Hz. Fatıma (a.s) Müslüman kadınlar tarafından örnek alabilecekleri en güzel ahlak ve iman numunesidir. Hz. Fatıma'nın yaşam biçiminde birçok ibretli dersler vardır. Zira o, evde ne ihtiyacı olsaydı, onu kocası Ali (a.s)'dan istemiyordu. Ali'den bir şey isterim de, onu almaya gücü yetmez ve benim önümde kırılmış ve ezilmiş olur düşüncesiyle Hz. Ali (a.s)'dan hiçbir şey istemiyordu. Müslümanlar ve özellikle de bayanlar, Hz. Fatıma'nın bu örnek davranışlarından dersler çıkarmaları ve bunları yaşam biçimi haline getirmeleri gerekir. Ama günümüzde Müslüman kadınlar genellikle bu konularda duyarlı değillerdir. Eşlerinin bütçelerine ve gelirlerine göre hareket etmezler ve onların alamayacakları şeyleri, onları borca sokarak aldırtırlar. Oysa Müslüman kadınlara ahlak numunesi olan Hz. Fatıma'nın hayatında bu tür şeyleri görmek mümkün değildir.
Bir gün İmam Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)'a "Evde yiyecek var mı?" diye sordu. Hz. Fatıma, "Üç gündür evimizde yiyecek yok!" diye cevap verdi. İmam Ali (a.s) üzülerek "Neden bana daha önce haber vermedin?" diye sordu. Hz. Fatıma "Ya Ali, babam Resulullah senden bir şey istemeyi bana nehyetti ve 'Amcan oğlu Ali'den bir şey isteme!' diye tembihte bulundu" diye cevap verdi.
Görülüyor ki Hz Fatıma (a.s) İmam Ali (a.s)'a dünyevi yaşamında en ufak bir sıkıntı dahi vermek istemiyordu. Çünkü kadın hayatta, hem dünyevi işlerde hem de uhrevi işlerde eşinin en iyi yardımcısıdır. Kadın, eşine evin iç işlerinin düzenli olmasında, çocukların eğitiminde, eğer miras veya diğer yollardan bir maddiyatı varsa maddi konularda, eşinin rahatını sağlamada, onun ruhunu sakinleştirmede, fikirsel alanlarda... eşine yardımcı olmalıdır.
Hz. Fatıma (a.s) her konuda olduğu gibi düşünce ve fikir alanlarında da eşine yardımcı oluyordu. Bir gün Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) sahabesine "Kadının Allah'a yakın olduğu vakit hangi vakittir?" diye sordu. Hiç kimse bu soruya cevap veremedi. Hz. Ali (a.s) eve gelerek bu soruyu Hz Fatıma (a.s)'a sordu ve Hz. Fatıma (a.s) da şöyle buyurdu: "Resulullah (s.a.a)'in yanına dön ve de ki: Kadının Allah'a en yakın olduğu vakit, evinin içinde işleriyle meşgul olduğu vakittir." Hz. Ali (a.s) Allah Resul-ü (s.a.a)'in yanına gelerek eşinden aldığı cevabı söyledi. Bu cevabı duyan Resul-i Ekrem (s.a.a): "Ey Ali, bu cevabı nerden aldın?" diye sordu. Hz. Ali (a.s) da, cevabı Hz. Fatıma'dan aldığını söyledi. Bunun üzerine Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma doğru söylemiştir; şüphesiz, Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır."
Rivayet edilir ki: Günlerden bir gün İmam Ali (a.s) sıkıntılıydı ve bu sıkıntısını da kimseye açmıyordu. Nihayetinde Hz. Fatıma (a.s) bu sıkıntıdan haberdar oldu ve eşinin bu sıkıntısını gidermek için babasına vardı. Babasının yanına geldiğinde Hz. Fatıma bir şey söylemeden önce babası "Kızım, bir aydır yemek pişirmek için ateş yakmıyoruz!" dedi. Hz. Fatıma, "Biz de böyleyiz. Siz de yemek yemiyorsunuz, biz de yemek yemiyoruz; o zaman bana bir şeyler söyle." dedi.
Resul-i Ekrem (s.a.a): Kızım, sana beş kelime öğreteceğim, dedi. Hz. Fatıma: Babacığım, ben sorayım sen cevap ver, dedi. Resul-i Ekrem (s.a.a) kabul edince, Hz. Fatıma sorularını sormaya başladı: Hz. Fatıma (a.s): Meleklerin Allah katında yemeği nedir? Resul-i Ekrem (s.a.a): Meleklerin Rableri katındaki yemekleri hamdetmektir. Hz. Fatıma (a.s): Peki, bizim yemeğimiz nedir? Resul-i Ekrem (s.a.a): Kızım sana beş şey öğreteceğim, beni iyi dinle. Hz. Fatıma, "Ben bu beş şeyi dinledim ve bir an bile Resulullah'ın yanında beklemeyip geriye döndüm" diyor. Geriye dönüp eve geldiğinde Hz. Ali (a.s), Fatıma'ya, "Resul-i Ekrem (s.a.a)'in yanına neler yaptın?" diye sordu. Hz. Fatıma (a.s) da, "Dünya için Peygamber (s.a.a)'in yanına gittim, ama ahiret için faydalı olanı alıp geri döndüm" dedi. Hz. Ali, Hz Fatıma (a.s)'a, "Hayır, her zaman senin yanındadır" diye buyurdu.
