Hz. İmâm Ali (Aleyhisselâm), Sıffîn savaşı dönüşünde; evlâdı Hz.İmâm Hasan’a (Aleyhisselâm) birtakım tavsiyelerde bulunmuştur.Her ne kadar İmâm Hasan’a (Aleyhisselâm) yapılmış olsa da bu vasiyet tüm insanlık için bir eğitim müfredatı belirlemektedir. Gelin her babaya çocuğun nasıl yetiştirileceğini öğreten vasiyetin üçüncü kısmını birlikte dinleyelim:
“Ey oğlum; senin olgun bir yaşa ulaştığını, benim ise zaafımın (günden güne) arttığını görünce, gönlümdekileri sana söylemeden ecelim gelir, yahut bedenimin zayıfladığı gibi görüşümde de bir zayıflık olur, yahut da bazı galip gelen heva ve hevesler veya dünya fitneleri benden önce sana gelip çatar da sen de buyruk dinlemez serkeş deve gibi olursun endişesiyle, sana birtakım hasletleri vasiyet etmeye koyuldum. Çünkü gencin kalbi ekilmemiş alana benzer; oraya ne ekilirse tutar, boy atar. Ben de kalbin katılaşmadan ve aklın meşgul olmadan sana edebi (öğretmekle) başladım.”
Şunu da parantez olarak ilave edelim: Bizim bu vasiyetten anladığımız şey ile Hz.İmâm Hasan’ın (Aleyhisselâm) muhatap olduğu anlamlar arasında kıyas edilemeyecek denli devasa bir fark vardır. Hz.Emîrulmuminîn’in (Aleyhisselâm) Cennet gençlerinin efendisine hitap ederken kastettiği şey ile sıradan bir insana hitap ederken kastettiği şeyin aynı olmasını ne akıl,ne vicdan ne de fıtrat kaldırmaz zaten. Dolayısıyla burada bizim kelimelerden anladığımız şeyler bizim kapasitemiz ölçüsünde olup bizi bağlamaktadır.Ehlibeyt’in (Allah’ın en güzel salât-u selâmı üzerlerine olsun) birbirlerinin ve Hz.Peygamber’in (Allah’ın en güzel salât-u selâmı O’nun ve Ehlibeytinin üzerine olsun) mukaddes kelâmlarından anladığı ile pâk olmayan bizlerin anladığı çok başkadır. Takip edilmesi gereken yol ve Kurtuluş gemisi onlardır; bizler ise –inşaAllah – bu gemiye binmiş, bu yolda giden yolcuyuz. Kendisine saygısı ve imanına riayeti olan Müslümanlar olarak; Pâk Peygamber ve Pâk Ehlibeyti’nin (Allah’ın en yüce salât-u selâmı üzerlerine olsun) birbirlerine yaptıkları mubarek vasiyetleri ve yapmış oldukları mubarek duaları da bu öğreti ışığında değerlendirmeliyiz.
Hz.İmâm (Allah’ın salâtı ve selâmı üzerine olsun) yaşının arttığını 60’ı geçtiğini,bedeninde zayıflık olduğunu görüyor ve ecel gelmeden gönlündekileri açıklayamamaktan çekinmektedir.Çoğunuzun hali de buna benziyor sevgili kardeşlerim! yaşça büyüdünüz, bedeniniz de zayıflık başladı ve henüz terbiyeye dair diğer unsurları evlatlarınıza öğretmeye başlamadınız. Özellikle de genç, henüz daha yoğrulmaya hazır ve kalbinin boş olduğu; çevrenin, sapık inançların,bozuk fikirlerin ve şer unsurlarının ona etki edeceği bir dönemde ise.
Bizden nicesi,nice babalar; çocuklarını öyle salıp terk etmiştir!Öyleyse başlayın ey babalar, ey anneler! Evlatlarınız, size ecel yaklaşmadan önce; ıslah edici ve verilmesi gereken terbiyeyi aldı mı? O evlatlar boynunuzda emanettir! Eğer emanetin hakkını vermişseniz Allah katında (ecir ve) sevaba erişmiş ve salih bir zürriyet kazanmış oldunuz!
