“Ey Peygamber’e yardım eden ensar, Rızvan ağacı altında Peygamber’e biat edenler! Nereye gidiyorsunuz? Peygamber buradadır..!”
Hicretin sekizinci yılı.. Şevval ayının altısı.. Tam 1423 yıl önce Mekke Taif arası.. Allame Cafer Subhani'nin Ebediyet Nuru adlı eserinden Huneyn Savaşı..
HUNEYN SAVAŞI
Peygamber’in bir bölgeyi feşettiğinde orada kaldığı süre zarfında mıntıkasının siyasi işlerinin ve halkın dini işlerini şahsen, bizzat kendisinin ele alması ve oradan ayrıldığında da, şahsiyet sahibi ve bulunduğu makama layık kimseleri değişik makamlara tayin edip öyle gitmesi, Peygamber’in en önemli işlevlerinden birisiydi. Zira eski ve yok edilmiş bir nizamla, senli - benli olmuş yerli bir halk daha yeni te’sis edilmiş bir nizam hakkında yeterli bir bilgiye sahip değillerdi. Aynı zamanda, İslam nizamı siyasi, içtimai, ahlaki ve dini bir düzendir. ve duru vahiy kaynağından beslenmektedir. Halka bu usulü tanıtabilmek ve onu halk arasında icra edebilmek için seçkin ve terbiye görmüş kimselerin varlığına ihtiyaç duyurmaktadır ki, halkı bütün bir dirayetle İslam’ın sahih ve gerçek usulüne aşina kılsın ve İslam’ın siyasetini onların arasında cari eylesin. Peygamber, “Hevazin” ve “sakif” boylarını İslam’a davet etmek maksadıyla yola çıkıp Mekke’yi terkettiği gün, halkın ta’lim ve irşadı için bir din muallimi olarak “Muaz b. Cebel”i tayin etti. Hükumet ve şehrin idari işlerini ve Mescid’de imamet görevinde kifayetli bir şahsiyet olan “Uttab b. Useyd”e bıraktı. Peygamber Mekke’de onbeş gün kaldıktan sonra “Hevazin” Kabilesinin sükunet etmekte olduğu topraklara doğru yola koyuldu.
GÖRÜLMEMİŞ ORDU
Peygamber’in o gün, tam 12 bin silahlı askeri vardı. Bu ordunun 10 bin kişilik silahlı bölümünü Medine’den beri Pegamber’in yanında bulunan ve Mekke’nin feşine iştirak eden Müslümanlar; geriye kalan ikibin kişilik silahlı kuvvetler ise son zamanlarda İslam’a katılmış olan Kureyş’in gençleri teşkil ediyordu.Ve bu silahlı kuvvetler ise son zamanlarda İslam’a katlmış olan Kureyş’in gençleri teşkil ediyordu.Ve bu silahlı gençlerin komutanlığı Ebu Safyan’ın uhdesine bırakmıştı. Böyle bir ordu o günlerde fazla görülmüş bir şey değildi. Nitekim bu kemmiyet onların ilk yenilgisinin asıl amili durumundaydı. Zira geçmişin aksine kendi çokluklarıyla övünüp savaş taktiklerini bir kenara bırakıp unuttular. Ebu Bekr’in efradın çokluğunu görünce şöyle dedi: “Biz bu kalabalıkla mağlup olacak değiliz; zira bizim sayımız düşmanın sayısından kat kat daha fazladır. Ama o, galibiyet sebeplerini sadece kemiyetten ibaret olmadığına tevccüh edemiyordu.Öyle ki, bu sebep, galibiyetin diğer bazı sebepleri karşısında hiç bir ehemmiyette bile sahip değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu hakikati zikrederek şöyle buyuruyor:“Allah-u Teala bir çok yerlerde sizlere yardım etmiştir, özellikle de Huneyn savaşında; sizler sayı çokluğunuzla övünmüşsünüzdür ama bir işe yaramadı, yeryüzü o genşiliğiyle sizlere dar geldi, düşmana sırt dönüp firar ettiniz.”
Haber alma: Mekke feşinden sonra “Hevazin” ve “sakif” Kabileleri arasında büyük bir çalkalanma vücuda gelmiş boylar arasında özel bir takım temaslar kurulmuştur. Onların ittisal halkası da “Malik b. Avf-i Nasri” adlı genç bir savaşçıydı. Müzakere ve uzun uzadıya yapılan oturumlar sonrası, daha İslam ordusu gelmeden kendilerinin onları karşılamaya gitmelerini kararlaştırdılar. Daha Müslümanlar saldırıya geçmeden kendilerini özel bir askeri hileyle Müslümanlara öldürücü bir darbe indireceklerdi. Onlar kendi aralarında otuz yaşındaki kokusuz bir genci komutan olarak seçtiler. Bu savaşta tüm boylar, birleşik bir cephe teşkil etmişlerdi. Kuvvet komutanlığı emri gereğince savaşa katılan herkes kendi kadın ve mallarını da ardısıra beraberlerinde getiriyorlardı. Kendisinden bu işin sebebi sorulunca o, şöyle cevap verdi:“O zaman bu şahıslar, kendi kadın ve mallarının hıfzı için büyük bir sabır ve mukavemetle savaşacaklardır. Firar ve düşmana sırt dönmeyi akıllarından bile geçirmiyecekler var güçleriyle karşı koyacaklardı.”
“Dureyd b. Samme” tecrübeli ve savaşçı bir ihtiyar idi. Çocukların ağlama seslerini ve tadınlarının feryatlarını duyunca “Malik” ile ağız kavgasına kalkışarak bu taktiğin askeri usuller açısından tardedilmiş bir şey olduğunu savundu ve şöyle dedi:” Bu işin neticesi odur ki, eğer mağlup düşecek olursanız, kendi kadın ve mallarınızı hiç yoktan İslam ordusuna terketmiş olacaksınız.” Ama “Malik” onun sözlerine kulak vermeyerek şöyle dedi:“Sen ihtiyarlamışsın tüm askeri malumatlarını elden çıkarmışsın.” Ama gelecek isbat etti ki, Hak bu yaşlı adamın imiş! savaş sahnelerine kadın ve çocukların iştirak etmesinin ibtila ve eli kolu bağlı bırakmaktan başka bir faydası olmadı. Peygamber düşmanın maksad hedef ve seyr hattından sağlıklı bir malumat elde etmek için “Abdullah Esleme”yi yabancı bir kimse kılığında onların arasına gönderdi. O, düşman askerleri arasında gezip dolaştıktan sonra Peygamber’in huzuruna geri döndü.Ve elde ettiği malumatları Peygamber’in bilgilerine arzetti. Aynı zamanda “Malik”de Müslümanların arasına sağlıklı bilgiler edinebilmesi için üç tane casus göndermişti.Casusların her üçüde korku ve dehşet dolu bir kalple Malik’in yanına döndüler. Düşman kuvvetlerinin komutanı, sayı azlıklarını ve askerlerinin ruhiye zayıflığını askeri bir hile yolu ve “ğafil avlamak” taktiğiyle gidermeyi düşünüyordu. Ani bir saldırıyla İslam askerlerini büyük bir herc-u merc’in içine düşürecek birliklerin düzenini bozacak ve komutanlığın almış olduğu tedbirler boşa çıkaracaktı. O, bu hedef doğrultusunda Huneyn mıntıkasına geçit olan derenin sonuna indi ve bütün askerlerin kaya arkalarına ve oluklarına ve vadinin en yüksek noktalarına çıkıp saklanmalarını emretti. İslam ordusu bu uzun ve derin vadiye varid olduklarında ise saklandıkları yerlerden dışarı çıkarak, İslam birliklerini ok ve taş yağmuruna tutacaklar, sonrada özel bir grup savaşçı dağlardan aşağı inerek okçuların desteğiyle Müslümanları kılıçlardan geçireceklerdi.
MÜSLÜMANLARIN TEÇHİZATI
Peygamber (s.a.v) düşmanın kudret ve inatçılığı hakkında malumat sahibi idi. Peygamber (s.a.v) Mekke’den hareket etmeden önce Sefvan b. Umeyye’yi huzura çağırtarak ondan zemnetli emanet alarak, yüz adet zırh aldı.Bizzat kendisi üstüne iki adet zırh giyip başına da miğferini geçirdi ve beyaz katırın ki kendisine hediye alaraktan vermişlerdi. Üstüne binerek İslam Ordusunun arkasında haraket ederek yola çıktı. İslam ordusu, akşam olunca vadinin kenarında İstirahate çekildiler. Daha ortalık ağarmadan “Ben-i Salim” Kabilesi, Halid b. Velid” komutasında “Huneyn” geçidine doğru harakete geçtiler. İslam ordusunun çok sayıda askerleri vadinin aniden, atılan ok sesleri ve savaşçıları erkeklerin feryadları “ki, büyük taşların arkasında pusuya kurulmuşlardı”Müslümanların kalbinde büyük bir korku ve vahşet meydana getirdi. Müslümanların başına yağmur gibi ok yağmaktaydı. Bazı savaşçılar bu okların himayesinde İslam askerlerine saldırıda bulundular. Düşmanın aniden saldırısı, Müslümanların büyük bir heyecan ve vahşete düşürmüştü. Müslümanların gayri ihtiyari olarak savaş meydanlarından firara kalkışmaları ordu da meydana gelen bu düzensizlik ve safların bozulması hususunda düşmanlara büyük bir fayda sağladı. İslam ordusu içindeki münafıklar, bu acı hadiselerden dolayı oldukça sevinmişlerdi. Nitekim Ebu Süfyan şöyle diyordu:“ Artık Müslümanlar, deniz kenarına kadar arkalarına bakmadan kaçacaklardır.” Münafıkların bir diğeri ise şöyle diyordu:“Artık sihir bozuldu” bir başka münafık da İslam’ın işini bitirmeye ve o kargaşalık ortamından istifade ederek, Peygamber’i öldürerek tevhid nurunun ve aydınlık saçan risalet meşalesini söndürmeye niyetlenmişlerdi.
PEYGAMBER VE FEDAKAR BİR GRUP MÜSLÜMANIN MUKAVEMETİ
Vahşet ve karışıklık sebebiyle firara kalkışan Müslümanların hali Peygamber’i oldukça üzdü. Zira o, bir an bile geç kalacak olursa tarih mihverinin değişeceğini, beşer toplumunun yolunu şaşıracağını ve şirk ordusunun tevhid ordusuna galip geleceğini çok derinden ihsas ediyordu. Bundan dolayı merkebinin üzerinden yüksek bir sesle şöyle seslendi: “Ey Allah’ın dostları, Peygamber’in ensarı! ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm.” Bu cümleyi söyledikten sonrada atını mahmuzlayarak savaş meydanlarına doğru “ki, Malik’in askerleri orayı kendilerine cirit yeri kılıp bir grubu öldürmüş diğer bir grubu da öldürüyorlardı.” Harakete geçti. Emir-el Mü’minin, Abbas, Fazl b. Abbas, Usame ve Ebu Süfyan b. Haris’den ibaret olan fedakar bir grup Müslüman da Peygamber’in ardından haraket ettiler. Öyle ki, savaşın başından beri bir an olsun ondan gaflet etmemişler ve daima onun canını korumaya çalışıyorlardı. Peygamber, duyurucu ve yüksek bir ses tonuna sahip olan kendi amcası Abbas’a yüksek bir sesle şöyle seslenmesini emretti:“Ey Peygamber’e yardım eden ensar, Rızvan ağacı altında Peygamber’e biat edenler! Nereye gidiyorsunuz? Peygamber buradadır..!” Abbas’ın sesini işittiklerinde onları dini gayret ve hamiyetleri tahrik etti. Hemen hep bir ağızdan; “Lebbeyk, lebbeyk!” diyerek kahramanca Peygamber’in tarafına geri döndüler. Abbas’ın üst üste yaptığı çağrılar ki, Peygamber’in selamette olduğunu müjdeliyordu, firar eden grupların büyük bir nedamet ve pişmanlık içerisinde grup grup Peygamber’in etrafına geri dönmelerine ve düşman askerleri karşısında saf tutmalarına sebep oldu. Müslümanlar, Peygamber’in emri ile firarlarını utanç verici lekelerini temizleyebilmek için genel bir saldırıya geçtiler ve çok kısa bir zaman içerisinde düşman geri çekilme ve firar etme zorunda kaldı. Peygamber Müslümanlara cesaret vermek maksadıyla şöyle buyurdu:“Ben, Allah’ın Peygamberi’yim ve hiç bir zaman yalan söylemem; Allah bana zafer vadetmiştir. Bu askeri taktikler, “sakif” ve “hevazın” Kabilesinin genç ve savaşçı askerlerinin kadın ve mallarını da orda bırakarak “Evtas” ve “Nahle” bölgelerine ve taif kalelerine doğru firar etmelerine ve bir kısmınında öldürülmesine sebep oldu. Savaş ganimetleri: “Müslümanların bu savaştaki kayıpları 8 kişiden İbaretti. Ama düşmanlar altıbin esir, yirmi dört bin koyun ve dört bin vakiyyede gümüş bırakarak arkalarına bakmadan firara kalkıştılar.”Peygamber destur vererek bütün ganimet ve esirlerin “Ceirrane” denilen bölgeye götürülmesini istedi. Esirleri özel evlerde göz altına alarak emniyetleri için de güvenlik nöbetçileri tayin edildi. Ve bütün ganimetlerin el değmeden öylece bırakılmasını emretti. Bununla “Evtas” “Nahle” ve “Taif” bölgelerine doğru kaçan düşmanları takip etmeyi amaçlıyordu.