ABD, Suriyeli muhaliflerden oluşturmaya çalıştığı Suriye kontra ordusu hareketini güçlü kılmak için Ürdün’de Amerikan Delta Force tarafından eğitimden geçirilen güçler ile zaten belirli dış unsurlar vasıtasıyla ayakta tutunmaya çalışan Suriye merkezi hükümetini “açmaza düşürmek” ve ABD yönetimi ile İsrail’in “mutlak icazet vereceği” yeni bir yapının Suriye’de yönetimi üstlenmesini sağlamaktır. Amerika, şimdiye kadar Suriye’ye karşı harekât yerine, Suriye’yi içten çökertmek için planlar içerisine girmiş ve diğer bütün unsurların dolaylı olarak sınırlı bir destekle Suriye yönetimine karşı direnmelerini sağlamaya çalışmıştır. Şimdi ise, kendi paralelinde
örgütlemeye çalıştığı belirli muhalif kanadı cesaretlendirmek, örgütlemek ve güçlendirmek amacıyla yeni adımlar atmaya başlamıştır. ABD ve İsrail’in stratejik planının geri tepmesi durumunda, Suriye’de yaratılan “gerilimli hava”nın zaten çok hassas dengelere sahip olan Ortadoğu’da yeni sorunların ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılması imkân dâhilindedir. Bölgedeki çatışma odaklarının, kabil-i telif olmayan yeni tehlikeli gelişmelere zemin hazırlaması sürpriz sayılmamalıdır. ABD, İran-Lübnan hattının önemli lojistik istasyon merkezi sayılan Suriye’nin, bir “inhitat” (çöküş) içerisine sokulması için yıllardır verdiği çabalar sonucunda en büyük destekçisi konumundaki pivotal gücü sayılan Türkiye’nin, Suriye’deki yeni sürece ve İran’da yaratılmaya çalışılan muhtemel soruna daha sağlıklı katkılar sağlaması amacıyla öncelikli olarak PKK ile yaşamakta olduğu kangrenleşmiş sorununun şimdilik palyatif çözümlerle “dondurulması” amaçlanmaktadır. Hükümetin dolaylı olarak İmralı ile yürütmekte olduğu görüşmelere bakıldığında, Amerikan çıkarlarının tehlikeye girdiği zamanlarda uyguladığı yapay ve kozmetik çözüm yollarının bir benzerini andırmaktadır. Bu görüşmelerin gerisinde de, Amerika ve İsrail’in Suriye’deki ve İran’daki siyasi çıkarlarının arka planda mevcut olabileceğini unutmamak gerekir. Yoksa Abdullah Öcalan’ın durduk yerde ön plana çıkması ve çözüm yolunda önemli bir siyasi aktör rolünü üstlenmeye çalışması hangi mantıkla açıklanabilir ki?
Amerika, Suriye’deki iç savaş sonrası yarattığı sürtüşmelere dayalı kriz odakları vasıtasıyla giderek farklı mecralara kayma eğilimi içerisinde olan dengeleri kendi lehine döndürme çabası Suriye’de son aşamaya gelmiştir. Şu anda Amerika ve müttefikleri, kendi politikalarından taviz vermeyecek Suriyeli güçlerden kurulu bir yönetimi işbaşına getirmeye çalışmaktadırlar. Bu bağlamda, Suriyeli muhaliflerin İstanbul’da seçtikleri sürgündeki Başbakan Hasan Hitto, ABD yönetimi açısından çok anlamlı bir seçim olsa gerek. İşte bu aşamada, Amerikan ve İsrail çıkarları doğrultusunda gölge politikalar izleyen AKP hükümeti, son gelişmelerden sonra Suriye konusunda nasıl bir politik manevranın içerisinde olacağı merak konusudur. Amerika, Irak’tan sonra Suriye’de de, toplumun farklı katmanlarını karşı karşıya getirme konusundaki politikası büyük ölçüde başarıya ulaşmış durumdadır. Anglo-Amerikan politikası, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde olduğu gibi, şimdi de aynı çizgiyi takip ederek Müslümanlar arasında düşman odakları yaratmak suretiyle amacına ulaşmaya çalışmaktadır.
İstanbul’da yapılan “gölge başbakan” seçiminden sonra, Anglo-Amerikan politikasının bir sömürü “start”ı niteliğinde olan düşman odaklarının yaratılması olgusundan sonra, geçici ve kalıcı olmayan Irak örneğinde gördüğümüz huzuru bozmaya yönelik çözümlere yönelme oyunlarına alet olmadan, bölgede birliğe ve beraberliğe dayalı bir politikanın takip edilmesi hususunda belirli işbirliklerine gidilmesi herkesin beklentisidir. Bu birliktelik yönünde köklü ve kalıcı tedbirler ve adımlar atılmadığı müddetçe, ne Suriye’de, ne Irak’ta ve ne de Güneydoğu’da kalıcı çözümden söz etmek pek mümkün olmasa gerek. Şu anda, bu yönde adımların süratle atılması sadece Türkiye’nin değil, tüm bölge insanının beklentisi haline gelmiştir.
ABD ve İsrail patronajlığındaki küresel politikalara göre hareket etmeye çalışan Başbakan Erdoğan, idare-i maslahatçı politikalar ile Irak, Suriye ve Güneydoğu politikalarında bir türlü somut bir düzleme yanaşamamakta ve geri adımlar atmak suretiyle kaygı ve endişeleri ortadan kaldırmaya yönelik beklentileri boşa çıkarmaktadır.
|