Uluslararası konumunu koruyabilmek için tüm gücü ile çalışan Amerikalıların istekleri, yalnızca ekonomisi, dini ve İran karşıtı stratejisi açısından dev bir potansiyele sahip olan Körfez ülkeleri tarafından tam bir teslimiyet ile yerine getiriliyor.
Suriye, Irak ve Lübnan'daki projeleri başarısızlığa uğrayan, Yemen'deki stratejileri de de tökezleyen Amerikalıların, müttefiklerinin de ağır bir şekilde iç ve dış baskılara maruz kalmaları ile birlikte, Washington'un Körfez ülkelerinin potansiyeline olan ihtiyacının arttığı net bir şekilde görülüyor.
Bu stratejik fiyaskoların ardından itibarı oldukça zedelenen Amerika, buna karşın Polonya'nın başkenti Varşova'da Körfez ülkeleri, Ürdün ve Mısır için bir zirve düzenlemekten başka bir çözüm yolu bulamadı.
İran'ı yıkma hedefi ile müttefiklerini yeni bir ittifak kurmaya davet eden Washington ilk defa, İran'ın gidişatını değiştirmesi ve bölgedeki “terörist” etkisini yok etmek istediklerini iddia eden politik bir dil kullandı.
İsrail'in “büyük siyasi katılımı” ile düzenlenecek olan bu zirvede, İran'a düşman olan Arap-İsrail ittifakı ile birlikte, Filistin davasının sona ermesi de açıkça ilan edilmiş olacaktır. Bu durum, Amerikalıların bölgeyi, Türkiye'yi de eklemek istediği ittifaka teslim edebileceği bir çözüm yolu oluşturuyor.Bununla birlikte, aynı zamanda Amerika'ya uluslararası rolünün daha fazla zedelenmesi korkusu yaşatmadan “arka planda liderlik” sanatını uygulama imkânı sunuyor.
Ne var ki, bu rüyanın gerçekleşmesi Suudi Arabistan ve BAE'nin, Katar ile olan çatışması başta olmak üzere pek çok çetrefilli meseleye çözüm bulmayı gerektiriyor. Zira ABD tarafından oluşturulan bu ayrılık, daha da kötüleşerek Körfezdeki ilişkilerin sona ermesine izin vermeden geri çekildi. ÇünküAmerikalılar, ihtilafa düşen ülkelerin ABD'nin desteğine ihtiyaç duymasından besleniyor.
Kriz yaşayan Körfez ülkelerinin, Amerika'nın çalışma ofislerine, medya organlarına, destek ve toplama merkezlerine, ABD kongre üyeleri ile milletvekillerine, ihtiyaç dışı silah anlaşmalarına ve Amerika'nın kazancını garantileyen her türlü anlaşmaya para saçtığından dolayı, Amerika bu durumdan ciddi şekilde maddi fayda sağlıyor.
Gelinen noktada, İran'a karşı cephe oluşturmak için gereken Körfez birliğinin başarı sağlaması için, bugün bu anlaşmazlıkların sona ermesi gerekiyor. Peki, Washington'un bunu gerçekleştirebilir mi?
Çatışma ülkeleri arasında ikili uzlaşmalar sağlayarak, bu anlaşmazlığın çözümünü elde etmek imkânsızdır. Bundan dolayı ABD Dışişleri Bakanı, İran karşısında kendi üyelerini temsil eden bir kuruluş olarak, Körfez İşbirliği Konseyi'nin güçlendirilmesi talebiyle herkesi şaşkınlığa uğratan bir açıklamada bulundu.
Bu hamle, anlaşmazlık noktalarına doğru “seri bir sıçrama” anlamına gelmektedir. Bu noktada özellikle, Pompeo'nun körfez turu, -İddialarına göre- bölgedeki "terör örgütleri"ni desteklemesinden dolayı, İran'a karşı siyasi düşmanlık münasebetiyle genel bir körfez hazırlığının var olduğunu ortaya çıkarıyor.
İran savaşı projesine destek vermeyen ülkelere gelirsek, Katar, Umman ve Kuveyt'ten oluşan üç ülke, bu projeye katılmayı reddedecek derecede çekince gösterdi. Hatta Katar, hava ve deniz yolunu açarak Katar'ın Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri ablukasından kurtulmasını sağlayan tek ülke olan İran ile nasıl savaşacakları sorusunu Pompe'nun önünde gündeme getirdi.