Şu ibareye dikkat edelim:
“Çünkü gencin kalbi ekilmemiş alana benzer; oraya ne ekilirse tutar, boy atar. Ben de kalbin katılaşmadan ve aklın meşgul olmadan sana edebi (öğretmekle) başladım”
Bu küçük yaştaki gencin kalbi; ekildiğinde meyve verecek bitkinin büyümesine mani olacak olan dikenlerden,zehirli sarmaşıklardan ve yabani otlardan arındırılmış bir tarlaya benzer. Bir bitki yetiştirecek olan boş bir alan görürse ekimini kolaylıkla yapar, uğraşmaz, zorlanmaz. Ancak alan dikenlerle ve yabani otlarla doluysa önce yorulması ve uğraşıp didinmesi gerekir ki; o dikenleri, zararlı ve yabani otları vs. koparıp tohumu ekime müsait bir alana atabilsin.
Gencin kalbi de böyledir; kin,bozuk itikatlar,kötü ahlak ve şer yoktur. Boştur. Kendine ne konursa alır. Şer de olsa, hayır da,hak itikatlar da, batıl itikatlar da, hayırlı sıfatlar ve takdir edilen ahlak da, kötü sıfatlar ve kınanmış huylar da… Genci, kendi haline bırakıp terbiye ve edep kazandırmazsan, toplumuna ve çevresine katılamayacaktır. O zaman da diğer çevre ile başka etkenler devreye girecektir ve belki de bu çevre ve etkenler; batıl itikatlar, kınanmış sıfatlar ve bozguncu bir ahlak taşıyorlardır ... O zaman da genç bu şer dolu sıfatlar ve fesat dolu ahlakla büyüyüp yetişecek; babanın evladını hak yola ve salih terbiyeye geri döndürmesi zorlaşacaktır.
Evlatları;10 yaşının altında, 15 yaşında veya bu yaşlara yakın olan babalar!
Hz.İmâm Emîrulmuminîn (Aleyhisselâm) evlatlarını edeplendirmeye başlamanız konusunda uyarıyor! Çünkü gencin kalbi ekilmemiş bir alana benzer, ne konsa alır. Hayır da olsa, şer de…Hz.İmâm (Aleyhisselâm) “Evladının kalbine ve nefsine hayır tohumları ekmeye başla; senden önce başkası gelip şer tohumu ekmeden!” diyor (adeta)!
Fasit huylarla gençleşmek üzere öylesine bırakırsanız, ıslahı zor olur; üstelik ailene, toplumuna ve yurduna zararları neler olur bilinmez. Ama terbiye,edeplendirme ve hak inançlarla evladını yetiştirmeye başlarsan; hem kendine, hem ailene,hem toplumuna ve hem de vatanına fayda sağlamış olursun!
Dikkat edin kardeşlerim, babanın; gencin bu merhalesinde edeplendirme ve yetiştirme hususunda erken davranmasının etkilerine!
“Ben de kalbin katılaşmadan ve aklın meşgul olmadan sana edebi (öğretmekle) başladım... ”
Eğer genci, edep ve terbiye etmeden öylece bırakırsanız, çarşıya pazara çıkacak, topluma karışacak ve her tarafta bulunan iletişim araçlarının ortasında kalacaktır ki; bu iletişim araçları bazen hayırlı düşünceleri ve kültürü yayar, bazen de şer dolu kültür ve düşünceleri! Şehveti,içgüdüleri, kanında akan şeytanı, kötü arkadaşlar ve batıl itikatlar ile fasit davranışları yayabilen modern iletişim araçlarının ortasında kalan genç; bu bozuk akımla büyüyecek,kalbi bozulacak ve (aklı kötü şeylerle meşgul olacaktır). O zaman da onu hak yola geri döndürmek zor olacaktır! Ve öyle bir merhaleye varacak ki; hem sana,hem ailene,hem topluma ve hem de vatana zararlı halde olacaktır!O (salıvermişliğin) böyle zararlı etkileri olacaktır işte…
Vasiyet şöyle devam ediyor:
“Ben de kalbin katılaşmadan ve aklın meşgul olmadan sana edebi (öğretmekle) çabuk davrandım ki; tecrübe edenlerin senin yerine arama ve sınamasını yüklendikleri gerçekleri tam kesin bir kararla karşılayasın. Böylece arama zahmetinden kurtulur, deneme zorluğundan da muaf olursun. İşte bizlerin, peşi sıra gittiğimiz şeylerin (bilgilerin)kendisi sana gelmiş; bazen bize karanlık (ve gizli) olan şeyler sana apaçık ve gün ışığına çıkmıştır.”
