“DİN” Kelimesinin Lugat Manası: İtaat, ceza, bir çeşit teslimiyet ve uyum anlamına gelir. (Rağib İsfehani müfredat kitabı ve Megayisü’l-Lugat kitabı).
Dinin Kur’an’daki kullanımı:
Din, Kur’an’ı kerimde çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Örneğin:
1. Fatiha/4 de, ceza ve hesap anlamında kullanılmıştır. “Ceza gününün sahibidir.”
2.Tevbe /33 de, kanun ve şeriat anlamında kullanılmıştır. “O, müşrikler hoşlanmasa da (kendi) dinini (şeriatını) bütün dinlere üstün kılmak için resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir”.
3.Yunus /22- itaat ve kulluk anlamında kullanılmıştır. “Dini (ibadeti- itaati) yalnızca Allah’a halis kılarak: “Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar”
Dinin İstilahi Anlamı (Kelam İlmindeki Kullanımı)
Din için çeşitli tarifler söylenmiştir ancak tüm bunları bu makalede ele almak imkânsızdır, ama bazılarını sizinle paylaşacağız. Batılı bazı din araştırmacılarının bu konudaki görüşleri şöyledir:
1.Fertlerin, yalnız oldukları zamanda ulûhiyet karşısındaki duygu, amel ve manevi durumlarına din denir.(William James).
2.Din insanların çeşitli topluluklarda kurdukları akait, amel, gelenek ve dini kuruluşlar topluluğudur. (Parsonez)
3.Din, “bütün varlıklar, bizim ilim ve marifetimizden daha üstün olan bir varlığın zuhur ve eseridir” hakikatini kabul etmektir. (H. Spencer)
İslami açıdan ise dinin tarifi şöyledir:
Yüce Allah’ın vahiy yoluyla, beşerin hidayet ve saadeti için peygamber tarafından gönderdiği emir ve yasaklar topluluğuna (dini öğretilere, şeriata) din denir.
Her halükarda âlemlerin yaratıcısına (Allah’a) olan inanç, çoğu düşünürlere göre dinin esas temelidir. Ve böyle bir yaratıcıyı inkâr eden mektebe din denilmez, markisizim gibi.
Dinin Çeşitli Boyutları
Yüce İslam dininin biz insanlara sunduğu öğretiler üç kısma ayrılır:
1. AKAİT (inançlar): İtikadı konular (Usulu din); tevhit, nübüvvet ve miad gibi. Bunlar dinde olmazsa olmazlardır. Bunların ispatında, mükellefin akli delillerle yakine varması gerekir.
2.AHKÂM (hükümler): Ameli düsturlar (furu-u din ) yani olması gereken ve olmaması gerekenler. Başka bir deyimle nelerin yapılması gerektiğini (vacip), hangi amellerin yapıldığında daha iyi olduğunu (müstehab) , nelerin yapılmaması gerektiğini (haram), nelerin yapılmamasının daha iyi olduğunu (mekruh), hangi işlerin yapılıp yapılmamasının aynı değer taşıdığını (mubah) içerir.
3.AHLAK: (İnsanın ruhsal sıfatları ve manevi özellikleri)
Ahlakın tanımında, üstat Mutahhari (ruhu şad olsun) şöyle demiş:” Ahlaki bölüm; insanın ruhsal sıfatlar ve manevi özellikler bakımından nasıl olması gerektiğini gösteren emir ve konuları içerir”.
Kısaca iyi ahlak nedir, kötü ahlak nedir ve güzel ahlaka sahip olmanın yolları hakkında konuşur.
Elbette biliyoruz ki bu üç kısmın yanında İslam’da özellikle Kur’an’da bir takım nasihat, öğüt ve öyküler vardır. Örneğin geçmişteki peygamberler, ümmetler ve bazı fertlerin öyküsü gibi. Bunların hepsi insan için ibret ve tecrübedir.
