Özgündüz şunları söyledi: "Allah size ve İslam’a Nusret’ini göndersin. Küfrü ve nifak ehlini yok etsin. Birliğimizi dirliğimizi bozmasın, bozmak isteyenlere fırsat vermesin. Bütün İslam âlemiyle beraber ülkemize de hayır getirsin.
Tarihte bugün kâinatın en bereketli, en verimli, en hayırlı izdivacı olmuştur. Bu hangi evlenmedir? Hz. Ali ile Hz. Fatima’nın izdivacının yıldönümüdür. Hanedan-ı Nübüvvetin, Sahib-i Zaman (a.s)’ın, seyyidlerin ve onları sevenlerin gözleri aydın olsun. Bir izdivaçtır ki, Allah cennette bu izdivaç için tören düzenlemiştir, bir izdivaç ki, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeyneb-i Kübra, Hz. Mehdi ve nicesi bu izdivacın meyvesi olmuştur. Bundan daha bereketli ne olabilir ki?
Allah, meleklerin başına mücevherat serpmişti Tûbâ ağacından. Bu mücevheratlardan kapabilen melekler kıyamete kadar bu özellikleriyle övünecekler.
Bir de Allah namerde bu camiayı muhtaç etmesin; tilkinin karşısında diz çöktürmesin. Bu bizim toplumsal arzumuz, gayret ve aklımızı kâmil etsin.
Bireysel olarak her birinizin ne meşru arzusu varsa Allah lütfetsin. Bir hadis vardır, buyrulur ki: “Her şeyinizi Allah’tan isteyin.” Yiyecek, içecek istemek yerine tabi daha ulvi şeyler de isteyebilirsiniz. Bir şeyi başkasından istemeye alıştırmayın kendinizi, Allah’tan isteyin.
Önümüzde Kurban bayramı da var. Bunun için Zehra Ana bildiri yayınlamıştır, kurban bedeli dokuz Türk lirasıdır. Zehra Ana’ya bu parayı verirseniz kurbanı sizin yerinize kesip yardıma muhtaç insanlarımıza dağıtacak. “Benim bir kurbanlık almaya gücüm yetmiyor.” Diyorsanız, kardeş payı bir kilo et elli Türk lirasıdır. Onlar da vaktinden kesip yesinler, durumu olmayan dostumuzun gözü kapıda kalmasın. Herkesin evinden et kokusu gelirken bu insanların tabağı boş kalmasın. Kumanya bedeli de yüz Türk lirasıdır. Allah, cimrilik belasını yüreğimize sokmasın.
Az önce konuştuğumuz izdivaçla ilgili birkaç şey daha söylemek istiyorum. Birinci ve ikinci halife daha halife olmadan önce istemişlerdi. Peygamber’in damadı olmayı herkes arzu ediyordu. Bahusus ki kâinat kurulandan son bulana kadar Hz. Zehra yüceliğinde bir hatun olmamıştır ve olmayacaktır. Resulullah kimseye evet demedi. Genelde buyururdu ki: “Kendisine de danışmak istiyorum.” Kızına danıştığında kızı yüzünü ekşitiyordu ve istemediğini belli ediyordu, çünkü karşısına kim çıkarsa çıksın onun dengi olamıyordu. Allah’ta, Peygamber’e kızını onlara vermemesi gerektiğini söylüyordu. Çünkü ölçüt aynıydı. Rivayette de buyrulur ki: “Ali olmasaydı kâinatta geçmişlerin, geleceklerin ve o günlerde var olanların içinde Fatima’ya denk olmazdı, bulunmazdı.
Herkes anlamaya başlamıştı Peygamber’in kızını Hz. Ali’ye sakladığını. Ali (a.s)’ın yanına geldiler, dediler ki: “Fatima’yı sen de bir iste. Peygamber herhalde onu sana saklıyor.”
Ali (a.s)’ın babası o zaman yoktu ki elçilik etsin. Hz. Ali kendisi geldi, Resulullah namaz kılıyordu. Ali (a.s) oturdu. Resulullah namazını bitirdi, başka bir namaza başladı. Hz. Ali hâlâ oturuyordu ve sonunda dikkat çekti. Çünkü Resulullah ne zaman namaz kılsa Hz. Ali (a.s)’da onun yanına gider ve onunla birlikte namaz kılardı.
Resulullah Hz. Ali’ye döndü ve dedi ki: “Söyleyecek bir şeyin mi var?”
Hz. Ali (a.s) konuşmasında Hz. Fatima’nın ismini geçirdi, biraz imalarda bulundu.
