“ Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız….” Bakara 143
Ayetteki orta (vaset) kelimesi; ifrat ve tefritin olmaması gerektiğini ifade etmektedir.
İfrat aşırıya kaçmak, tefrit ise duyarsız, ilgisiz kalmaktır. İslam ümmetinin ifrat ve tefritten uzak olması gerektiği için ümmet-i vaset olarak adlandırılmıştır. Ümmet-i vaset olmak, itidal sahibi (ölçülü) olmak demektir.
İtikatta, ilimi çalşmalarda, maddi ve manevi değerlerde, toplumsal ve sosyal ilişkilerde ölçülü olmak gerekir.
İtikatta ölçülü ümmet; ne aşırı gider ne kusur yapar, yani cebr ve tefviz taraftarı değildir.
İlimde ölçülü ümmet; ne kendi bilgisiyle mest olup başkalarını görmeyecek, dinlemeyecek kadar gurura kapılır, ne de hep başkalarının peşinde koşup kendilerini kaybeder.
Maddi ve manevi değerlerde ölçülü ümmet; ne tamamen dünyayı terk etmişler, ne de tamamen dünyaya bağlanmışlardır. Örneğin tamamen dünyadan el çeken bazı rahipler veya dünyaya çok değer veren Yahudiler gibi.
Toplumsal ve sosyal ilişkilerde ölçülü ümmet; Ne kendilerini herkesten üstün ve her şeyin sahibi görüp başkalarından kopmuşlar, ne de kendilerini başkalarına kaptırıp, bağımsızlıklarını kaybetmişler.
Keza ümmet-i vaset olmak bu gibi meselelerle birlikte, ahlak, ibadet, siyaset, kültür v.b konularda ölçülü davranmak ve olçülü yaşamaktır.
İfrat ve tefrit beşeriyet tarihinin en çok karşılaştığı ve bir türlü kontrol edemediği çok ciddi bir sorundur. Bu sorun hala yaşanmaya devam etmektedir.
Tarihte bu konuda birçok örnek vardır. Örneğin Hz. İsa’yı kimileri tanrının oğlu bilmiş, kimileri ise onun peygamberliğini bile kabul etmemiştir. Kimileri peygamberimizden öne geçip, yer yer ona itiraz etmişler, kimileri de onun buyruklarına ihtimam göstermemişlerdir. Kimileri Hz. Ali hakkında guluv ederek (aşırıya giderek) onu tanrılaştırmışlar, kimileri de ona karşı gelmekten, Cuma hutbelerinde ona lanet okutmaktan ve hatta onunla savaşmaktan geri durmamışlardır. Tarih bunun gibi örneklerle doludur.
Günümüzden de somut örnek verecek olursak, bir tarafta vahabiler, el kaide ve bazı ahbariler kendilerinden başkasını Müslüman görmezken, diğer tarafta dinine duyarsız, ilgisiz, Kur’andan, gerçek sünnetten, ehlibeytten ve İslami değerlerden kopmuş veya koparılmış Müslümanlar bulunmaktadır. Bunların birçoğu da medeniyet, çağdaşlık, ,batıcılık, başka bir deyimle ılımlı İslam adı altına saklanmış kimselerdir.
Her iki gurup (ifrat- tefrit) mensupları da, beşeriyete zarar vermişlerdir. Ve günümüzde de bu guruplar Müslümanların sıkıntılarının, kardeş kavgalarının, dökülen kanların, en büyük sebebidir. Bu durum emperyalist ve Siyonistlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Kanayan yaramız olan Filistin, Irak, Afkanistan, Pakistan, Suriye, Bahreyn gibi İslam coğrafyasındaki halkların, dertlerinin çözümü; ifrat ve tefritten kurtularak, ümmet i vaset olmaktır.
İnsanlığın baş belası İfrat ve tefritten kurtulmanın yolları:
1. Kur’an-ı Kerimi dosdoğru anlamak
2. Peygamber ve ehlibeytini tanımak. Ve onların buyruklarını kalbimize yazıp, dilimize ve hayatımıza yansıtmak,
3. Yüce Allah’ın bize verdiği büyük nimet olan aklı kullanmak, yani akıllı davranmak,
4. Tarihten ders çıkarmak.
Bu dört noktaya dikkat edersek Allah’ın inayetiyle, ifrat ve tefrit hastalığını kontrol altına alabilir, en aza indirebiliriz.
Rabbimiz cümle İslam ümmetini ve bizleri bu can yakan hastalıktan korusun.
Vesselamu aleykum verahmetullahi veberekatuhu