Son dönemde ABD Başkanı Trump'ın -çoğu ülkeye karşı yaptığı gibi- Riyad yönetimi hakkında diplomatik teamülleri aşan ve hatta istihza içeren bir üslubu alışkanlık haline getirmesi Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin doğasına yönelik bir ilgiyi açığa çıkardı.
ABD başkanının kamuoyu önünde yaptığı açıklamalarda; "Suudi Arabistan'ı biz koruyoruz. Kral Selman'ı severim. Ancak Kral'a, 'sizi biz koruyoruz, eğer biz olmazsak orada iki hafta oturamazsınız, bizim ordumuz için ödeme yapmalısınız' dedim", "Biz Suudi Arabistan'ı koruyoruz ve onların para dışında bir şeyleri yok" şeklindeki ifadeleri iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyini yansıtması açısından önemli.
Suudi yönetiminin, ülke hakkında, ABD başkanı tarafından benimsenen bu üsluba karşı kayıtsız kalması ise akla birtakım soru işaretleri getiriyor.
Riyad cevap bile veremiyor
Başka bir ülkeden, Suudi yönetimine yönelik en ufak bir eleştiriye misliyle karşılık veren Suudi yönetiminin, Trump'ın bu üslubu karşısında sessiz kalması, Suudilerin bu ittifakın sürmesi konusunda katlandıkları önemli bir fedakarlık olarak okunmalı.
Örneğin geçtiğimiz yıl Kanada dışişleri bakanının Suudi Arabistan hakkında sarf ettiği birtakım ifadeleri şiddetle reddeden Suudi yönetimi Kanada'ya çok sert ekonomik ve diplomatik yaptırımlar ile cevap verirken, Trump'ın her geçen gün dozu artan rahatsız edici üslubuna karşı sessiz kalmayı tercih ediyor.
Tek taraflı aşk gibi
Kurulduğu 1932 yılından günümüze kadar ABD ile iyi ilişkiler geliştirmeye büyük önem atfeden Suudi Arabistan için ABD en önemli güvenlik garantörü konumunda. Suudi Arabistan yüzyıla yaklaşan bu süreçte karşı karşıya kaldığı en önemli bölgesel tehditleri ABD desteği sayesinde hasarsız atlatabildi.
ABD açısından, başta Suudiler olmak üzere Körfez bölgesinin devasa petrol ve doğal gaz kaynaklarının denetimi ABD'nin hem kendi enerji güvenliği hem de küresel liderlik iddiası açısından hayati önemde. Bu karşılıklı çıkarlar 1932 yılından günümüze Suudi-ABD ilişkilerinin çok yakın seyretmesinde büyük rol oynadı.
14 Şubat 1945 yılında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ile Kral Abdülaziz bin Suud'un Kızıldeniz'e demirli USS Quincy zırhlısında yaptıkları görüşme ile başlayan ABD'nin Körfez bölgesine yönelik güvenlik garantörü rolü günümüzde de devam ediyor.
Aradan geçen bunca zamana rağmen hiçbir bölgesel ya da küresel güç, Körfez bölgesinin ve dolayısıyla Suudi Arabistan'ın güvenliğini sağlama konusunda yeterli kapasite ve motivasyona sahip olamadı. Bu durum, Suudileri ABD ile ittifakı -ne pahasına olursa olsun- sürdürmeye mecbur bırakmakta.
Bu konuda her ne kadar Suudi yönetimi, özellikle de Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerle pahalı savunma anlaşmaları imzalama konusunda istekli olsa da sayılan ülkelerin Körfez güvenliğini sağlama konusunda yeterli kabiliyet ve motivasyonları olmadığı için bu girişimler Suudi güvenliğine çok az katkı sağlıyor ve Suudilerin güvenlik alanında ABD'ye bağımlılığını pratikte azaltma konusunda pek bir işe yaramıyor.