Gazeteci yazar Ali Bulaç Türkiye ve Filistin başlıklı yazısında şunları dile getiriyor:
"Bir İsrail klasiği daha yaşıyoruz. 12 Haziran’da Batı Şeria’daki GushEtzion yerleşim biriminde üç Yahudi gencin kaçırılmasından Filistin yönetimini sorumlu tutan İsrail, Batı Şeria’da operasyonlara başladı, aralarında Filistin Meclis Başkanı Aziz Duveyk, milletvekilleri, eski bakanlar ve Hamas üyelerinin bulunduğu 500 civarında kişiyi gözaltına aldı, tutukluların şartlarını ağırlaştırdı ve arkasından Gazze’ye bildik hava saldırılarından birini daha düzenledi. İddialara göre İsrail yasak silahlar kullanıyor, çoluk çocuk demeden sivilleri bombalıyor.
Her zamanki gibi İsrail’in operasyonları orantısızdır ve gösterilen gerekçenin sınırlarını aşıyor. Nitekim İsrail ordu sözcüsü operasyonların bir amacının Batı Şeira’da yapılanan Hamas’ın altyapısını çökertmek olduğunu söylüyor.
Belirtmek gerekir ki İsrail, kısa tarihinin en rahat, en avantajlı dönemini yaşıyor. İran, Suriye ve Hizbullah faktörünün ağır yara almış olması İsrail’in elini güçlendiriyor. Daha önce Filistin davasına yardım eden Saddam’ın Irak’ı ve Kaddafi’nin Libyası yerle bir edildi. Sudan güneyde İsrail’in sponsorluğunda kurulan yeni Hıristiyan devletle abluka altına alındı. Mısır’da İsrail muhibbi askerler darbe yaptı.
2003’ten başlamak üzere sahneye giriş yapan Türkiye büyük bir umuttu. Şöyle düşünülüyordu: Batı İttifakı’nın üyesi olan bir ülke olarak İsrail’le diyalog halinde olabilirdi. Arap olmayan Müslüman bir bölge ülkesi İsrail için önemliydi. Eskiden bu öneme İran sahipti, İslam devriminden sonra hasım oldu. Şimdi Kürdistan aynı öneme sahip. İsrail, İran’ı vurmaya hazırlanırken eğitim uçuşlarını Konya üzerinde yapıyordu. Bir de bölgenin “iki demokratik ülkesi” payesine sahip iki ülke bölgeye demokrasi götüreceklerdi (!)
Türkiye, petrol krallarının parasına ve kışkırtmalarına kapılarak Şiiliğe alternatif Sünni dünyayı pekiştirme ve İran’ı bölgede durdurma rolüne soyununca, Suriye’de reform yaparken onu adım adım takip eden Esed’e karşı silahlı unsurları destekledi, Suriye’nin derin bir iç kaosun içine sürüklenmesinin ve elbette parçalanmasının baş müsebbiplerinden biri oldu. 2011’e kadar İsrail’in Suriye ile ilişkilerinde Türkiye’ye ihtiyacı vardı, buna artık gerek kalmadı. 2006’da İsrail’e yenilginin acısını tattıran Hizbullah, Suriye fecaatiyle tehdit olmaktan çıktı. Eğer İran, Suriye ve Hizbullah’ın retçi tutumu ve Hamas’a sağladıkları büyük destek devam edip de Türkiye, İsrail’le diplomatik ilişkilerini, gerektiğinde mesafe koyan akıllı tutumunu devam ettirebilseydi İsrail, bölge devleti olmaya razı olacak, Filistinliler en azından orta vadede rahat nefes alacaklardı.
Türkiye büyük kumar oynadı ve kaybetti. Esed’i silahlı güçlerle deviremedi, on yıllarca Suriye’nin desteğine ve cömert misafirperverliğine mazhar olan Meş’al basiretsiz davranarak Şam’ı terk etti; Üsküdar büyüklüğünde Katar’a ve altı boş kabadayılıklar yapan Türkiye’ye güvenip Şam’dan çıktı. İran ve Suriye, Hamas’a insansız hava uçakları dahil her türlü askerî, maddî ve lojistik desteği sağlıyordu. Şimdi Hamas, ortada yalnız kaldı, sonunda El-Fetih’in kapısını çaldı. El-Fetih demek Amerika ve Tel Aviv’in yol haritasını kabullenmek demektir.
Türkiye Filistin’e ne türden yardım yapabilir? Hiç!
Türkiye, İsrail’e ne yapabilir? Hiç! Durum ortada:
1) Görünürdeki gerilime rağmen Türkiye-İsrail ticarî ilişkileri en üst düzeyde sürüyor. Türk mallarının kısmen Lübnan dışında neredeyse tamamının İsrail limanlarını kullanmak zorunda kalması ile İsrail muazzam paralar kazanıyor.
2) Kuzey Irak Kürt Bölgesinden Türkiye’ye gelen petrol, tankerlerle İsrail’e taşınıyor. İsrail petrol ihtiyacını karşılamanın dışında üçüncü ülkelere de petrol satıyor. Bölgenin görünmeyen üçlü ittifak ağı, Kürdistan-Türkiye-İsrail arasında kurulmuş bulunmaktadır. İkisi de Kürtleri merkezî Irak yönetiminden koparmaya çalışıyor.
3) Eğitim uçuşları için İsrail’in Konya’ya ihtiyacı kalmadı; Yunanistan ve Azerbaycan’la imzaladığı anlaşmalarla bu ihtiyacını karşılıyor.
Özetle Türkiye altı dolu olmayan kahramanlık retorikleriyle İsrail’e bağırıp duruyor, boş tabancayla kabadayılık taslıyor. Hepsi boş ve iç politikaya dönük. Bağırıp duruyor ama gerçekte iki ülke arasındaki ilişkiler tıkır tıkır işliyor. Bu Mısır ve Körfez monarşilerinin zaten öteden beri takip ettikleri iki yüzlü politikanın aynısıdır. Olan zavallı Filistinlilere oluyor!