Marufu emretmek ve münkerden nehyetmek, en büyük İslami farzlardandır. Yüce Allah Kuran’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder kötülükten alı korlar.”۱ İyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmak peygamberlerin yoludur. Allah’ın bu farzı ile dinin diğer farzları ve kanunları icra olunur. Bu emirle helal kazanç sağlanır, insanların canı, malı ve namusu güven içerisinde olur ve hak, hak sahibine ulaşır. Yeryüzü kötülük ve pisliklerden temizlenip yerini güzelliklere ve iyiliklere bırakarak abad olur.
Bu konuda İmam Cafer Sadık (a.s) ın Hz. Peygamber (s.a.a) den rivayet ettiği hadisle yetiniyoruz. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır; “Kadınlarınızın ahlaksız, gençlerinizin fasık olduğu zamanda iyiye emredip kötüden sakındırmadığınız halde sizin haliniz nasıl olacak? Ey Allahın Resulü, böyle bir şey olacak mı diye sorulduğunda, o hazret şöyle buyurdular; Evet, hatta ondan kötüsü bile olacaktır. Kötü şeye emrederken ve iyi şeyden de nehye derken haliniz nasıl olacak? Ey Allah’ın Resulü böyle bir şey olacak mı diye sorulduğunda, o hazret şöyle buyurdular; Evet onda daha kötüsü olacaktır. İyiyi kötü, kötüyü de iyi gördüğünüz zaman haliniz nasıl olacak?
- Marufu emretmek ve münkerden sakındırmak, açıklanacak olan şartlara göre farz-ı kifayidir. Yani bazıları yeterli derecede bunu yerine getirirse diğerlerinin yükümlülüğü kalkar. Aksi takdirde herkes günahkârdır.
- Marufu emretmek ve münkerden sakındırmanın farz olması için aşağıdaki şartların olması gerekir:
1) Emir ve nehiyde bulunan kimsenin, marufu ve münkeri tanıması gerekir. Şu halde maruf ve münkeri tanımayan, onları ayırt edemeyen için marufu emretmek ve münkerden sakındırmak farz değildir. Cahilin marufu emretmesi ve münkerden sakındırması münkerdir ve bundan sakındırılmalıdır.
2) Yapılan emir ve nehyin etkili olacağına ihtimal verilmelidir. Eğer iyi olan şeyi terk eden ve kötüyü yapan kimse de etki etmeyeceği bilinirse, farz olmaz.
3) Günah işleyen kimsenin yapmış olduğu günahı tekrarlayacağı bilinmelidir. Eğer tekrarlamayacağı bilinirse veya ihtimal verilirse marufu emretmek ve münkerden sakındırmak farz olmaz.
4) Günah işleyenin yaptığı kötü ve çirkin işlerinde mazereti olmamalıdır. Örneğin, mezkûr fiili vacip veya haram bilmeyen birine taklit eder ama emreden veya nehyedenin içtihadına veya taklidine göre o fiil vacip ve haramdır.
5) Marufu emredip münkerden sakındıranın etki bırakacağını bilmez ise bir müslümanın canına, şahsiyetine ve malına zarar gelmemeli. Ama etki bırakacağını bilirse, önemli ve daha önemli olanını gözetmelidir. Öyleyse, bazen iyi ve kötü iş Yüce Allah katında o kadar önemli olur ki, bu durumda zararın önemi ile o iş mukayese edilir, zarara düşülse de marufu emretmek ve münkerden sakındırmak insanın boynundan kalkmaz
- İyiye emretme ve kötülükten sakındırmanın şartları ilim veya yakin ile mükellefe hâsıl olursa marufa emredip münkerden sakındırması vacip olur. Ama şartlardan birinin varlığı şüpheli olursa vacip olmaz.
- Marufu terk eden ve münkeri yapan, bu doğrultuda şer’i bir mazeretinin olduğunu söylerse, emr ve nehy vacip olmaz.
- Müslümanların, dinde bidat, fitne-fesat çıkaranlardan ve hak olan inançlarda şüphe doğuranlardan uzak durmaları ve başkalarını da onların fitne-fesatlarından sakındırmaları gerekir.