“Ey oğlum, ben her ne kadar öncekiler gibi ömür sürmediysem de, onların yaptıklarına baktım, haberleri hakkında düşündüm, geriye kalan eserlerini gezip gördüm. Öyle ki onlardan biri gibi oldum.”
Yaşça küçük olan henüz hayat tecrübesi sahibi değildir.Yaşça büyüklerin hayat deneyimi vardır. Hak ne,batıl ne, şer ne, hayır ne, zararlı ne, faydalı ne; hepsini görmüştür, tanımıştır. Ancak bu deneyim doğruyu yanlışı ayırt edinceye kadar yıllar alır,belki de zararlı etkiler bırakır, çünkü yanlış yapmış, yaptığına ve ettiğine pişman olmuş, ama olan olmuştur artık… Diyor ki:
“Ey oğlum, ben her ne kadar öncekiler gibi ömür sürmediysem de, onların yaptıklarına baktım, haberleri hakkında düşündüm, geriye kalan eserlerini gezip gördüm. Öyle ki onlardan biri gibi oldum.”
Benden al! Büyük bir tecrübe gerektirecek,uzun bir zaman alacak ve belki de zararlı etki bırakmaktan müstağni kıldım.
Sözümüz gençlere!
Büyüklerden hayat tecrübelerini alın (öğrenin)! Büyükler, hayat tecrübeleriyle size; hayatınızda yapacağınız seçimlerde yaşayacağınız korkudan kurtulma imkanı sunmuştur. Gencin hayatında tecrübe yoksa, dener. Deniyorsa da hata yapma riski vardır.Bu hatalardan onun üzerine zararlı etkiler bırakır. Kendi kendine deneyeceğine yaşlılardan ve büyüklerden hayat tecrübelerini öğren ey genç! Görüşlerine,fikirlerine,yönlendirmelerine ve hayat siyasetlerine saygı duy! Heva,gençlik ateşi ve gurur seni galebe çalmasın! Yaşça büyüklerin tecrübelerine danış, bize sor! Bizler de sizin yaşadığınızı yaşadık!
Gençler, yaşça büyüklerinizden öğrenin! Böylelikle onların geçmiş tecrübesi vesilesiyle; size, ailenize, toplumunuza ve vatanınıza faydalı olan şeyleri öğrenmiş olacaksınız!
“Öyle ki onlardan biri gibi oldum; hatta onların yaşayışlarından bana ulaşan haberler bakımından onların ilkinden sonuncusuna kadar, onlarla ömür sürmüşe döndüm.Sonuçta, hallerinin durusunu bulanığından, faydalısını zararlısından ayırt ettim; senin için ise her işin en seçkinini, en güzelini seçtim; açık olmayanını senden uzaklaştırdım; senin durumunun şefkatli bir baba olarak beni de ilgilendirdiğini görünce ... ”
Dikkat edin kardeşlerim; “Şefkatli bir baba olarak”!
Şefkatli bir baba, bu hayattan (ve tehlikelerinden) çocuğuna yarattığı tehlikelerden çekinen kimsedir!
Dikkat ediniz değerli babalar, anneler!
Eğitimcilerden sıklıkla ebeveynlerin çocuklarının başına gelen tehlike ve zararlı etkilerden bihaber olduklarını duyuyoruz! Nice anne ve babalar; çocuklarının başına gelenlerin farkında olmamış, terbiyelerini ihmal etmişlerdir ve bu yaptıklarının sonucunda evlatlarının başına gelen zararlardan dolayı çok çok pişman olmuşlardır!
