Davetçi, Allah'ın mesajına bizzat amel edip pratikte onu ciddi bir şekilde uygulayarak davet etmelidir. Allah Resulü (s.a.a) nasıl her zaman heyecanlı, çaba sarfeden ve bir an bile pasif kalmıyor idiyse o da öyle olmalıdır:
Şu hâlde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadete) devam et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et. [1]
Davetçinin ciddiyeti, dini tebliğ etmeye has değildir, aksine o, ilim ve bilincini artırma noktasında da çabalamalıdır. Çünkü her bir zamanın yeni bilgilere ihtiyacı vardır, sadece önceki bilgilere dayanmak yeterli değildir. Bunun için Hz. Peygamber (s.a.a), Allah'ın emriyle, kendisinden ilmini artırmasını istemektedir:
Rabbim ilmimi artır. [2]
Bu da sadece teori bazındaki değil, amel ve tecrübe ile birlikte olan ilim ve yakindir. Tıpkı Hz. İbrahim'in (a.s) mutmain olmak için böyle bir ilmi Allah'tan istemesi gibi;
Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster." demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin mumain olması için." dedi. [3]
Her günü önceki günüyle ilim ve bilgi açısından fark etmeyen bir davetçinin vakitleri bereketsizdir.
Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor ki:
Eğer bir gün gelirde, o günde beni Allah'a yaklaştıracak bir bilgi bende fazlalaşmazsa, o günün güneş doğuşu bana kutlu olmasın.[4]
[1]- İnşirah Suresi, 7 ve 8. ayetler.
[2]- Taha Suresi, 114. ayet.
[3]- Bakara Suresi, 260. ayet.
[4]- Nehcü'l-Fesaha, 126. hadis.
Eleştiri kabul etmek, değerli bir özelliktir. Mekarimu'l-Ahlak duasında şöyle okumaktayız:
Ey Allah'ım, bana, beni doğru yola, kurtuluşa çağıran ve hidayete erdiren kimseye itaat etmeye ve uymaya muvaffak kıl.
Hiçbir insan, hata ve yanılmadan uzak değildir, çünkü inatçı nefis, insana kötülüğü emretmektedir;
Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. [1]
Davetçi, eleştirileri dinler. Hakikate ancak kalpleri kör olan inkârcılar kulak tıkar.
Kulakları vardır bununla işitmezler. [2]
Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar. [3]
Müslüman bir insan, kendisine yönelik eleştirileri değerli birer hediye olarak görmeli ve hatasını söyleyen kimseye ise en iyi dost gözüyle bakmalıdır.
Benim en iyi kardeşim hatalarımı bana bildirendir.[4]
[1]- Yusuf Suresi, 53. ayet.
[2]- A'râf Suresi, 179. ayet.
[3]- Saffat Suresi, 13. ayet.
[4]- Biharu'l-Envar, İslâm Mektebi baskısı, c. 74, s. 282.
İnsanın hidayete ermesinde davetçinin çabasının oldukça etkili olmasıyla beraber, gerçek etkenin Allah olduğuna ve davetçinin bir araçtan öte bir şey olmadığına dikkat edilmelidir;
Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. [1]
Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazlardı. [2]
Yüce Allah kutlu elçisine buyuruyor ki:
Biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık; sen onlar üzerinde bir vekil değilsin. [3]
Sen onların inkârcılıklarını değiştirebilecek bir güç ve kuvvette değilsin;
Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara zor ve baskı kullanacak değilsin. [4]
Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. [5]
Sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur. [6]
Allah istediği takdirde, bir kuş; yani "Hudhud" Hz. Süleyman'dan (a.s) Sebe melikesine bir mektup götürmekle bir bölgenin iman etmesine sebep olur.
Bundan dolayı davetçi, ne halkın iman etmesiyle böbürlenmeli ve ne de onların inkâr etmelerinden dolayı karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmemeli, bilakis hareketin her anında yüce Allah'a tevekkül etmelidir;
Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. [7]
[1]- Kasas Suresi, 56. ayet.
[2]- En'âm Suresi, 107. ayet.
[3]- En'âm Suresi, 107. ayet.
[4]- Gaşiye Suresi, 21 ve 22. ayetler.
[5]- Kaf Suresi, 45. ayet.
[6]- Âl-i İmrân Suresi,128. ayet.
[7]- Âl-i İmrân Suresi,159. ayet.
Yumuşak huyluluk sadece söz söylemeye has değildir, ilişkiler için de geçerlidir. Çünkü halk ancak muhabbet ve sevgi ile Allah'ın dinine çağrılır; zorbalık ve dayatma ile kimsenin hidayete ermeyeceği tecrübeyle sabit olmuştur:
Mümin oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın. [1]
Halka muhabbet ve sevgi göstermek, onları kazanmayı sağlar, sertlik, kaba davranışlar ve kalp kırıcı olmak ise insanları uzaklaştırır.
Allah Teala yüce elçisine şöyle buyurmaktadır:
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. [2]
Biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik. [3]
O hâlde onlar ile güzel konuşun:
Onlara güzel (maruf) söz söyleyin. [4]
Ki halk ile güzel ve şefkatli konuşmak, sana layıktır;
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. [5]
Ve onlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. [6]
Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. [7]
Çünkü İslâm dini, zorluk dini değildir. Dar görüşlü, şefkatsiz ve duyarsız insanları hiç bir zaman Allah Resulü (s.a.a) huzurundan kovmamıştır. Kaba saba davranmak onun ahlak ve davranışı değildir. O yüce resul Mekke'nin fethinden sonra tüm düşmanlarını bağışlayıp "siz özgürsünüz" diye buyurmuştur. İşte bu onun ahlakıdır.
