Taksim Toplantıları’nın 180. Programı geçtiğimiz günlerde Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu’nun da katılımıyla gerçekleşti. Toplantıda bir konuşma yapan Davutoğlu ile Ümit Zileli arasında ‘Suriye’ konusu üzerinden bir gerginlik yaşandığı öne sürüldü. Toplantıya katılan yazar Ümit Karadağ, tartışma esnasında salonda bulunmadığını ancak bu bilgiyi toplantıda yer alan bir arkadaşından aldığını söyledi.
İşte Ümit Karadağ’ın yazısındaki ilgili bölüm:
Davutoğlu'nun, ders anlatırmışçasına yaptığı konuşma biter bitmez, bir soru geldi ön sıralardan…
Gazeteci Ümit Zileli soruyu okudu, Davutoğlu da sinirlendi.
Tabi artık soru-cevap kısmına geçildiği için basına ayrılan süre sona ermişti.
Biz de ceketimizi alıp programdan ayrıldık.
Fakat sorunun cevabını da merak ettik.
İçeride davetli olarak programda bulunan bir yakınıma "bana Davutoğlu'nu kızdıran soruyu ve verilen cevabı çıkışta kahve eşliğinde anlatacaksın" dedim.
Sağ olsun, kırmadı…
Çıkışta oturduk, kahvemizi yudumladık. "Anlat bakalım" dedim.
Neden bu kadar sinirlendi Ahmet Hoca…
"Dış politika berbat durumda, komşularla sıfır sorun dediniz, Suriye meselesi ortada… Stratejik Derinlik diye kitap yazdınız derinlik bu mu?" diye sormuş bir davetli.
Davutoğlu da uzun uzun şu yanıtı vermiş:
"Sert sordunuz, sert cevap vereceğim"
"Stratejik Derinlik kitabını okudunuz mu? Siz sert sordunuz, ben de sert cevap vereceğim. Bir hoca olarak herkese tavsiyem hiçbir kitap göz gezdirerek okunmaz. Dostoyevski kitapları da dahil göz gezdirilerek okunan kitap okunmamış demektir. Bunu çok net söylüyorum. Bakın Stratejik Derinlik 15 dile çevrildi. Yunanistan dahil birçok ülkede ders kitabı oldu. Kendi kitabımı savunmak için söylemiyorum. Bir tek İngilizce yok. Niye yok söyleyeyim mi? İzin vermedim İngilizceye çevrilmesi için. Onlarca yayınevi talip oldu. Çeviriye izin vermememin sebebi de 2001'de kitabı yazdım, 2002'de göreve başladım. İngilizcesini bizzat kendim yazayım, yanlış çevrilmesin diye… 2007'de başdanışmanlık yaparken akademisyenliğe geri dönmeyi düşündüm. Milletvekilliği ve bakanlık teklifini kabul etmedim, Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olduğunda. Ayrılacaktım, kalma sebebim 2008'in martında AK Parti'ye açılan kapatma davasını demokrasiye infaz olarak gördüğüm için kaldım. Hâlâ da öyle görüyorum.
"2003'te Suriye’ye özel ve gizli gittim"
"Bunu zikretme sebebim şu, eğer Stratejik Derinlik'i okumuş olsaydınız, Suriye kısmında söylediğim birçok şeyi Suriye'de iç savaş çıkana kadar adım adım uyguladığımı görürdünüz. İnsan hafızası unutmakla malüldür. Herkes Suriye deyince 2012/2013'ten sonrasını hatırlıyor. Ben Suriye'ye ilk kez 1 Mart Tezkeresi öncesinde özel ve gizli bir şekilde gittim. En temel konu şuydu Suriye'de, Irak'ta olabilecek stabilizasyonu engelleyebilecek şekilde Suriye'yle nasıl iş birliği yaparız diye. Sonra Suriye'ye ambargo konuldu 2004'te."
"Esed bana o kadar güvenirdik ki…"
"Beşar Esad bize o kadar güvenirdi ki sizin sığ dediğiniz politikanın sahibi bu arkadaşınıza, o dönemde Suriye'ye Batı'dan giden neredeyse tek kişiydim. Onlarca kez Suriye'ye gidip Beşar Esad'la Suriye'ye uygulanan ambargonun nasıl kırılması gerektiğini baş başa konuştum. Beşar Esad kimseyle konuşamazken, o zaman Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ve Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla giderdim ve Suriye'nin dünyaya açılan en önemli kapısı bizdik. 2006 Lübnan Savaşı yaşandığında Beşar Esad'la anlaşıp, Lübnan'a gidecek Türk ordusunun nereye yerleşeceğini, hangi koridorda neyi yapacağını birlikte kararlaştırdık. Bunların hepsiyle neredeyse baş başa görüştük. 2008'de dünyayı şaşırtan Suriye ile İsrail arasındaki diplomasi gerginliğine son verip, mutabakatı sağlayan da bizdik. Ben dediğime bakmayın ama sığ dediğiniz için ben demeyi tercih ediyorum."
İşte Taksim toplantılarına damga vuran diyalog aynen böyle gelişiyor. (Ajanslar)