Bilindiği üzere Âşura günü (Muharrem'in 10'u) Resul-i Ekrem'in kızı Hz. Fatıma ve Hz. Ali'nin oğlu imam Hüseyin'in Kerbela'da 71 yareni ile beraber hunharca şehit edildiği gündür. Böyle bir günde her Müslüman'ın Peygamber evladının hunharca öldürülmesinin ardından matem tutması ve bu vesileyle o hazreti, hedeflerini ve vermek istediği mesajları yaşamak ve yaşatmak olağandır. İşte bu sebeplerden dolayı Caferîlerin/Alevilerin Peygambere ve Ehl-i Beyt'e olan muhabbet ve aşkları, onları Ehl-i Beyt'inumumen ve Hüseyin'in ise hususen şahadet yıl dönümlerinde matem tutmağa sebep göstermiştir.
Ancak ehlisünnet bu günü matem değil de bir bayram bilmelerinin yanı sıra, bu güne sahih olmayan faklı anlamlarda yüklemişlerdir. Matem günü bilmedikleri gibi de Muharrem aylarında Ehl-i Beyt'in ve İmam Hüseyin'in anısına yas tutan Ehl-i Beytâşıklarıyla alay etmiş, onların matemlerine asılsızlık nispeti vermişlerdir.
Sahih olmayan asılsız yüklemelerin dışında bu günde oruç tutulmasının çok sevap olduğunu söylemişler, bu sözlerini ve inançlarını da ne yazık ki, Ehl-i Beyt dostu olan bazı çevrelere de inandırmışlardır. Ehl-i Sünnet'inÂşura orucuna bakışı şunlardan ibarettir: İslam fıkhı ansiklopedisi adlı fıkıh eserinde şöyle geçer; 'Nafile oruç ittifakla aşağıdaki günlerde tutulur...7-Muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu günlerinde oruç tutmak sünnettir. Çünkü İbn-i Abbas'tan merfu olarak rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Gelecek seneye varırsam Âşura gününde oruç tutmak müekked sünnettir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: Allah'tan Âşura orucunun önceki senenin günahlarını örteceğini umarım. Âşura orucunun farz olmamasının sebebi, Buharî ve Müslim'de rivayet edilen şu hadisi şeriftir: Bugün Âşura günüdür. Bugünde oruç tutmak sizlere farz olmamıştır. Dileyen oruç tutsun, dileyen tutmasın. Âşura gününde oruç tutmayı emreden hadisleri kuvvetle müstahap olduğu manasında almışlardır. Âşura gününde oruç tutmanın hikmeti ise İbn-i Abbas'ın şu sözleridir. Resulullah Medine'ye gelince YahudîlerinÂşura gününde oruç tuttuklarını gördü ve: Bu oruç nedir? diye sordu. Kendisine şöyle cevap verildi: Bugün iyi bir gündür. Allah-u Teala bugünde Musa ile İsrailoğullarını düşmandan kurtarmıştır. Bu sebeple Musa bugünde oruç tutmuştur. Hz. Peygamber de, 'Ben Musa'ya sizden daha yakınım' buyurdu ve bugünde oruç tutulmasını emretti. Bir kimse Âşura günü ile birlikte dokuzuncu günde oruç tutmamışsa, Şafiîlere göre bugün ile beraber on birinci günde oruç tutmak sünnettir. Hatta İmam Şafiî, el-Umveve'l-İmla adlı eserlerinde üç günde (dokuzuncu, onuncu ve on birinci gün) oruç tutmanın müstahap olduğunu açıkça belirtmiştir. Hanbelîler ise, eğer Müslüman ayın ilk gününde şüpheye düşerse, o zaman üç gün oruç tutması gerektiğini zikretmişlerdir. Böyle olunca dokuzuncu gün ile onuncu günde kesin olarak oruç tutmuş olur. Çünkü muharremin dokuzuncu ve onuncu günleri muharrem ayının en hayırlı ve faziletli günleridir. (Prof. Dr. VehveZuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, c.3, s.127-130)
Ne yazık ki, yukarıdaki inanç ve sözler Ehl-i Beyt dostu olan bazı Alevî kesimlere de yansımıştır. Öncelikle şunu belirtelim ki, bazı fetvalarda Âşura orucunun sünnet olduğu geçmiştir. Sormak lazım, acaba bu sünnet Peygamberin mi sünnetidir yoksa Emevîlerin mi? Biz diyoruz ki bu sünnet Peygamberin sünneti değildir. Zira eğer Peygamberin sünneti olmuş olsaydı, peygamber tarafından ilmin kapısı diye tanıtılan Hz. Ali bu doğrultu da bir şeyler buyurmuş olmalıydı. Bu olmadığı gibi diğer Ehl-i Beyt imamlarından Âşura günü orucunun yanlışlığına dair hadisler naklolunmuştur.
