Alemin kalbi, ziyneti, övüncü madde dünyasının varoluş sebebi, Allah’ın en sevgilisi Resul-ü Ekrem’in (sav) kutlu veladetleri ve O’nun dördüncü torunu, İslam fıkhının babası İmam Cafer-i Sadık’ın (as) kutlu veladeti kutlu olsun.
Bu münasebetle ruhu şad olsun İmam Humeyni, bu haftayı Ehli Sünnet ve Şii rivayetlerini cem ederek, 12-17 R. Evvel’i, bu haftayı Müslümanların birlik ve dirlik günü olarak “Kutlu Doğum Haftası” ilan etmiştir.
Bu noktada Dünya Caferi Alimler Birliği’ni, Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’nı ve Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kutluyorum.
Bu günü bir masanın etrafında yan yana oturarak, ülkemize, necip milletimize göstermek suretiyle bizim esasen bir olduğumuzu, bu fotoğrafı ülkemize ve dünyaya göstermeleri her türlü takdirin üzerindedir. Resul-ü Ekrem’in (sav) şefaati ve duası üzerlerinde olsun.
Kâinatta yaratılmışların en üstünü O’dur, ondan üstte bir mahlûk yoktur. O kâinatın övüncüdür. O, insanlık bir uçurumun kenarındayken kurtuluşu getirmiştir. Cehaletten, zulmetten, vahşetten, merhametsizlikten, adaletsizlikten, canavarlıktan kurtuluşu getirmiştir. Onun doğumu kâinatı aydınlatmıştır. Kıyamete kadar en mükemmel ve en kusursuz medeniyeti, en asil özgürlüğü o getirmiştir insanlığa. Biz sadece onun müminleri olarak değil, onun getirdiği ilim, irfan ve hikmetten, özgürlük ve adaletten yararlanan insanlar olarak, ona minnet ve şükran duyarak O’nu selamlıyoruz.
Ne yazık ki Mehdi Ali Resul’ün zuhuruna kadar dünyada bir kural hep hâkim oldu: Egemenler sürükleyen, diğerleri de sürüklenen olmuştur. Onlara yalakalıkta yarışa girmiştir insanoğlu. Dolayısıyla hak ehli hep azınlıkta kalmıştır. Hakka gidebilmek için iki cepheyi yenmek zorunda kalmıştır. Egemen güçleri yenmek zorundasınız. Diğeri de nefsi emareyi yenmek durumundasınız. Bu iki düşmanı yenmek kolay değil.
Mekke’nin egemenleri, Musa’nın (as) kavmi gibi 40 gün aralarından ayrılınca Samiri’nin danasına tapmak durumunda kalmışlardı. Resul’ü Ekrem’in çağ açıp çağ kapatan bu kusursuz medeniyetinin karşısında, Mekke’nin otoritesi ikiyüzlülük yapıp teslim olmak durumunda kalınca Peygamberimiz (sav) de onlar için ‘azad edilmiş köleler’ diyerek bizi onlara karşı uyarmasına rağmen, onlara karşı uyanık olmamız gerekirken ne yazık ki bizler bu uyanıklığı gösteremedik.
Onlar yine bizim aramızdan birilerini menfaat, rüşvet ve gizli anlaşmalarla bu kusursuz medeniyeti yine eski cahiliye törelerine geri götürme peşine düştüler. İslam’ın orjinlerinin yerine, Batı’nın felsefesini, Doğu’nun, Hint yarımadasının, züht anlayışını sokmaya çalıştılar. Böylece Ehl- i Beyt’in alternatifi olarak Hint sofizmini aramıza soktular. Hikmetinin karşısına da Batı felsefesini soktular. İslam’ı dejenerasyona uğrattılar.
Bunun karşısında Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bagır (as) gerekeni yaptılar. Onların düşüşü döneminde, Abbasi’lerin doğuşu döneminde o boşluktan onların birbiriyle savaşından ilmi yaymaya fırsat bulan İmam Cafer-i Sadık (as) İslam’ı yeniden orjinlerine geri çevirmiş ve binlerce talebesiyle Emeviler’in o batini içlerinde tuttukları o meşum niyetlerini berbat etmiş ve İslam’ı hem ilmi hem fikri alanda inhiraftan kurtarmıştır.
Bu gün yeryüzünde amel edilen İslam fıkhının tamamı, onun tedvin ettiği İslam fıkhıdır. İmam Ebu Hanife, İmam Malik onun talebelerindendir. Sünni ile Şii arasındaki fark bu noktada Ehli Sünnet, İmam Sadık’ın (as) birinci, ikinci ve üçüncü kuşak o mektepte yetişen müçtehitlerine bağlıdır. Bugünkü Şia ise aynı mektebin takriben kırk-ellinci müçtehitlerine bağlıdır. İçtihat İslam’da tanınmış bir haksa bu da doğal olarak farklılıkları yanında getirir, ‘ama farklılığımız çok azdır, birliğimiz çok fazladır’ bu yalandır. Ama yıldızların sayısı kadar farklılığımız olsa da güneş doğunca her şey batıl olup gider. Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) nübüvveti bütün diğer farklılıkları yok eder aramızda. Onları görmezden gelmemiz için yeterli sebeptir. Bu gün bu kutlamayı bir zamanlar batı zulmünün payitahtı olan Konstantinopolis olan şehirde, dünyanın gözbebeği İstanbul’umuzda kutlamanın da bu açıdan da büyük önemi değeri ve benim açımdan da duygusal boyutu vardır. Çok şükür ki bu gün binlerce minaresinden her gün beş kez “Eşhedü Enne Muhammeden Resulullah” duyuluyor. Allah bu sesi kesmesin.
Biz farklılığımızla beraber biriz, biz aynı güneşin nurundan hidayetimizi alıyoruz, aynı aşk pınarından içiyoruz, aynı geminin yolcularıyız, aynı şanlı bayrağın altındayız ve dünyanın gözbebeğinin üstündeyiz. Düşmanların gözü kör olsun. Biz hiçbir surette Vehabi tekfiri anlayışa bu milletin, necabet ve asaleti izin vermeyecek, ne birileri bizi radikalize edebiler ne bu ülkenin Sünni’sini radikalize edebilir. Münferit hareketler olsa da biz milletçe, kardeşliği, sevgiyi, aşkı, kucaklaşmayı ve ülkemizi ileriye götürmeyi hedeflemişiz. Kastımız ve niyetimiz budur. Allah bizi bu niyetten ayırmasın.