Hz. Fatıma (a.s) cihat meydanlarında da bulunmuş ve hizmet vermiştir. Uhud Savaşı'nda Müslümanlardan on dört kadın savaş meydanına gelerek Müslüman mücahitlere su taşımışlardır. Bu on dört kadından biri de Hz. Fatıma (a.s) idi. Ölen insanların arkasından ağlamak, yas tutmak tabiidir. Ama şehidin arkasından ağlamanın başka bir önemi ve manası vardır. Hz. Fatıma (a.s) şehidin hedef ve gayelerini yaşatmak için elinden geleni yapmış ve bu doğrultuda yaşam biçimiyle örnekler sergilemiştir. Hz. Fatıma (a.s) her Cuma günü Hz. Hamza'nın kabri başına gider, orada ağlar, matem tutar ve Hz. Hamza'ya Allah'tan istiğfar talebinde bulunurdu. Hz. Fatıma (a.s) şehidin unutulmamasının gerektiğine inanıyordu. Zira şehit unutulmadığı zaman hedefleri ve gayeleri de unutulmayacaktı.
Hz. Fatıma (a.s)'ın hayatında Kurân-ı Kerimin önemli bir yeri vardı. Hz. Fatıma (a.s) Kurân tutkunu ve aşığıydı. Çokları Kurân-ı Kerimi hayatlarında bir defa bile olsun okumamışlardır. Okumadıkları gibi bir defa bile baştan sona kadar dinlememişlerdir. Hz. Fatıma (a.s) gece ve gündüz olmak kaydıyla çok Kurân okurdu. Salman-ı Farsi şöyle diyor: "Bir gün Hz. Ali (a.s)'ın evinin önüne geldim ve biraz durdum. İçeridekilere selam verdim ve bekledim. İçeriden Hz. Fatıma (a.s)'ın Kurân tilavet ederken sesini duydum. Evin avlusuna seslenmek için girdiğimde, avluda bir el değirmeninin kendi kendine döndüğünü gördüm. Hz. Fatıma (a.s) evin içinde Kurân okuyordu. Koşar adımlarla Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)'in yanına geldim ve gördüklerimi anlattım. Hz. Peygamber (s.a.a) bana şöyle buyurdu: -Ey Salman, Allah kızım Fatıma'yı baştan ayağa kadar iman ile doldurmuştur. Fatıma Allah ile halvete çekildiğinden dolayı, Allah-u Teâlâ Zükabil adındaki bir meleği kızım Fatıma'ya hizmet etsin diye yeryüzüne göndermiştir."
Hz. Fatıma (a.s) sünnete ve hadislere çok önem veriyordu. Esasen sünnet Hz. Fatıma (a.s)'ın yaşam biçimi hâline gelmişti. Elbette burada kastedilen sahih sünnettir. Birilerinin inandığı ve yaşadığı gibi hurafeler değildir. Hz. Fatıma hastalığı zamanında babasının sünnetine göre şöyle dualar ederdi: "Ya hayyu ya kayyum, ey Rabbim! Senin rahmetine sığınıyorum, sana yöneliyorum; sen bana sığınak ver. Ya Rabbi, beni ateşten uzak et ve beni cennete dâhil et ve beni babam Muhammed'e mülhak et." İnsanlar genelde hastalıkları zamanında: Ya Rabbi bana şifa ver diye dua ederler. Ama Hz. Fatıma (a.s) her zamanda olduğu gibi, özellikle de hastalığında, gözlerini ahiret âlemine dikerek, ya Rabbi beni ateşten uzak et... diye dualar ediyordu.
Sır saklamak sadece mümin olmanın değil, insanlığın gereklerindendir. Bu sıfat insan hayatında çok önemli bir vasıftır. Bazıları kendi sırlarını saklarlar ve kendi sırlarının saklanılmasını isterler ama başkalarının sırlarını korumazlar. Bazıları ise başkalarının sırlarını korurlar ama kendi sırlarını koruyamazlar. Ama Hz. Fatıma (a.s) hayatında kendisine verilen sırları çok iyi korumuştur. Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan giderken kızı Hz. Fatıma'ya bir şeyler söyledi. Hz. Fatıma (a.s) ağladı. Ardından bir şeyler söyledi ve Fatıma (a.s) güldü. Aişe şöyle diyor: Ben birbirine bu kadar yakın olan ağlamakla gülmeyi asla görmedim. Aişe der ki: Ben Fatıma (a.s)'a neden önce ağladığını ve hemen arkasından güldüğünü sordum. Hz. Fatıma (a.s) "Babam hayatta olduğu müddetçe bu sırrı ifşa etmem" diye cevap verdi. Babasının vefatından sonra Hz. Fatıma (a.s)'a bu mesele sorulduğunda, şöyle cevap verdi: "Babam, bana ömrünün son demleri olduğunu ve öleceğini söyledi, ben de ağladım. 'Vefatımdan sonra Ehlibeyt'imden bana ilk kavuşacak ve bana ilk gelecek olan sen olacaksın' dediğinde de güldüm."
Selam ve Dua ile…