Welayet News'in haberine göre, bu füzenin askeri sahada kullanımının başlaması ile birlikte, İsrailli yöneticilerde endişe uyanmaya başladı. Zira Direniş Ekseninin Yemen kanadının bu tür füzelere ve belki de yakında daha fazlasına sahip olması ile birlikte, işgal altındaki Filistin toprakları da Yemen'in balistik füzelerinin menzili altına girmiş oluyor. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Amerika'nın Körfez'deki tüm savaş gemileri ile askeri üsleri de Yemenlilerin kanatlı balistik füzeleri ve uçaklarının ateş menziline girmiş bulunuyor.
Yemen'in tarihi özgürlük hayali, Filistin halkını ve haklı davasını savunmaktı. Fakat Sykes-Picot Anlaşmasından kaynaklı jeopolitik karmaşıklık ve mesafeler buna engel oldu. Sadece yabancı pasaportlu Yemenliler Lübnan'a ulaşabildi ve Filistin Devrimi saflarında savaşa katılabildi. Ancak bu da 1982 yazında Yemenliler Beyrut'tan ayrılmaya zorlanana kadar devam edebildi.
İsrail'de yönetime gelen hükümetlerin Yemen halkını İsrail için potansiyel bir tehdit olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Bunun tek sebebi, Yemenlilerin Siyonist projeye karşı ilkesel saldırıları ve İsrail'e ölüm sloganları atmaları değil, aynı zamanda Yemen'in Kızıldeniz'deki stratejik konumundan kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Netanyahu hükümeti 5 sene önce Suudi Arabistan ve BAE'nin Yemen'de girdiği savaşı sadece desteklemekle yetinmedi, gizli de olsa ABD ile birlikte bu savaşa katıldı. Bu bağlamda Husilerin de doğruladığı gibi, İsrail askeri uzmanlar ve uçaklar göndererek bilfiil savaşa katıldı.
Bu sebeple, Yemen Hava Kuvvetlerinin her atağında ve balistik füzelerinin Suudi Arabistan ve Emirliklerin stratejik noktalarını vurduğu her defasında İsraillilerin kalbi yerinden fırlıyor. Bu korkunun sebebi sadece söz konusu silahların kullanımının savaşın gidişatını Husilerin lehine değiştirmesinden kaynaklanmıyor. Aynı zamanda İsrailliler bu türden ve daha gelişmiş hassas silahların Lübnan Hizbullahı, Suriye ve Gazze'deki Filistin Direnişinin elinde bulunduğunu çok iyi biliyor. Hal böyle iken kuzeyde, güneyde ve tüm cephelerde bir anda patlak verecek bir savaş karşısında, İsrailliler ne durumda olacak?
Özetle, BAE'nin utançla ve gayrı resmi bir şekilde askeri güçlerini Yemen'den geri çektiğini duyurması, ilk olarak Yemen halkının kararlılığı ve cesareti sayesinde gerçekleşti. Bunun yanı sıra savaşın BAE hazinesine ağır maliyeti de ikinci sebep olarak değerlendirilmektedir.
Emirlikler ve beraberinde Suudiler, ülkenin mallarını yağmalamak, Kızıldeniz'deki büyük limanlarını kontrol altına almak ve İsraillilerin stratejik Bab el-Mendeb bölgesindeki güvenliğini sağlamak için Yemen'e saldırdı. Dolayısıyla saldırgan güçlerin buradaki yenilgisi, Amerika ve İsrail projesinin mağlubiyeti anlamına geliyor.
Birkaç gün önce İsrail istihbaratına ait DEBKA haber sitesinde 2017'nin Kasım ayında yayınlanan bir raporu okumam, beni bu makaleyi yazmaya götürdü. Rapor, Yemenli Ordu ve Halk Komiteleri Sözcüsü Albay Aziz Raşid'in Eritre'deki İsrail üssünü vurma tehdidi ve eğer gerekirse Suudi Arabistan ile BAE'nin Yemen saldırısına İsrail'de cevap verileceğine dair sözleri üzerine yayınlanmıştı.
Bahsi geçen raporda, Husilerin elinde Yemen'e 973 km ve İsrail'e 2211 km uzaklıktaki Eritre'yi vurabilecek kapasitede füze olup olmadığı sorgulanmıştı. Ne var ki Yemen'in füzeleri 1125 km uzaklıktaki Riyad ve 1163 km uzaklıktaki Abu Dabi'de yer alan hedefleri başlarıyla vurabiliyor. Geçtiğimiz hafta ise Yemen'in 2500 km menzili olan “Kudüs 1” füzesine ilaveten uzun mesafeli uçaklar geliştirdiğini duyurması, İsrail sitesinin raporunu çürüttü.