Bazı babalar para kazanmakla ve dünya işleriyle uğraşmakla meşgul olup evlatlarının ve yavrularının terbiyelerini ihmal etmişlerdir. Bazısı da evlatlarının yemesi, içmesi, giymesi, kalması ve akademik eğitimiyle ilgilenip bu yönleri ihmal etmişlerdir! Bazıları da evlatlarını öylesine salıp gitmiş, yolcluluğa ya da çarşı pazara çıktığında evlatlarının ne yaptığını, gecelerini kiminle geçirdiğini, kimlerle arkadaşlık ya da dostluk kurduğunu bilmiyor! Hayra götüren arkadaşlar mı, şerre götüren kötü arkadaşlar mı kuruyorlar haberleri yok! Birçok ebeveynin hali böyle! Evlatlarının arkadaşları ve ilişki kurduğu kimseleri takip etme hususunda gereken ehemmiyeti vermiyorlar.Oğullarının ve kızlarının uydu tv,internet ve cep telefonu gibi modern iletişim araçlarında neler okuyup neleri takip ettiğini ve neleri izlediğini önemsemiyorlar!Sonra evlatlarını çok rezil rüsva hallerde buluyorlar!
Babanın sorumluluğu sadece evlatlarına barınma,yemek,giyecek ve müreffeh bir hayat sağlamak değildir! Çok önemli ve yapılması çok gerekli olan evlatlarının terbiyesi ile ilgilenmektir! Akaidi,ilmi, psikolojik, ahlaki,toplumsal açıdan ve sağlık yönünden yetişimi ile ilgilenmektir!
Evladın ile aranda arkadaşlık ortamı oluştur ki; içinde gizleyip sakladığı ne varsa sana döksün! Bazı anne ve babalar; evlerinde korku,tasallut ve terör ortamı oluşturuyor! Eğitimciler bizimle paylaşıyor; küçücük çocuklar, dokuz yaşına bile varmamış yavrularda tehlikeli ahlaki bozulmalar gözlemliyorlar. “Neden babanla paylaşmıyorsun çocuğum?” diye sorulduğunda “korkuyorum ondan” diyor! “Neden annenle paylaşmıyorsun kızım?” diye sorulduğunda “korkuyorum!” diyor! Bu korku,terör ve tasallut ortamları; ev içinde olması gereken doğru toplumsal ortamlar değildir! Çocuğunuza özgürlük verin ki; konuşsun, içindekini sizinle paylaşsın, gönlündekini size açsın, dışarıda maruz kaldığı kaynaşma ve davranışları aktarsın! Ev içerisinde bile değerli kardeşlerim! Oğullarınızın ve kızlarınızın yaptıklarını gözlemleyin! kiminle arkadaşlık kuruyorlar,kiminle kaynaşıyorlar, kiminle oynuyorlar?
“Senin durumunun şefkatli bir baba olarak beni de ilgilendirdiğini görünce...”
Gerçekten şefkatli bir baba isen,yavruna pek merhametli isen, üzerine titriyorsan ve evladını seviyorsan; yüreğini ona aç!Dinle onu! Böyle yap ki, maruz kaldığı tehlikeleri ve kötülükleri sana açsın, çocuğunun neler yaşandığının farkında ol ve çocuğunun yaşamış olduğu bozulma ve sapmaları erkenden düzeltebilesin!
Hz.Emîrulmuminîn (Aleyhisselâm) vasiyetine şöyle devam ediyor:
“ Senin durumunun şefkatli bir baba olarak beni de ilgilendirdiğini görünce daha genç olup tertemiz bir kalbe ve iyi niyete sahip olduğun bir vakitte seni terbiye etmeye (eğitmeye) karar verdim”
Hz.Emîrulmuminîn (Aleyhisselâm) bundan sonra konuyla ilgili bir başka bölüme geçiyor. “Doğru çocuk terbiyesi nedir,nasıl yapılır ve dayandığı temeller nelerdir?” onu da bir sonraki hutbemizde açıklayacağız Allah-u Teâlâ’nın izniyle.
“Rahman Ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Oyaladı mal mülk çokluğuyla öğünmek sizleri. Ziyâret edinceye dek kabirleri. İş öyle değil, yakında bilirsiniz. Sonra da gene iş öyle değil, yakında bilirsiniz. Öyle değil, ilmel yakîn bilseniz, Andolsun ki o alevli ateşi görürdünüz.Sonra da andolsun ki gözlerinizle göreceksiniz. Sonra da andolsun ki o gün nîmetlerden soruya çekileceksiniz. ”
Allah-u Teâlâ ve Sâdıkul Emîn Peygamberi pek doğru söylemiştir!
Alemlerin Rabbine Hamdolsun!
Allahu Teâlâ’nın salâtı Hz.Muhammed’e ve Pâk Ehlibeyti’ne olsun!