Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
İslami Hareketlerin Başlangıç Noktası
Hz. Peygamber İlk Olarak Ne Yaptı?

İslami Hareketlerin Başlangıç Noktası

Peygamber'in (s.a.v) Medine'deki ilk işi, müslümanlar için bir mescid bina etmek oldu.

Mescid müslümanlar için bir ibadetgâh olmasından başka bir talim ve terbiye yeri bir siyaset ve kazavet merkezi idi de

Hicri dördüncü yüzyılın başlangıcına kadar mescidler namaz vakitlerinin dışında okul hükmünde idiler. (2) Büyük âlimlerden birçoğu mescidlerde oluşturulan ders halkalarının mezunları sayılırlar.

1) Hatırlatmak gerekir ki; " Hicretin Birinci Yılı" derken Rebi'ül-Evvel'den Muharrem'ül- Haram'a kadar olan on ayı kasdediyoruz. Çünkü bu yılın ilk iki ayını Peygamber, Mekke'de geçirmiştir. Buna göre de "Hicri  İkinci Yıl" Rebi'ül-Evvel'den değil Muharrem'ül- Haram'dan başlıyor.

2) Sahih-i Buharî. Kitab'ül-İlm'e bakınız. Hatta ilim merkezleri mescidlerden medreselere taşındıktan sonra da medreseler mescidlerin yanında yapıldı. Ve böylece ilim ile dinin birbirinden ayrılmazlığı sergilenmiş oldu.

Büyük şairler, İslami öğretilerle dolu şiirlerini Medine Mescid'inde okurlardı. Nitekim Ka'b b. Züheyr, Resul- Ekrem'in medhinde inşad ettiği meşhur kasidesini Mescid'ün Nebi'de Peygamber'in huzurunda okumuş ve büyük bir hediye almıştı. Hassan b. Sabit de kendi şiirlerini Peygamber'in Mescidi'nde okuyordu.

Resulullah'ın (s.a.v)  hayatında Medine mescidinde teşkil edilen ilmi mübahaseler o kadar ilgi çekiciydi ki bu manzara Sakif kabilesinin elçilerini büyük bir hayrete düşürmüştü.

Kazai işler ve suçluların cezalandırılması mescidde yapılıyordu. Mescid o gün tam manada bir adliye idi ki bütün adli işler orada hallediliyordu.

Üstelik Peygamber halkı cihada teşvik edici hitabelerini mescidde irad ediyordu.

Dini ve ilmi işlerin bir arada mescidde yürütülmesi ilim ve imanın birbirinden ayrı olmadığını fiilen göstermek içindi.

Yani iman merkezi ayın zamanda ilim merkezi de olmalıdır.

 Kazai işler ve sosyal hizmetlerin mescidde yapılması savaş kararlarının mescidde alınması da bu dinin maddi işleri dünyevi hayata karışmayan sırf manevi bir din olmadığını, halkı, takva ve imana davet etmesinin yanı sıra onların dünyevi hayatlarına sosyal meselelerine de eğildiğini bildirmek içindi.

İlim ve imanını birbirinden ayrılmazlığını müslümanlar daima göz önünde bulundurmuşlardır. Hatta ilim merkezleri mescidlerden ayrıldıktan sonra bile medreseler ve üniversiteler daima büyük mescidlerin yanınıda yapılıyor, böylece bütün dünyaya bu iki saadet amilinin birbirinden ayrılamayacağı gösteriliyordu.

(1) Hatırlatmak gerekir ki "Hicretin Birinci Yılı" derken Rebi'ül Evvel'den Muharem'ül- Haram'a kadar olan on ayı kasdediyoruz. Çünkü bu yılın ilk iki ayını Peygamber, Mekke'de geçirmiştir. Buna göre de "Hicri İkinci Yıl", Rebi'ül-Evvel'den değil, Muharrem'ül Haram'dan başlıyor.

(2) Sahih-i Buharî, c.1, Kitab'ül-İlm'e bakınız. Hatta ilim merkezleri mescidlerden medreselere taşındıktan sonra da medreseler mescidlerin yanında yapıldı ve böylece ilim ile dinin birbirinden ayrılmazlığı sergilenmiş oldu.

