Şimdi ise gusül zamanın geldi. Ömürde bir kez yıkanılan bir mekânda gusül verenini beklemektesin. Düne kadar azıcık soğuk suyla yıkanamayan ve pahalı şampuanlarla yıkanan sen, şimdi ise soğuk su ile ucuz sabun ile yıkanacaksın. Düne kadar yakınlarından, ailenden, dostlarından seninle beraber olmaktan sıkılmayanlar şimdi ise senin yanında olmak istememekteler.Şayet sana gusül verecek birisi yoksa ailenden, akrabalarından ve dostlarından birilerine sana gusül vermeleri teklif edilince kimisi duymazlıktan gelir, bazıları birbirinin yüzüne bakar ve kimileri de ben yıkayamam der.
Mecbur kalıp yıkamak zorunda kalanlar tenine dokunduklarında, sen onlara birkaç haftalığına unutamayacakları bir ürperti verirsin. Yıkanıp kefenlendikten sonra, daha dün aile fertlerinden şayet sana küs olan, seni sevmiyor gibi görüntü veren bile son bir kez seni görmek ister. Onun seni son bir kez görmesinin sana ne faydası olabilir! Sağlığında kıymetini bilmediğinin öldükten sonra yüzünü son kez görsen ne olur sanki! Şimdi bırakalım bunları ve yine sana dönelim. Gusül ve kefenden sonra ikinci durağın olan tahtadan yapılan tabut seni bekliyor. O öyle bir odadır ki, her kes o odaya ömründe bir kez girecektir. Tahtadan yapılan o oda bazılarına nasip bile olmaz. Bu oda kısa bir süreliğine omuzlarda taşınan bir odadır.
Omuzlarda taşındığın zaman seni sevmeyenlerin yakınlarına iyi gözükmek için, ikiyüzlülük yaparak tabutunu taşımaları da söz konusudur. Şimdi sıra ilk ve son kez bineceğin araca geldi. Öyle bir araç ki dün onu gördüğünde yüreğin burkulur, ürperir, titrer, korkardın. Bu araç cenaze aracıdır ve sana özel getirilmiştir. Bu araç sevinç, neşe, düğün arabası değildir. Bu araç tüm yolcularına eşit muamele eder. Zengine başka, fakire farklı muamele etmez. Gasil haneden hareket eden o araç seni, sadece cumadan cumaya veya bayramdan bayrama gittiğin camiye doğru götürmektedir. Toplanan cemiyetin tamamı kendilerini canlı ve seni ise ölü olarak görmektedirler.
Oysa o kalabalığın içinde yaşayan ölüler az değildir. Onlarla senin tek farkın vardır; sen tek kelam bile edemezsin ve her şeyin hakikatini şu anda görmektesin. Ama onlar kelamlar etme imkânına sahipler ama birçok hakikatin farkında bile değiller. Bir gün onlar da senin gibi susturulacaklar ve derk edecekler ama derk ettiklerini haykıramayacaklar. Ruh haykırsa bile kimse onun farkında bile olmayacak. O kalabalıkta bütün gözler sana, tabutuna doğrultulmuş. Ama sen bunu göremiyorsun. Aslında ruh beserin görüyor, ruh kulağın konuşulanları işitiyor ama cevap veremiyorsun. Uzun yıllar görmediğin akrabaların, dostların, sevdiklerin cenazene gelmiş, beden gözü ile göremiyorsun onları ama ruh gözü ile görüyorsun.
Ruh dili ile onlarla konuşuyorsun ama duymuyorlar bile seni. Bir an önce üzerine iki kürek toprak atıp dün senin yaptığın gibi, bu günü, bu anı hiç yaşamayacaklarmış gibi dünyalarının peşine gidecekler. Onun için acele ediyorlar. İçine yatırılmış olduğun tabuttan iki dakikalığına dışarı çıkıp kendi lisanınla orada bulunanlardan helallik almak istemektesin, ama iki saniyeliğine bile bu müsaade sana verilmez. Senden önce kim bilir senin gibi birçok kişiyi birkaç dakikalığına ağırlayan musalla taşına doğru eller üzerinde, omuzlarda götürülürsün. Taştan yapılan musalla mekânı da morg gibi orada bulunanlara bir ürperti kazandırır.
Devam Edecek…
Selam ve dua ile