O gün, Allah Resulü'nün (s.a.a) ordusunda bulunan Saad İbn Ubade adındaki bir komutan, "bugün intikam günüdür" diye bağırdı. Hz. Peygamber (s.a.a), bu cümleyi duyunca bayrağı ondan alıp, Hz. Ali'nin (a.s) eline verdi [8] ve "bugün rahmet günüdür." diye buyurdu.
Aynı yüce Peygamber (s.a.a), Muaz'ın Yemen'e gitmesi esnasında ona şöyle öğüt vermektedir:
Halk ile uzlaş, samimi ol ve onların hatalarını affet.[9]
Ve Allah Resulü (s.a.a) bize hitap ederek buyuruyor ki:
İlim öğrettiğiniz kimselere yumuşak davranın.[10]
Evet, dikenlerin güle dönüşmesi muhabbettendir.
İnsan, hassas bir ruh taşıyıp, his ve duyguların etkisindedir; küçücük bir samimiyet ve muhabbet ile Allah'ın dinine âşık olabilir.
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. [11]
Halkı Allah'ın dininden kaçırtan etkenlerden biri de, yersiz zorlamalardır. İslâm dini, insanların doğasıyla uyuşmaktadır ve onun hükümleri, kolay ve meşakkatsizdir;
Allah, din konusunda size bir güçlük yüklememiştir. [12]
Bazı uyduruk ve tahrif olmuş dinlerin aksine bu mukaddes dinin hedefi yemek yeme, gezme ve cinsel güdü gibi insanın doğal ihtiyaçlarını bastırmak olmayıp, ortalığı silip-süpüren bir sel gibi insaniyetin temelini ortadan kaldırmaması için bu güdüleri kontrol etmektir.
Önceki dinlerde (Yahudilikte) bazı günahları işleme durumunda, onların birbirlerini öldürmeleri gerekliydi;
Kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tövbe edip nefislerinizi öldürün. [13]
Onlara birçok şey haram kılınmıştı;
Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. [14]
Ama İslâm'da zorlu ve güçten uzak hiç bir hüküm yoktur. Yüce Allah buyuruyor ki:
Biz sana bu Kur'ân'ı güçlük çekmen için indirmedik. [15]
Davetçi, halkı İslâm ve hükümlerinden korkutmamalı, tersine onları kolay gösterme çabasında olmalıdır.
Daha tatlı ve rahat görünmesi için, görünüşte diğer ibadetlerden daha ağır olan oruç gibi farzların hedefi halka açıklanmalıdır. Halk, Allah'ın hedefinin onları zorluğa koymak olmadığını, tersine O'nun kendilerini temizlemek ve nimetini tamamlamak istediğini bilmelidir:
Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. [16]
Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutmadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). [17]
Orucun geçmiş ümmetlere farz oluşuna işaret edilmesi, hasta ve yolcu olan kimselere yönelik "fidyenin" belirlenmesi, tümüyle bu ilahi görevi kolaylaştırmak içindir.
Davetçi, halkın dini amelleri yerine getirmede zayıflık ve güçlülük hallerini göz önünde bulundurmalıdır; bu ise Kur'ân'ın üslubudur.
Örneğin, Müslümanların savaşma gücü azaldıktan sonra yüce Allah onlardan yüz kişinin iki yüz kişinin karşısında durmasını istemektedir. Oysaki ilk hüküm, yirmi kişinin iki yüz kişinin karşısında durmasıydı;
Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır. [18]
Ve Allah, bir başka yerde Müslümanlardan güçleri oranında Kur'ân okumalarını istemektedir. Oysaki ilk hüküm, Kur'ân'ın gecenin üçte biri süresince okunmasıydı. Yüce Allah hükümleri kolaylaştırmaktadır; çünkü O, halkın gece ve gündüzün miktarını tam olarak ölçemeyeceğini bilmektedir:
Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamayacağınızı bildi, böylece tövbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. Şu hâlde Kur'ân'dan kolay geleni okuyun. [19]
Bu konunun sonunda, yumuşak ve şefkatli davranmanın, temiz doğalı ve inatçı olmayan insanlarla ilgili olduğunu söylemeliyiz. Dolayısıyla, Allah'ın dininin usanmaz düşmanlarına ve hiçbir şekilde düşmanlıktan vazgeçmeyen inatçı inkârcılara yönelik tavır ise hiçbir şekilde yumuşaklık ve şefkat göstermemektir.
Tıpkı birbirlerine karşı oldukça merhametli; inkârcılara karşı ise oldukça şiddetli olan Allah Resulü (s.a.a) ve yarenleri gibi olmak gereklidir;
Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. [20]
[1]- Yunus Suresi, 99. ayet.
[2]- Âl-i İmrân Suresi, 159. ayet.
[3]- Enbiyâ Suresi, 107. ayet.
[4]- Nisâ Suresi, 7. ayet.
[5]- Tevbe Suresi, 128. ayet.
[6]- Ra'd Suresi, 22. ayet.
[7]- Bakara Suresi, 185. ayet.
[8]- İbn Esir Tarihi, c. 2, s. 246.
[9]- Tuhefu'l-Ukul (Akıllara Hediye) .
[10]- Biharu'l-Envar, Beyrut baskısı, (Vefa Müessesesi) c. 2, s. 62.
[11]- Fussilet Suresi, 34. ayet.
[12]- Hac Suresi, 78. ayet.
[13]- Bakara Suresi, 54. ayet.
[14]- En'âm Suresi, 146. ayet.
[15]- Taha Suresi, 2. ayet.
[16]- Mâide Suresi, 6. ayet.
[17]- Bakara Suresi, 184. ayet.
[18]- Enfal Suresi, 66. ayet.
[19]- Müzemmil Suresi, 20. ayet.
[20]- Fetih Suresi, 29. ayet.
|