Milli Gazete Yazarı Burhan Bozgeyik, ‘İtiraf Edelim: Bizi Fena Dönüştürdüler’ başlıklı bugünkü yazısında sosyal ve kültürel anlamda yaşadığımız değişime dikkat çekti.
Yazının tamamı şöyle:
İtiraf edelim, 80-90 senede bizi fena dönüştürdüler. GDO’lu ürünlere döndük. En başta imanımızla, inançlarımızla oynadılar. Temel kültür değerlerimizle oynadılar. Genlerimizle, DNA’larımızla oynadılar, kimyamızı bozdular. Bizi biz yapan değerlerimizle oynadılar. Bizi biz olmaktan çıkarıp bambaşka kimliğe büründürdüler. Sonunda da üstüne tüy dikercesine “kentsel dönüşüm” icat ettiler. Mahalle kültürünü, komşuluk hukukunu, o güzelim mahalle arkadaşlığını yok ettiler. İnsanlarımızı dört duvar arasına mahkûm ettiler.
İlk önce yazımızı değiştirdiler. Yazımız değişince bir gecede ümmî oluverdik. Sonra dilimizi değiştirdiler. O muhteşem dil gitti, yerine kuşdili geldi. Geçmişte zengin Türkçe ile yazılmış eserleri okuyamaz, anlayamaz olduk.
Bizim kendimize has kıyafetlerimiz vardı. Kıyafetlerimizle oynadılar. Boyunlara “boyunbağı” bağladılar. İnsanlarımız, bu ne, diye soranlara “medeniyet yuları” dedi. Ancak onsuz da nice binalara almaz oldular.
Kadınlarımızın temel değerleriyle oynadılar. Hanelerinden çıkarmaya çalıştılar, başardılar. Anneliği hakir gösterdiler. Git gide amazonlaştırmaya çalıştılar. Kadınlarımızı fena dönüştürdüler.
Ailelerimizle oynadılar. Geniş aileyi neredeyse atomlarına ayrıştırdılar. “Çekirdek aile” dediler. Dedeli, nineli evler tarih oldu. Dedeler, nineler ya tek başlarına kendi evlerinde bırakıldı, ya da huzurevlerine konuldu. Dedeler, nineler misafir olarak bile istenmez oldu. Derken evlerin beti bereketi gitti. Ağızların tadı bozuldu. Boşanmalar çığ gibi arttı.
Çocuklarımızla oynadılar. İnternet, cep telefonu, televizyon ile âdeta bir zombiye dönüştürdüler. Adap, erkân, görgü, terbiye, nezaket, temel inanç değerleri öğretmek yerine maddeyle haşir neşir edildi. Sonunda o gül gibi yavrulardan birçoğu “madde bağımlısı” oldu.
Bizim kendimize has kültürümüz, harsımız, sosyal hayatımız, örfümüz, an’anemiz vardı. Onlar nereye gitti? Onları elimizden alanlar bizlere neleri verdiler?..
Bizim kendimize has kahramanlarımız, örnek büyüklerimiz vardı. Onlar hayal değil, gerçekti. Elimizden çocuklarımıza göstereceğimiz rol modellerimizi aldılar; onun yerine uyduruk kahramanlar verdiler. Süper-Man, Spider-Man, He Man, İron-Man dediler. Çocuklarımızın gözlerini bunlarla boyadılar.
Noel baba diye uyduruk bir “hayırsever” icat ettiler. Oysa o Batı kültüründe acınızdan ölseniz, size karşılıksız bir lokma ekmek vermezler; susuzluktan kıvransanız parasız bir yudum su vermezler. Oysa bizim mazimizde sayısız hayırsever vardır. Sayısız hayırseverlik hikâyeleri vardır. Sadaka taşları vardır. Batı’nın aklına sığıştıramayacağı taşlar. Hemen her mahallede olurdu. Biraz oyukça. Sadaka verenler oraya para bırakır, ihtiyacı olanlar, oradan ihtiyaçları kadar alır, kalanını bırakırlardı.
Onların uyduruk Noel babası varsa, bizim gerçek Zeynelâbidinimiz var. Hani şu İmam-ı Ali’nin (r.a.) sevgili torunu, Kerbelâ’nın aziz şehidi Hz. Hüseyin’in (r.a.) ciğerparesi, sevgili evlâdı. Zeynelâbidin Hazretleri geceleri sırtına yüklendiği yiyecek çuvallarını ihtiyaç sahiplerinin kapısını çalıp, onlara teslim edermiş. Yüzü kapalı olduğu için de kim olduğunu bilemezlermiş. Derken vefat etmiş. Muhtaçlar bakmışlar ki bir gün, iki gün, kapılarını çalan yok. Cenazesini yıkayan zat da sırtında ip izini görmüş. Böylece o meçhul yardımseverin kimliği ortaya çıkmış. Bu gizlice yardım yapma duygularımızı da öldürdüler. Yardım kampanyaları davul dümbelekle duyurulur oldu.
Gelin, Hz. Nuh Aleyhisselam gibi mağlubiyetimizi kabullenelim. “Ene mağlubun fentasir” diyelim. Bizi biz yapan değerlere tekrar kavuşmak için Rabbimize (c.c.) yalvaralım.
Ah o güzelim değerlerimiz, nereye gittiniz? Evet, sizi bazen zorla bizden kopardılar. Ama ah, en ağır darbeyi de bizden gözükenler indirdi. Ah onlar!.. Ah onlar!..