Resulullah geldi Hz. Sıddık-i Kübra’ya buyurdu ki: “İnsanların Allah tarafından en seçkini, ilk mümin seni istiyor; Ali ibni Ebu Talip.”
Hz. Zehra (s.a) her zamanki o yüzünü ekşitme hareketini yapmadı. Onun yerine tebessüm etti. Başını aşağı saldı ve sonra tekbir getirdi. Bu susuş kabul susmasıydı.
Resulullah buyurdu ki: “Peki verecek neyin var?”
Hz. Ali (a.s) dedi ki: “Ya Resulullah bir atım, bir kılıcım ve bir de çelik yeleğim var dünya malı olarak. Verecek başka da bir şeyim yok.”
Peygamber buyurdu ki: “At ve kılıç sana lazım ama senin çelik yeleğe ihtiyacın yok. Onu sat parasını getir.”
Farklı bakarsanız dersiniz ki zırhını sattırdı Hz. Ali’ye. Dört yüz seksen mi tuttu, beş yüz mü tuttu… Farklı rivayetler vardı. O dirhemleri getirdi Resul-ü Ekrem’in önüne sundu ve dedi ki: “Bu kadar etti.”
Rivayetlere göre der ki Resulullah o parayı hiç saymadı. O dirhemlerin bir avucunu verdi Selman’a ve git bir şeyler al dedi. Sonra iki elini de dirhemle doldurup onu da Ebubekir’e verdi ve ona da dedi ki: “Git ve bu parayla çeyiz al.” Bir iki sahabeyi de onun yanına gönderdi çünkü alınacak şeyler fazlaydı. Alınacak şeyleri seçtiler. Sırtlayıp getirdiler mallar ve bu malları da Peygamber onayladı.
Çok uzun zaman geçti ama ses yok. Peygamber’in hanımları geldiler ve Ali (a.s)’a dediler ki “Ne bekliyorsun?”
Hz. Ali dedi ki: “Bir defa istedim. ‘Tamam’ dediler. Şimdi ne yapayım?”
Peygamber’in hanımları ön ayak olmaya karar verdiler ve Peygamber’in yanına gelip dediler ki: “Ya Resulullah. Kızını verdin Ali’ye peki ama neyi bekliyorsun? Artık Ali’nin evi de döşenmiştir, gelsin ve artık alsın Fatima’yı.”
Peygamber dedi ki: “Kendisi gelip istemiyor ki. Kendisi gelip alsın eşini.”
Hanımları cevap olarak: “Gelmeye utanıyor ya Resulullah. Ali’de istiyor aslında ama utancından gelip de isteyemiyor tekrar.”
Ev süslendi, Ali (a.s) da geldi, düğün hazırlıkları yapıldı, bir koyun kesildi, şerbetler yapıldı. Yemek faslını Peygamber karşılayacaktı, şerbetleri de Hz. Ali. Ali (a.s)’a dedi ki Resulullah: “Git kimi istiyorsan davet et.”
Ali (a.s) geldi cemaatin içine. Şimdi özellikle bazılarını seçip diğerlerini seçmemeye gönlü el vermedi. Hepsi kendisine o kadar yakın değildi sonuçta ama o ayrımı ne Resul yapıyordu ne de Ali yapıyordu. Dedi ki: “Resulullah’ın kızının velimesine isteyen herkes davetlidir.” Kim gitmez ki?
Baktı ki bu şekilde binlerce insan gelecek; öyle demese ayrım yapmış olacak onu yapamadı o yüzden. Utana utana geldi Resulullah’ın yanına çünkü yemeği karşılayacak olan Resulullah’ın yanına. Resulullah buyurdu ki: “Endişe etme.” Ortada bir koyun var, o da en fazla kaç kişiye yetecek ki? Burada bin kişiden bahsediyoruz. Ona rağmen Peygamber dedi ki: “Sen merak etme, ben dua edeceğim ve Allah bereketini gönderecek.”
O eti durmadan yediler kalktılar, tekrar oturdular yediler bir daha kalktılar. Herkes doydu ve eve gitmeye hazırlandılar. Resulullah o koyunun etinden eşlerine gönderdi, Ali’nin evine gönderdi. Herkes doymuştu. “Biz bu tür şeylere inanmak zorunda mıyız?” dersen istersen inanma. İnanmayınca kâfir olmayacaksın istersen inanma.