Peygamber Medine'ye girdiğinde devesinin ilk çöktüğü arsa, üzerine Mescid-i Şerif'in bina edilmesi için ona on dinara satın alındı. Mescid'in yapımında bütün müslümanlar iştirak ettiler. Hazret-i Peygamber de diğer müslümanlar gibi çalışıyor, etraftan taş topluyordu. Üseyd b. Huzeyr, bir defasında Peygamber'e yaklaşarak: "Ya Resulullah! Müsaade ederseniz, taşı ben götüreyim" demişti. Resulullah (s.a.v) ona: "Git, başka bir taş getir" buyurarak laf adamı değil, amel adamı olduğunu gösterdi.

O sırada müslümanlardan biri şu beyti okudu:"Biz oturur da Peygamber çalışırsa, bu bizim saptığımızı gösterir"

Peygamber ve müslümanlar çalışırken şu cümleyi terennüm ediyorlardı:

"Ahiret hayatından başka bir hayat yoktur. (Gerçek hayat, ahiret hayatıdır)  Allah'ım! Ensar ve muhacirlere rahmet et"

Osman b. Affan, elbiselerinin toz toprağa bulaşmamasına çok özen gösteriyordu. Mescid yapılırken elbisesi temiz kalsın diye çalışmazdı. Ammar b. Yasir, Osman'ı kınamak maksadıyla Ali'den (a.s) öğrendiği şiiri okuyordu:

"Mescidleri onaran, her halukârda mescidlerin abad olması için çalışanlarla tozdan topraktan kaçanlar eşit olmazlar". (1)

Bu şiir, Osman'a oldukça ağır geldi. Osman elindeki asaya işaret ederek, Ammar'a: "Görüyor musun bu asayı! Onunla burnunu kırarım!" dedi. Peygamber bunu duyunca: "Ammar'dan ne istiyorsunuz. Ammar, onları cennete çağırıyor, onlar ise onu cehenneme. "Genç Ammar, mescidin yapımında bir hayli katkıda bulunmuştu. Diğerleri her defalarında birer taş götürdükleri halde o iki taş getiriyordu. "Birini kendi adıma, birini de Peygamber’in adına getiriyorum" diyordu. Bazıları onun ihlâs ve sadeliğinden su-i istifade ederek ona, tahammül edebileceği miktardan fazla taş yüklüyorlardı. Bir gün Peygamber  (s.a.v) onu, sırtına üçtaş yüklenildiği halde gördü. Ammar, Peygamber'e şikayetlendi: "Ya Resulullah, ashabın beni öldürmek istiyorlar, kendileri taşları birer birer taşıdıkları halde benim sırtıma üçer üçer bırakıyorlar" dedi.

Peygamber, mübarek eliyle onun sırtının tozunu temizledi ve şu tarihi cümlesini o anda buyurdu:

"Bunlar senin katilin değildir. Seni zalim grup öldürecektir, oysaki sen onları Hakka çağıracaksın" (2)

Bu gaybi haber, Peygamber'in nübüvvetinin delillerinden biridir. Nitekim Peygamber'in (s.a.v)  haber verdiği gibi de oldu. Ammar doksan yaşındayken Sıffın harbinde Emirülmüminin'in yanında savaştığı halde Muaviye'nin askerleri tarafından öldürüldü.

Bu gaybi haber, Ammar'ın hal-i hayatında da tesirini bırakmıştı. Müslümanlar, Peygamber'in o sözünden sonra Ammar'ı hakkın mihveri biliyor, her hangi bir grubun hakk üzere olduğunu onun katılmasıyla teşhis ediyorlardı.

