Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde, The Washington Postgazetesine verdiği röportajda birkaç önemli açıklamada bulundu. O, uluslararası toplumun, Suriye konusunda herhangi bir kararının BM Güvenlik Konseyi onayı ile alınması gerektiğini ifade etti. Erdoğan’ın sözlerine göre Suriye krizinin çözümü, önemli ölçüde,Rusya ile Çin’in tutumuna bağlı olacak. Türkiye lideri bu listeye İran’ı da dâhil etti. Politika uzmanı Stanislav Tarasov bu konuda şunları söyledi:
“Dikkatimi çeken şu oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ardından Erdoğan da Eylül sonuna planlanmış BM Genel Kurulu toplantısına katılmak üzere ABD ziyaretini iptal etti. Çoğu Türk medya kuruluşlarına göre bunun sebebi, yetkililerin katılacağı iktidar partisinin 30 Eylül’de düzenlenecek yıllık kongresidir.
Ama Reuters ajansının bildirdiğine göre BM Genel Kurulu toplantısının gündemindeki konular arasında Suriye krizi de yer alıyor. Türkiye ise bu sorunu eski senaryo açısından ele almaya hazır değil, yeni bir senaryosu ise henüz yok. Milliyet gazetesinin tahminine göre Türkiye’nin Suriye krizi ile ilgili tepkisi, Ankara’ya ait Suriye topraklarında tampon bölge oluşturma fikrinin Washington tarafından destek görmemesinden kaynaklanıyor. Bu, ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in geçenlerde düzenlediği Türkiye ziyareti sırasında ortaya çıkmıştı. Bu sebeplerin ilkidir. İkincisini ise Türkiye Başbakanı kendisi açıkladı. O, The Washington Post’a verdiği röportajda Ankara’nın Suriye konusunda tutumunu değiştirmesini şöyle açıkladı: “Türkiye tuzağa düşmek ve gelecekte BM onayı olmadan her hangi harekette bulunmak istemiyor”.
Gerçekten, Suriye krizi başlangıcında, Türkiye, eninde sonunda kendisini Suriye ile yüz yüze bırakan Batı koalisyonu içindeydi. Ayrıca, Batı’nın girişimiyle kurulan Suriye Dostları Forumu’nun ve sonrasında Kahire’nin girişimiyle oluşturulan İslam Dörtlüsü’nün Suriye krizinin çözümünde başarılı olma şansı, bu kurumlara üye ülkelerin farklı tutumları yüzünden sıfıra yakındır.
Bilindiği gibi Türkiye, BM Güvenlik Kurulu’nun üyeleri ile beraber, Suriye krizinin çözümü ile ilgili Cenevre ilkelerini hazırlayıp imzalamıştır. Bu ilkeler, resmi Şam ve Suriye muhalif güçlerine, geçici hükümet oluşturulmasını sağlayacak siyasi diyalogu başlatma yönünde adım atmalarını önermektedir. Ama Cenevre belgesi, Esad’ın istifasını, bu diyalogun başlanması için ön koşul olarak göstermiyor. Şimdi Erdoğan, The Washington Post röportajında: “Suriye’de yönetim değişiminin ne zaman olacağı konusunda tahminler yapamadığını ve bunun Rusya ve Çin’in tutumuna bağlı olacağını.” açıklıyor.
Bu bağlamda birkaç soru ortaya çıkıyor. İlki: Bu açıklama, Türkiye’nin, Suriye krizinin çözümü ile ilgili Cenevre ilkelerinden vazgeçmesi mi anlamına geliyor? Cevabı ‘evet’se Türk diplomasisi, ulusal çıkarları ile doğrudan ilgili olan çok önemli sorunların çözüm süreci dışında kalabilir. Cevabı ‘hayır’sa Türk diplomasisi, Suriye konusunda nasıl hareket edecek? Çünkü Şam, krizin devam etmesinde Türkiye’nin ilgisinin olduğunu düşünüyor. Bu arada, Suriye Devlet Başkanı Esad, Mısır medya kuruluşlarına verdiği röportajında silahlı muhalefet birliklerini terörist olarak gördüklerini belirtti ve Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin tutumunu eleştirdi.
Bir soru daha var: Suriye krizi çözüm sürecinde, inisiyatifin Rusya ve Çin’e geçmesi durumunda, daha önce Rusya ve Çin’in Suriye konusundaki eylemlerine ABD ve diğer Batılı ülkelerle birlikte engel koyan Türkiye’nin çıkarlarını tam anlamda hesaba aldı mı? Nihayet, Türkiye, Arap baharı sırasında müttefikleri ile beraber ‘uyandırdığı istikrarsızlaştırma cinini’ şişeye geri döndürmeyi tek başına başarabilecek mi?
Şimdilik tek şu anlaşılıyor: Türkiye, artık, sadece mülteci akınından değil, istikrarsızlaştırma sürecinin komşu Suriye’den kendi topraklarına sıçrama ihtimalinden endişelidir. Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in Türkiye ziyareti ise ABD’nin, Türkiye’nin onu Orta Doğu’da yeni bir askeri çatışmaya katılmasını kışkırttığından endişe duyduğunu gösterdi. Söz konusu çatışma, en azından başkanlık seçimleri öncesinde, hiç de ABD çıkarına değildir.”