Yüce İslam dini birçok dinin aksine, ferdin kendini yetiştirmesine, büyük ehemmiyet ve önem vermiştir. Ancak fert, bunu başka dinlerde olduğu gibi inzivaya çekilerek değil, aksine toplum içindeki sorumluluklarıyla beraber yapmalıdır. Çünkü İslam ferdin önündeki bu ciddi ve kapsamlı programla beraber içtimai ve sosyal sorumlulukları da önemsemektedir.
Şüphesiz ki insan daima ebedi saadete, daha iyisine ulaşma peşindedir ve bu hedefi doğrultusunda sekteye uğramak istemez. Buna “fıtratta kemale ulaşma arzusu” denir.
Bu arzu her din ve millette vardır. Tartışılması gereken nokta ise bu kemal ve saadete ulaşmanın yolu ve yöntemidir.
İnsan mutlak kemal ister; mutlak kemal de ancak kemali mutlak ve sonsuz olan yaratana yaklaşarak mümkün olur. Ona yaklaşmak ise ancak ona ittikal (itimat ve güven) ile olur. Nitekim Fatir/15 de şöyle buyurmuş:
“Ey insanlar! Sizin hepiniz Allah’a muhtaçsınız ve yalnız ihtiyacı olmayan ve övgüye layık olan Allah’tır”.
Bakınız, Kur’an, Kehf/110’da “Rabbinden mülakat, rahmet ümidi içinde olanlar, Salih amel yapmalı ve rabbinin ibadetinde başkasını ortak kılmamalıdır” ayetinde insanın kemal ve saadete ulaşmasında izlemesi gereken yolda iki şart ileri sürülmüştür:
1.Salih amel yapmak.
2.Allah’a olan kulluk ve ibadette ihlâs sahibi olmak yani yalnız ona ibadet etmek, ortak koşmamak.
Bu iki şartında gerçekleşmesi için iki noktaya dikkat edilmesi gerekir:
a) Başkalarıyla irtibat içinde olmak,
b) İslami öğretileri göz önünde bulundurmak.
Bu insanın yalnız başına yapması gereken iş değildir. Şunu anlıyoruz ki İslam dininde insan hakiki saadete ulaşmak için Allah’ın emirlerine itaat edip yasaklarından kaçınmalıdır ve ancak bu yolla Allah’ın rızasını kazanıp ilahi rahmete müstahak olabilir.
Öte yandan İslam dini; emir, buyruk, ahkâm ve tavsiyelerine baktığımızda başkalarını göz ardı etmemiştir. Birey ve fertleri esas almamıştır. Esas alınan ve üzerinde yoğunlaşılan mesele, toplum, içtima ve başkalarıyla beraber olmaktır. İşte bunlar mihver olmuştur.
İnsanın, cevherin yapısındaki kötü şeylerden, kibirden kaçınıp keramet-i beşeriyi yakalaması, toplumsal yaşam içinde kendini gösterir.
Kısaca İslam dininin ahkâm ve dini öğretilerde toplumu esas aldığına dair örnekler:
1.İslam’da İtikâf.
2. Cemaat namazı.
3.Cuma namazı.
4.Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker.
5.Humus ve zekât.
İnşallah makalemizin ikinci bölümünde bunları ayet ve hadislerle açıklayacağız.
Âlemleri yaratan, kâinatı yaratırken sevgi üzerine inşa etmiştir. O vedud ve rauf tur; yarattıklarını çok sever ve çok şefkatlidir.
Kısaca yüce İslam dini, fertleri çok önemsemesiyle birlikte içtimai, sosyal ve evrenseldir. Doğrulardan, haktan, adaletten ve mazlumdan yanadır. Her canlıya yaşam hakkı tanıyan ve her dilden, dinden, ırktan, renkten, soydan, boydan olursa olsun bütün insanlara eşit yaşama hakkını tanıyan, sevmeyi esas alan, tanışma ve paylaşma dinidir.
Verelim el-ele güzeller için,
Arş-ı kâinatta destan yazalım
Gönüller aşkına süzülmek için
Bir can olup cana canlar katalım.