Allah'ın yeryüzündeki hücceti, Alemlere rahmet Hz. Muhammed Mustafa'nın canı, kardeşi, sırdaşı, vasisi Hz. İmam Ali (as) Kûfe Mescidinde Rabine şöyle münacatta bulunuyordu.
Allah’ım! Sadece tertemiz bir kalple huzuruna çıkan hariç, mal ve evlatların -insana- hiçbir yararı olmadığı günde senden aman diliyorum.
Zalimin -hasretle- ellerini ısıracağı ve “keşke ben Resulullah’a -itaat- yolunu tutsaydım” diyeceği günde senden aman diliyorum.
Günahkârların yüzlerinden tanınacağı, saçları ve ayaklarından tutulacağı günde senden aman diliyorum.
Babanın oğul yerine ve evladın da baba yerine cezalandırılmayacağı günde senden aman diliyorum.
Ve doğrusu Allah’ın vaadı haktır.
Zalimlere mazeretlerinin bir fayda sağlamayacağı, onların Allah’ın rahmetinden uzak ve kötü bir menzilde olacağı günde senden aman diliyorum.
Hiç kimsenin kimse üzerinde güç sahibi olamayacağı ve yetkinin yalnız sana has olacağı günde senden aman diliyorum.
İnsanın kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve evlatlarından kaçacağı ve herkesi meşgul edecek bir işle uğraşacağı günde senden aman diliyorum.
“Suçlu o günün azabından -kurtulmak için- eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini vermek ister. Hayır -hiçbir zaman bu imkanı bulamayacak-! O -cehennem ateşi-, alevlenen bir ateştir. Deriler kavurur, soyar.” Bu günde senden aman diliyorum.
Mevlam, ey mevlam! Sen mevlasın ben ise bir kulum; kula mevladan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen -varlığımın- sahibisin, ben ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen azizsin, ben ise zelil; zelile azizden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen yaratansın, ben ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen güçlüsün, ben ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen zenginsin, ben ise yoksul; yoksula zenginden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen bağışta bulunansın, ben ise dilenen; dilenene bağıştan bulunandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen dirisin, ben ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen bâkisin, ben ise fâni; fâniye bâkiden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen ebedisin, ben ise geçici; geçiciye ebediden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen rızıklandıransın, ben ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen cömertsin, ben ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen afiyet verensin, ben ise -derde- tutulan, derde tutulana afiyet verenden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen büyüksün, ben ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen hidayet edensin, ben ise sapan; sapana hidayet edenden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen rahmet edensin, ben ise rahmete muhtaç olan; rahmete muhtaç olana rahmet edenden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen güç sahibisin, ben ise imtihan edilen; imtihan edilene güç sahibinden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen kılavuzsun, ben ise yolunu şaşırmış; yolunu şaşırmışa kılavuzdan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen bağışlayansın, ben ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen galipsin, ben ise mağlup; mağluba galipten başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen eğitensin, ben ise eğitilen; eğitilene eğitenden başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise düşkün; düşkün birine yüce olandan başka kim merhamet eder?
Mevlam, ey mevlam! Rahmetinin hakkı için bana merhamet eyle.
Bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol.
Ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi!
Rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-,
Ey merhametlilerin en merhametlisi!