Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem): “Doğruluktan ayrılmayın. Şüphesiz ki doğruluk cennet kapılarından bir kapıdır.” (Tarih-i Bağdad, 11/82)
Doğruluk ve dürüstlükten söz açılınca düşüncelerimi bazen çok sert ve ağır bir şekilde ifade ettiğimin ben de farkındayım. Ne yapalım İslam dünyası zahirde doğru görüntü veren ama gerçekte eğri olanlardan çok çekmiştir. Dili güzel kalbi bozuk olanlardan çok acı bedeller ödemiştir.
İslam dünyasının temel sorunu doğruluk ve dürüstlük sorunudur. Bu sorun çözüldüğü takdirde, Müslümanların sorunları da büyük bir oranda çözüme kavuşacaktır. Çünkü birçok sorunun kaynağı ve nedeni doğru/dürüst olmama sorununun yan ürünüdür.
İmanın, ahlakın ve omurgalı olmanın esası dürüstlüktür. Yani olduğun gibi görünmek veya göründüğün gibi olmak. İmansız olmak, omurgasız olmak ve ahlaksız olmak yani dürüst olmamak farklı bir şeydir. Hatalı olmak ise bir zaaftır. İmansızlık, omurgasızlık ve ahlaksızlık temel bir çürümedir, kokuşmuşluktur, kötü niyet ürünüdür.
Müslümanlar arası çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir. Zira din-ahlak dürüst olmayı gerektirir. Din ve ahlaktan dem vuran insanlarda doğruluk olmadığı zaman çelişkiler yumağı devreye girer ve devreye girdiği zaman da böyle bir insan zararlı bir çalı haline gelir.
İslam dünyası her geçen gün görülmedik bir hızla ahlaksızlaşmaktadır. Yalancılık, dolandırıcılık, ahlaksızlık, dedikoduculuk, kıskançlık, düzenbazlık... gibi insanı küfre götürebilecek temel bozukluklar her gün biraz daha artış kaydetmektedir. Ne yazık ki, Müslüman coğrafya bu çarpıklık ve çelişkiden dolayı her türlü günah, suç ve rezilliğin, her türlü ahlaksızlık ve düşüklüğün doruğa tırmandığı bir bölge haline gelmiş bulunuyor. Ahlaksızlığın en zehirlisi olan riyakârlık, yalan, iftira gibi temel çürümelerin tek nedeni Müslümanın dürüst olmamasıdır.
Böyle bir çarpıklık İslam tarihinde Müslümanlar arasında ne yazık ki daima görülmüştür. Doğru görüntü veren eğriler ve dürüst olmayanlar çoğaldıkça ahlaksızlık ve ikiyüzlülük de artmıştır.
Bu nasıl yozlaşmadır, nasıl bir çöküntüdür, nasıl bir gaflet ve garabettir! Müslümanın, müminin gerçek kimliğinin ve hakiki sıfatlarının yazılıp anlatılmasına bile, “kimliğimiz açığa çıkıyor, tanınacağız, bilineceğiz” korkusuyla karşı çıkan insanların var olduklarına tanık olabiliyoruz. Böylelerine göre Müslüman namazsız, oruçsuz olmaz ama ahlaksız olmasında, yalan konuşmasında bir sakınca yoktur. Böylelerinin inandıkları ve yaşadıkları İslam, ahlaksızlık, yalancılık, iftira, düzenbazlık üreten bir din olarak algılanır oldu. Oysa İslam bu algılardan tamamen uzak bir dindir.
Dindarlık, ne yazık ki, büyük çoğunluğu itibariyle, olduğu gibi görünmeyenlerle göründüğü gibi olmayanların kümelendiği bir hale dönüştürüldü. Neredeyse her gün Müslümanların birbirleri hakkında söylemiş oldukları şu olumsuz cümleleri duyabilmekteyiz: “Falanca mı? Yok ya, o adam bir şey yapamaz, ondan bir şey olmaz, o bu işin ehli değildir, o şöyledir, böyledir…” Aslında haklarında bu olumsuz sözler söylenenler düzgün adamlar; yalan-dolan ile işleri olmayan adamlar. İşte bundan dolayı onlar dürüst olmayanlar tarafından en ağır cümleler ile kötülenirler, dışlanırlar, inzivaya itilirler. Aynı kaderi Hz. İmam Ali aleyhisselam yaşamadı mı?
İmam Ali (aleyhisselam) bu bağlamda şöyle buyurmuştur; “Doğruluk her ne kadar kendisinden korksan da seni kurtarır ve yalan her ne kadar kendisinden güvende de olsan seni yok eder.” (Gurer’ul Hikem, 1118,1119)
Selam ve dua ile…