Ammar Sıffın meydanında şehid düşünce, Şam'lıların safında bir çalkantı vücuda geldi. Muaviye ve Amr-i As'ın zehirli propagandalarına kanarak Ali'nin hakkaniyetinde şüpheye düşen kimseler kendilerine geldiler. Hezime b. Sabit-i Ensari, Emirülmüminin'in eşliğinde Sıffin’e gitmiş, fakat savaşmak hususunda şüpheliydi. Ama Ammar öldürüldükten sonra kılıç çekti ve Şam'lılara saldırdı. (3)

Himyerli Zü’l-Kila' kendi kabilesinden yirmi bin kişiyle birlikte Ali ile savaşmak için gelmişlerdi.  Muaviye bu adama güvenerek savaşa başlamıştı. Bu aldanmış komutan, Ammar-ı Yasir’in Ali'yle (a.s)  birlikte olduğunu duyunca kendine geldi. Muaviye tezgâhının mübelliğleri, onu elden çıkarmamak için: "Ammar nerede, Sıffin nerede! Irak'lılar böylesi yalanları uyduruyorlar" dediler. Zü'l-Kila bu söze kanmadı. Amr-i As'a dönerek: "Peygamber(s.a.v),  Ammar hakkında böyle bir şey söylemiş mi? "diye sordu. As'ın oğlu: "Evet söylemiştir, fakat ne var ki, Ammar Ali'nin ordusunda değildir" diye cevap verdi. Zü'l-Kila: "Bizzat kendim araştırmalıyım" diyerek bir grubu, Ammar'ın Ali'nin ordusunun içinde olup olmadığını araştırmak için görevlendirdi. Bu hassas anlarda Muaviye ve Amr. b. As, Zü'l-kila'nın Ammar'ın Ali'nin (a.s) ordusunda olduğunu veya Ali'nin yanında şehid düştüğünü öğrendiği takdirde Şam ordusunun saflarında büyük bir boşluk vücuda geleceğini düşünerek onu mermuz bir şekilde öldürdüler.

Bu hadis, ister Sünni, ister Şii muhaddislerin arasında o kadar meşhurdur ki, onun kaynaklarını zikretmeye lüzum görülmemektedir. Ahmed b. Hanbel naklediyor ki: "Ammar, Sıffin'de öldürülünce Amr b. Hazm, Amr-i As'a gelerek: "Ammar öldürüldü, Peygamber onun hakkında "Onu zalim zümre öldürecektir" buyurmuştur" dedi. Amr-i As, bunu duyunca bir çığlık attı ve : "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" dedi. Sonra konuyu Muaviye'ye haber verdi. Muaviye: "Ammar'ı biz öldürmedik ki; onu Ali ve yaranı öldürdü. Onlar Ammar'ı savaşa getirmeselerdi, o da öldürülmezdi" dedi. " (4) Fakat açıktır ki, Ebu Süfyan oğlunun, Şamlı askerlerini aldatmak için yaptığı bu tevcih, İahi adliye de kabul edilmez. Her akıllı insan da  bu sözün ne kadar temelsiz olduğunu anlar. Nassîn karşısında içtihad etmek işte buna denir.

Tarih boyu bir grup, daima zalimlerin zulümlerini, cinayetkarların cinayetlerini ayet ve rivayetler karşısında yapılan böyle batıl içtihadlarla yorumlamışlardır. Örnek olarak şu hikâyeyi okuyun: 

(1) Sire-i İbn-i Hişam, c.1 s. 496; Tarih'ül-Hamis, c.1 s. 345 Sire-i Halebî, c.2 s. 76 İbn-i İshak, açıkça Osman b. Affan'ın adını zikretmesine rağmen ibn-i Hişam onun adını zikretmemiştir. "El- Mevahib'ül-Ledünniyye'nin müellifi ise "Maksat, Osman b. Maz'un'dur" diyor.

(2) Sire-i Halebî, c.2 s. 76–77

(3) Müstedrek'ül-Hakim, c.3 s. 385; Vak'a Sıffin, İbn,i Muzahim.

(4) Müsned- i İbn-i  Hanbel c. 2 s. 199

  

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
24-05-2012 16:34 - 1821 Okunma
Hz. Peygamber İlk Olarak Ne Yaptı? yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
İslami Hareketlerin Başlangıç Noktası 24-05-2012 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
07-05-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım