İslam dünyasının kalbi Kabe'nin 600 metre yakınında yükselen ve 30 kilometre mesafeden görülebilen, Londra'daki Big Ben'i bile gölgede bırakan dünyanın en büyük saat kulesi Abraj el-Beyt ve Kabe'nin etrafını çevreleyen lüks oteller ve alışveriş merkezlerinden kurulu gösterişli projeleri artık duymayan kalmadı.
2011 yılında sona eren ve 15 milyar dolara mal olan bu projenin yerindeliği çok tartışılsa da sadece tartışıldığıyla kaldı. Kabe'ye tepeden bakan ve bütünlüğü içerisinde onu haritada küçük bir nokta gibi bırakan dev kompleks 1781 yılında Osmanlılar tarafından Mekke'yi korumak için inşa edilen Ecyad Kalesi yıkılarak yapılmıştı.
Ecyad Kalesi Suudiler tarafından 2002 yılında yıkılırken ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyada teessüflere neden olmuş ancak bu tarihi ve kültürel miras yıkımına karşı yükselen seslere "Devlet otoritemizin kararına kimse karışamaz" cevabı veren Suudi Dışişleri Bakanı'na karşı hiçbir etkisi olmamıştı.
Mekke toprakları üzerinde milyonlarca ziyaretçiyi ağırlamak üzere birbiri ardına yükseltilen dev projeler birbirini izlerken İslam'ın ilk günlerinden bugüne dek ayakta kalmayı başarabilmiş sembolik ve kültürel değerlerinin çok ötesinde pek çok varlık da onlara yer açabilmek için göz kırpılmadan yerle bir ediliyor.
Ecyad Kalesi Suudiler tarafından 2002 yılında yıkılırken ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyada teessüflere neden olmuş ancak bu tarihi ve kültürel miras yıkımına karşı yükselen seslere "Devlet otoritemizin kararına kimse karışamaz" cevabı veren Suudi Dışişleri Bakanı'na karşı hiçbir etkisi olmamıştı.
Mekke toprakları üzerinde milyonlarca ziyaretçiyi ağırlamak üzere birbiri ardına yükseltilen dev projeler birbirini izlerken İslam'ın ilk günlerinden bugüne dek ayakta kalmayı başarabilmiş sembolik ve kültürel değerlerinin çok ötesinde pek çok varlık da onlara yer açabilmek için göz kırpılmadan yerle bir ediliyor.
Örneğin Hz. Muhammed'in eşi Hz. Hatice'nin evi umumi tuvaletlere yer açmak için rahatlıkla feda edilmiş durumda.
Bu yıkıma cılız itirazlar sadece dışarıdan değil, Suudi Arabistan'ın içinden de geliyor. Örneğin 30 yıldır bu şekilde yok edilen tarihi ve dini yerlere fazlasıyla şahitlik etmiş olan Cidde Hac Araştırma Merkezi "Mübarek şehrin; kültürel varlığı, kültürü, kimliği ve doğal çevresi olmayan bir makineye dönüştürüldüğü"nü düşünüyor.
Vehhabilik şirk diye herşeyi yıkıyor
Mekke'nin Doğu tepeleri üzerinde yapımı devam eden bir başka projeninse büyük ihtimalle Hz. Muhammed'in doğduğu semti yok edeceği öngörülüyor. Bu öngörüde bulunansa Londra'da İslami kültürel varlıkları korumak üzere kurulmuş olan İslam Mirası Araştırma Vakfı başkanı İrfan El-Alevi. El Alevi'ye göre dev projeler uğruna dini sembolik yerlerin tahrip edilmesi kesinlikle kazara olan bir şey değil tam tersine Suudi Arabistan rejimi tarafından resmen benimsenen "Vehhabilik anlayışı tarafından teşvik ediliyor". İslam'ın ve Kur'an'ın oldukça sert ve yüzeysel bir yorumuna dayanan Vehhabilik anlayışı Muhammed Bin Abdülvehhab tarafından 18'inci yüzyılda geliştirildi. O dönemde Suud ailesi tarafından korunan ve aileye damat olarak alınan Bin Abdülvehhab'ın, Vehhabi görüşü o tarihten itibaren Suudi iktidarının da resmi mezhebi olarak benimsendi. Türbe, kabir ziyaretlerini şirk sayan görüşe göre, tarihi ya da kültürel varlıklara özel bir değer atfedilmesi dinen sakıncalı. Bu anlayışa göre böylelikle sembolik ve tarihi varlıkların kutsallaştırılmasının, tabulaştırılmasının önüne geçilmiş oluyor. Ancak işin ironik tarafı aynı görüşü resmi mezhep olarak benimseyen Suud yönetiminin İslam'ın ilk yıllarının doğal müzesi niteliğindeki yapı ve coğrafyayı dümdüz ederken, kendi hanedanlarının beşiği niteliğindeki Dariya'nın Unesco'nun dünya mirası listesine alınması için büyük baskı ve ısrarlarda bulunması.
Mekke'de devam eden ve tarihi sembolik ne kadar yapı ve mahal varsa dümdüz eden uygulamaları üzüntüyle seyredenlere göre Mekke'yi "bir tür Disneyland" haline getiren bu yapılaşma bir başka açıdan İslam tarihinin bir müzesi olarak "Mekke'nin yok edilmesi" anlamına da geliyor. Son olarak Kabe'nin etrafını saran açık alanının genişleterek saate 130 bin kişinin ziyaretini sağlamak üzere başlayan çalışmaların Mimar Sinan tarafından tasarlanan kısımları yok edebilecek olması ya da Abbasi döneminden kalan sütunların itirazlara rağmen yıkılmış olması da bu pervasızlığın bir başka örneği.
Ancak bu tarih ve kültür yıkımının Mekke tam bir ticaret ve lüks şehir haline getirilirken durdurulması pek de mümkün görünmüyor. Çünkü artan taleplerle beraber şehrin gelecek yıllarda ziyaretçi kapasitesinin giderek artırılması kaçınılmaz. Mekke'ye yakın Cidde şehri havaalanı yılda 80 milyon yolcuyu ağırlayacak şekilde genişletilmeye başlandı bile. Hac ve Umre ziyaretçileri yoğunluklu yılda 12 milyon kişiyi ağırlayan Mekke'nin 2015'te bu kapasitesi 17 milyon kişiye çıkarılması planlanıyor.
Peygamber şehri Medine de tehdit altında
Medine'yi tehdit eden projelerden biri ise Mescid-i Nebevi'nin genişletilmesi projesi. Temeli kral tarafından geçen yıl atılan proje bitirildiğinde Medine'nin de herhangi bir Batı şehrinden farklı olmayacağı tartışılıyor. Pek çoklarına göre tüm bu çalışmalar "Mekke ve Medine'yi İslami tarih ve kimliğinden koparıyor". İslam'ın iki kutsal şehrinin karşı karşıya kaldığı tehlikeye dair pek çok görüş ileri sürülüyor ancak belki de bu tehlikenin niteliğini en iyi "Paris Hilton'un Mekke'deki alışveriş merkezlerinden birinde kendi mağazasını açacağını duyurması" haberi açıklıyor.