Bize deseler: “Resulullah arzu etti ve bütün yeryüzü zengin bir sofra oldu.” Biz tereddüt etmeyiz ve deriz ki Muhammed (s.a.v) isterse olur. O Allah’ın hiçbir sözünü çiğnemediği için Allah’ta onun dualarını karşılıksız bırakmaz.
Tören yapıldı; Resulullah önde, Cebrail sağında, Mikail solunda binlerce melekte tesbih ede ede Fatima’yı gelin odasına götürdüler. Oraya geldiklerinde Resulullah buyurdu ki: “Hiçbir şey konuşmayacaksınız, beni bekleyeceksiniz.”
Resulullah geldi dua okudu, sureler okudu suya. Fatima ve Ali’nin üzerlerine serpti o suyu. Sonrada “Allah bu izdivacınızı bereketli kılsın.” Buyurdu ve gitti.
Sonraki gün geldi ve bir iş bölümü yaptı. Dış kapıya sırtını yasladı ve buyurdu ki: “İş bölümüne gelince, buradan içerisi Fatime’nin; buradan dışarıdaki işler Ali’nindir.”
Fatima-i Zehra’nın elleri pine bağladı. Çünkü neredeyse tüm işler o zamanlar evde yapılıyordu. Örgüden en zor yemeklere kadar tüm işler. Elleri nasır bağlamıştı. Resulullah bir gün geldi baktı, Fatima’nın hiç zamanı yok gibiydi. Bir yandan ev işini yapmaya çalışıyor, bir yandan bir evladına süt veriyor, bir yandan diğer evladının beşiğini sallıyor. Resulullah ağladı ve sonra buyurdu ki: “Buradaki bu zahmetlerin hepsi geçici. Diğer tarafta bunun hatırı güzel olacak.”
Ali (a.s) bir gün Fatima’yı bu halde görüne içi sızladı ve Fatima’ya dedi ki: “Esirler de gelmiştir, git babandan bir tane iste.”
Fatima geldi ama yüzü tutmadı, geri döndü. Peygamber, Fatima’nın yanına gelerek “Geçen gün neden gelmiştin yanıma?” buyurdu. Zehra utancından yine söyleyemedi. Bu sefer Ali (a.s) durumu arz etti: “Ya Resulullah, Fatima çok iş görüyor.”
Resulullah dedi ki: “Burada biraz zahmet çek. Öteki tarafta yerin çok daha güzel olacak. Ve Fatima’ya ‘Tesbih-i Zehra’yı’ öğretti. Her fırsatta tesbih çekin. İmam Sadık buyurur ki: “O tesbih bin rekât namazdan daha değerlidir.” Tabi müstehab namazlardan bahsediyor orada. O tesbihi de doğru dürüst etmek gerekiyor, kelimeleri yutmadan ve doğru söyleyerek. Kelimeleri tam söyleyin.
Hz. Zehra buyurur ki: “Bir gün yatağımı hazırlıyordum, yatma saati geldiği için. Resul-ü Ekrem geldi ve baktı ki ben yatma hazırlığındayım
Bana buyurdu ki: “Fatima bu dört ameli yap, sonra yat.”
Buyur ya Resulullah dedim.
Buyurdu ki:
1. Kur’an-ı hatim et.
2. Benle beraber bütün peygamberleri kendine şefaatçi et.
3. Bütün müminleri özünden razı et.
4. Bir de bir tane Hac, bir tane de Umre yap.
Bunları söyledikten sonra namaza durdu. Ben şaşakalmıştım. Yatma sürecinden önceki kısacık zaman diliminde bu kadar şeyi nasıl yapabilirdim ki? Resulullah’ın namazı bitince ona bunları bu kadar kısa sürede nasıl yapabileceğimi sordum.
Buyurdu ki: “Üç ‘kulhuvallahu’ oku, bu eder bir hatim. De ki: “Allah’ım Muhammed (s.a.v) ve diğer peygamberlere selam gönder.” Bu sayede peygamberlerden şefaat kazandın. Yatmadan önce de ki: “Bütün müminlerin günahını affet.” Böylece bütün müminlerin rızasını aldın. Son olarak Hac ve Umre yapacaksan Tesbihat-u Erbaa. Yani: “Suphanallah ve'l-hemdu lillahi ve la ilâhe illallah Vella hu ekber” bunu da dersen bir Hac ve bir Umre yapmış olursun. Bunlar yatmadan önce iki dakikanı bile almaz. Allah her birimize bunu nasip etsin. Her gece de inşallah unutmadan bunları yapmamıza yardım etsin." dedi.