Ehl-i Sünnet kaynaklarında merfu unvanında naklolunan rivayetler vahyin ve ilmin hazinesi olan Ehl-i Beyt imamlarının buyruklarıyla çakışmaktadır. İbn-i Abbas'ın Âşura gününün orucunun hikmetine dair naklettiği rivayete gelince; öncelikle şunu belirtelim ki, Peygamber Allah'a uymak ile görevliydi, Yahudîler’e değil. Aksine Yahudîlerin Peygambere uymaları gerekir. Ama İbn-i Abbas'ın rivayetinde Peygamberin Yahudîlere uyduğu görülmektedir. Diğer bir husus ise Peygamberin o günün anlam ve önemini bilmeyip Yahudîlerden öğrenmek istemesi mümkün değildir. Rivayetin sonunda şöyle geçer: “Ben Musa'ya sizden daha yakınım” Musa'ya yakın olan Hz. Peygamberimiz gibi birisinin bütün konularda özelliklede Musa meselelerinde Yahudîlerden daha vakıf olması gerekirken tam aksi görülmektedir.
Bunlardan anlaşılan şudur ki: Birileri Âşura'yı asıl hedefinden çıkarıp, tahrif etmek için hadisler uydurmağa yeltenmiş ve bu uğurda Peygamber Efendimizin yüce makamı ile dahi oynamayı göze almıştır. Âşura günü oruç tutmanın sünnet oluşuna dair fetvaların verilmesine bu tür düzmece rivayetler veya çirkef planlar sebep olmuştur. Oysa Ehl-i Sünnet kaynaklarında bile Âşura günü orucunun terkine dair rivayetler vardır. Hamidî, el-Cem-u Beyn'es-Sahiheyn adlı eserinde Abdullah b. Abbas'tan şöyle rivayet eder: Peygamberin huzurunda Âşura orucundan söz açılınca, o hazret şöyle buyurdular: “O gün cahilliye dönemi halkının oruç tuttuğu bir gündür. Şu andan itibaren isteyen oruç tutabilir, isteyen ise orucu (o günde) terk edebilir.” (Sahih-i Müslim, c.2, s.793, Muvatta, Malik, c.1, s.219)
Hamidî, yine mezkur eserinde 19. hadiste Abdullah b. Mesud'tan şöyle rivayet eder: Âşura günü Ali b. Mesud'un yanına gittim ve o gün yemek yediğini gördüm. Dedim ki: Ey Abdullah bugün Âşura günüdür. (Neden oruçlu değilsin) Cevaben şöyle dedi: “Ramazan orucu nazil olmadan önce Âşura orucu tutuluyordu. Ramazan orucu farz olduktan sonra Âşura orucu terk olundu.” (Sahih-i Müslim, c.2, s.794) Yukarıdaki rivayeti Abdullah b. Ömer de Hz. Peygamberden nakletmiştir. (Sahih-i Müslim, c.2, s.794)
Devam edecek…
Selam ve dua ile…