Amerikalılar aynı zamanda, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Suudi Arabistanlı diğer siyasi liderleri etkilemeden, Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın öldürülmesi olayının yankılarının sona ermesine ihtiyaç duyuyor. Gel gelelim ki, ABD Kongresinde hükümet yanlıları ve muhalefet arasındaki tüm Avrupalı güçlerin desteğini alarak, Veliaht Prensi bin Selman'ın suikast ile suçlanmasının gölgesinde, bu beklentinin gerçekleşmesi çok zor görünüyor.
Bu durumda Yemen savaşına bulaşan ve binlerce masum Yemenlinin öldürülmesine yol açan Körfez ülkeleri, bölgeye nasıl yönetir?
Belki de bu durum, ABD'nin eğer İsveç ittifakı Yemen'in batı kıyısını Hûsi Ensarullah'ın elinden alamazsa, Yemen savaşının bitirilmesi veya tırmandırma yapacak açıklamaların engellenmesi konusundaki ısrarını açıklar.
Burada şuna işaret etmek gerekiyor, Katar dışındaki Körfez ülkeleri, Varşova ittifakında Türkiye'nin rol almasını kabul etmediler. Çünkü Ankara, Körfez'deki Kraliyet rejimlerini kabul etmeyen Müslüman kardeşlerin politikasını temsil ediyor.
Diğer yandan, Türkiye'nin büyük hacmi, beklenen Varşova Zirvesi için Suudi Arabistan liderliğine boyun eğmeye müsaade etmiyor.
Ancak Körfez ittifakı için en büyük problem, çoğunluğu İran ile müttefik olan Irak'tır. Zira Bağdat, İran'ın haksız bir şekilde hedeflenmesine karşı sessiz kalmayacaktır. Irak aynı zamanda Körfez ülkeleri ve ABD'nin halk hareketlerini kışkırtma girişimlerini, Irak devletinin imkânlarını kullanmaksızın bozguna uğratabilir.
Peki, Beyaz Saray Varşova Zirvesi'nin hedefine ulaşabilmesi için tarafları tarafsızlaştırarak tüm bu engelleri aşabilecek mi?
Trump aynı hedef için daha önce Riyad'da 65 ülkenin katıldığı bir zirve düzenlemedi mi? Bu zirve Suudi Arabistan ile 500 milyar dolar değerinde silah anlaşmasının imzalanması ile sonuçlanmadı mı? Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt ile düzenlenecek zirve, Amerika için daha azını mı verecek?
Öyleyse Varşova Zirvesi'nin gerçek hedeflerini, tarafların İran'a karşı savaşa girememesinden hareketle okumak gerekiyor. Bu savaş, Amerikalıların kendi girmek istedikleri bir savaş değil, çünkü geniş bir küresel çatışmanın fitilini ateşleyebilir.
Bu durum, Varşova Zirvesi'nin Amerika'nın dostlarını bir araya toplamak ve özellikle Rusya ile Çin ekseni olmak üzere yeni bir uluslararası kapsamın araştırılmasını engellemek için bulduğu bir yol olduğunu ortaya koyuyor.
Elbette bu durum, Amerika'nın otomatik olarak iç huzursuzluğa yol açacak bir iflasa sebebiyet vermesi için İran ambargosunu Körfez ülkeleri tarafından sıkılaştırmaya çalıştığı gerçeğini değiştirmiyor.
Bundan dolayı son konuşmasında: “İran halkının yükselen sesini duymak istiyoruz” ifadelerini kullanan ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, bu sözü ile İran'da rejimi devirecek halk hareketlerinin doğması gerektiğini kastetti.
Amerika'nın tüm bahisleri, Arap ve İslam dünyalarında yer alan Amerikan eksenindeki ülkelere yardım ve hibe sağlayan Körfez ülkelerinin ekonomik rolüne dayanıyor. Amerika bu doğrultuda, Şiiler, Sünniler, Araplar ve Farisilerden oluşan dini grupları, İran karşıtı stratejik konumuna inandırarak yakınlaştırmak istiyor. Buna karşın, Körfez ülkeleri de Amerika'nın kanatları altına girerek korumasından faydalanıyor.
Tüm bu yazdıklarımız, Arap ülkelerini daha fazla gerileterek tüketmek pahasına, Amerika'nın itibarı ve etkisini geri kazanması için oluşturulan Varşova Zirvesi'nin hedeflerini ortaya koymaktadır.
Vefik İbrahim
Kaynak: AFl-Binaa
Çeviri: Merve Soydaş