- Başkalarının evine bakmak ve dinlemek iyiyi terk edip kötüyü seçmek olduğundan caiz değildir.
- Marufa emretmek ve münkerden nehhyetmek, örf açısından tahammülü mümkün olmayan alanlarda vacip değildir. Ancak İslam dininde çok önemli olan alanlarda, zorluklardan dolayı mükellefin sorumluluğunun kalkmadığı yerler farklıdır, örneğin; dini ve Müslümanların canını korumak.
- Her mükellefe Allah’ın şu emrine “Ey iman getirenler, yakacağı insan ve kömür olan ateşten kendinizi ve ehlinizi sakındırın” binaen, ehlini iyiye emretmesi ve kötüden sakındırması önemli vaciptir. Şöyle ki, kendisini emrettiği şeye onları da emretmeli kendisini sakındırdığı şeylerden de onları sakındırmalıdır.
- Her mükellef kötü işlere engel olamazsa bile kalben ondan rahatsız olmalıdır. Marufu emretmek ve münkerden sakındırmada birinci aşamada, İçten ve kalben rahatsız olduğunu izhar etmeli, Örneğin, günah işleyenden veya marufu terk edenden yüz çevirmeli ve konuşmamalı. Sonrasında, konuşarak nasihat etmeli, marufun sevabını ve kötü işinde azabını anlatarak onu marufa yönlendirmeli ve kötüden alıkoymalıdır. Bu ikisi etkili olmadığı takdirde, sakındırmak vurmaya bağlı olursa üzerine diyet ve kısas gelmeyecek şekilde vurmalıdır, aksi takdirde gerekmez. Ama kasten yaralamaya sebep olursa yaralanan kısas edebilir, ama hata ile olursa yaralanan diyet alabilir.
- İyiliğe emreden ve kötülükten sakındıran insanın vazifesi, şeriatın iyiye emretme ve kötüden sakındırma konusundaki amacını (yoldan çıkanın irşadı ve günahkârın ıslah olmasıdır) nazarında tutması gerekir. Bu önemli iş günahkâr insanı kendi bedeninde hasta olarak bulunan ve ilaca ihtiyacı olan bir aza gibi görmedikçe mümkün olmaz. Kendi azasının tedavisini yapmakla uğraştığı gibi günahlara ve ruhsal hastalıklara müptela olanlarında tedavisi için uğraşmalıdır. İyiye emreden ve münkerden sakındıran, günahkârın amel defterinde bir sevap olabileceğinden ve Allah’ın o sevabı ona vereceğinden ve yine kendi amel defterinde bir günahın olabileceğinden ve o günahla cezalandırılacağından gaflet etmemelidir.
- Müstehap olan şeylerde marufa emretmek müstehaptır.
MARUFU EMRETME VE MÜNKERDEN NEHYETME KONUSUNUN BİTİŞİ
Allah’ın azamet ve yüceliği bir noktada sınırlı olmadığından dolayı bütün günahlar büyüktür. Zira günah Allah’ a karşı gelmek olduğundan büyüktür. Rivayette şöyle naklolunmuştur; “Yaptığın günaha bakma kime karşı günah işlediğine bak.” Ama günahlar kendi aralarında incelendiğinde, bazıları daha büyük ve azabı daha şiddetlidir. Bazı günahlarda dolaylı veya açık olarak azaba vade verildiği ve tehdit edildiği görülmektedir. Veya Ehlibeyt imamlarından nakledilen rivayetlerde büyük günah tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Şu ayetin içeriğine binaen “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz.۲”onlardan sakınmak diğer günahların bağışlanmasına sebep olacaktır.
Bazı fakihler (Allah makamlarını yüceltsin) onları (büyük günahları) yetmişe kadar ve bazıları da daha fazla olarak zikretmişlerdir. Onların genelde müptela olunanlar şunlardır;
1) Allah’ı inkâr etmek ve ona şirk koşmak. Bu hiçbir büyük günahla mukayese olunmaz.
2) Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe kapılmak.
3) (İnsanın kendisini)Allah’ın azabından güvende görmesi.
4) Yalan yere Allah’a yemin içmek.
5) Allah’ın nazil ettiğini inkâr etmek.
6) Allah’ın velilerine karşı savaşmak.
7) Yol keserek ve yeryüzünde fesat çıkararak Allah’a ve Resulüne karşı savaşmak.
8) Allah’ın gönderdiklerinin aksine hüküm vermek.
9) Allah’a, peygambere ve vasilere yalan isnat etmek.
10) Camilerde Allah’ın zikrine engel olmak ve camileri yıkmak için çalışmak.
11) Vacip olan zekâtı menetmek.
12) Vacip olan cihada muhalefet etmek.
13) Müslümanların kâfirlere karşı olan savaşından kaçmak.
14) Allah yolundan birisini saptırmak.
15) Küçük günahlarda ısrarcı olmak.
16) Namazı ve Allah’ın diğer farzlarını kasten terk etmek.
17) Riya
18) Tar ve müzik gibi boş işlerle meşgul olmak.
19) Zalimin velayeti.
20) Zalime yardım etmek.
21) Ahdi ve yemini bozmak.
22) Tebzir (malı bozmak ve boş yere harcamak.)
23) İsraf.
24) İçki içmek.
25) Sihir.
26) Zulüm.
27) Müzik.
28) Anne ve babaya eziyet etmek ve kötü davranmak.
29) Sıla-i rahimi kesmek.
30) Livat (oğlancılık).
31) Zina.
32) Temiz kadına zina nispetinde bulunmak.
33) Kadın ticareti (erkek ve kadını zina için veya iki erkeyi livat için birleştirme)
34) Hırsızlık.
35) Faiz.
36) Haram mal yemek. (örneğin, içkiden elde edilen gelir, zina kar kadının ücreti ve hâkimin hüküm için aldığı haramlar.)
37) Eksik ve noksan mal satmak.
38) Müslümanları aldatmak.
39) Yetimin malını zulüm ile yemek.
40) Haksız yere şahitlik yapak.
41) Şahitliği saklamak.
42) Müminler arasında günah ve pislik yaymak.
43) Fitne.
44) Müminler arasına tefrika sokacak şekilde söz dolaştırmak.
45) Mümine küfretmek, ihanet etmek ve onu zelil etmek.
46) Mümine iftira atmak.
47) Gıybet etmek. Gıybet, müminin gıyabında onun gizli olan günahını açmaktır. İster o ayıbı söyleyerek açıklasın, ister davranışıyla anlatsın fark etmez. Müminin ayıbını açmada ihanet etmeyi ve onun onurunu kırmayı kastetmese bile haramdır. Ama ihanet niyetiyle mümin olanın ayıbını açarsa iki günah işlemiş olur.
Gıybet edenin tövbe etmesi gerekir. Farz ihtiyat gereği gıybetini ettiği kişiden fesada yol açmayacaksa helallik almalıdır.
Aşağıdaki alanlarda gıybet etmek caizdir;
1) Aşikâr ve aleni olarak günah yapan kimsenin, o günah hakkında gıybeti caizdir.
2) Mazlumun, zalimin gıybetini zulüm hakkında etmesi.
3) Meşveret ederken; Meşveret edene nasihat niyetiyle birinin ayıplarını söylemek, nasihat yerine gelecekse caizdir.
4) Dinde bidat çıkaranın ve insanların sapmasına neden olanın gıybeti.
5) Şahidin günahını açıklamak yani, birisi fasık olduğuna şahadet ederse ve onun şahitliği ile bir hak ihlal olmasın diye onun günahını açıklamak için yapılan gıybet caizdir.
6) Bir şahısın canı, malı ve namusundan olası bir zararı uzaklaştırmak için yapılan gıybet.
7) Günahkârı, gıybetten başka bir yolla günahtan alıkoymak mümkün olmaz ise, günahtan alıkoymak niyetiyle onun gıybetini yapmak.