ey yılı ve halleri dönüştüren, bizim de halimizi en güzel hale dönüştür" diye dua edip yeni yılını,geçmişin hatalarını telafi ederek güzellik ve kemal esası üzere başlatırsa, neden böyle bir gün mübarek bir gün olmasın ve bayram olarak kutlanmasın?
Yanlışların düzeltildiği ve kemale doğru adımların atıldığı bir gün bayram olarak kutlanmaya en layık gündür. Müminlerin emiri Hz Ali: Allah'a karşı günah yapılmayan her gün bayramdır. [Nehc-ül Belaga, 428. hikmet] buyurmuştur.
Dolayısıyladır ki, Allah Resulü ve Ehlibeyt İmamlarının gerçek izcileri, her şeyin yeniden canlanmaya başladığı Nevruz gününde Allah'u Teâlâ nın; "Doğrusu göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişiminde akıl sahipleri için nişaneler vardır." [Al-i İmran/190) gibi ayetlerini tilavet ederek ondan tevhid dersi çıkarır, yaratıcıya ve ölümden sonra dirilmeye olan imanlarını daha da güçlendirirler.
Aynı zamanda o günde vuku bulduğu nakledilen mübarek olayları hatırlayıp, o mübarek olayların anısını zihinlerinde yeniden canlandırır ve Allah ın nişanelerine tazim etme sevabına nail olurlar.
Sonra baharın gelmesiyle yeni bir yıla girip yeniden canlanmaya başlayan tabiatla hem seda olarak yaşamlarında kemal ve tekâmül doğrultusunda yeni bir yılı başlatıp yaratıcılarına bu yeni yılda onların yaşamını en güzel hale dönüştürmesi için dua ederler.
Demek ki, Nevruz günün mübarekliği insanların ona bakış açısına ve yaklaşımına bağlıdır. Eğer insanlar o günde eski Fars cahiliye döneminden kalma bir takım akıl mantık dışı geleneklerle yetinir ve insanlığa faydası olmayan ve hatta bazen tevhit anlayışıyla çelişen adetleri sürdürmeğe kalkışırsa, o gün mübarekliğini ve kutsallığını kaybeder ve anlamsız bir hale gelir. Ama eğer yukarıda işaret ettiğimiz şekliyle ona anlamlı bir tarzda yaklaşır ve o günde vaki olan mübarek hadisleri hatırlar ve kutlamasını böylece yaparsa anlam kazanır, mübarek olur.
Zaten İslam dini de eski zamanlardan kalma bütün geleneklere karşı çıkmamış ve onlardan insanlığa yararlı olanlarını imzalamıştır. Örneğin, İslam dini eski cahiliye döneminde savaşmanın yasak olduğu Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarındaki savaş yasağını, insanlığa yararlı olduğu için aynen onaylamış ve bu aylarda savaşmanın haram olduğunu ilan etmiştir. Buna karşılık eski cahiliye Araplarının kızlarını diri diri gömme geleneklerine şiddetle karşı çıkarak bunun büsbütün bir cinayet olduğunu en ağır dille beyan buyurup haram kılmıştır.
İslam dininin hakiki temsilcileri olan Ehlibeyt İmamları nın (a.s) Nevruz bayramına yaklaşımını da işte bu açıdan değerlendirmeliyiz. Ehlibeyt İmamlarından bu günün mübarekliğine dair gelen beyanlar o günün yapıcı boyutlarını onaylamak demektir. O günün cahiliye geleneği olduğunu beyan eden açıklama ise, onun anlamsız boyutunu reddetmek içindir.
Kısacası Nevruz Ehlibeyt İmamlarının dikkatine şayan olan mübarek bir gündür. Dolayısıyla da bu mübarek gün sadece İranlılara veya Farslara mahsus bir gün değildir. Bu gün kendinde barındırdığı müspet ve yapıcı boyutlarıyla tüm Müslümanların, hatta tüm insanlığın önemsemesi gereken mübarek ve kutsal bir günüdür.
Selam ve Dua ile...