-“Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sizden; iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve kötülükten men eden bir cemaat olsun. İşte kurtuluşa erişenler yalnız onlardır.” Al-i İmran/104
-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak hususunda gevşek davranıp bu önemli işi birbirine havale ettiklerinde Allah-u Teâlâ’ya karşı savaş ilan etmiş olurlar.” Bihar’ul-Envar, c. 100, s. 92
-Emir’el-Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim kalbi, dili ve eliyle kötülükten sakındırmayı terk ederse diriler arasında ölü gibidir.” Bihar’ul-Envar, c. 100, s. 94
-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bir Mümini haramdan alı-koymak Allah nezdinde makbul olan yetmiş hacca denktir.” Müstedrek’ül-Vesail, c. 11, s. 276
-Emir’el-Müminini İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Marufu emret ve ona uyanlardan ol, münkeri elinle ve dilinle gider. Münkeri isteyenlerden tüm çabanla uzaklaş ve sakın. Allah yolunda hakkıyla cihad et. Hiçbir kınayıcının kınaması, seni onun yolundan alıkoymasın. Nerede olursan ol, hak yolunda güçlülüklerin en şiddetlilerine korkusuzca atıl.” Nehc’ül-Belağa, 31. Mektup
-İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak Peygamberlerin yolu ve salihlerin metodudur. Bütün farzların kendisiyle ikame edildiği büyük bir farzdır. Diğer inançlar onunla emniyete erer, kazanç ve işler onunla helal olarak gerçekleşir, zulümler ortadan kalkar ve yeryüzü düzene girer.” el-Kafi, c. 5, s. 56
-Emir’el-Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dinin kıvamı/dayanağı iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve ilahi hadleri uygulamaktır.” Gurer’ul-Hikem, s. 236
-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir kötülük görürse, eliyle o kötülüğü nehy etsin. Gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmezse kalbiyle nehy etsin.” Vesail’uş-Şia, c. 16, s. 135
-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim iyiliği emreder ve kötülükten sakındırırsa Allah’ın ve resulünün yeryüzündeki halifesidir.” Müstedrek’ül-Vesail, c. 12, s. 179
-Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bir ümmet iyiliği emredip kötülükten sakındırdıkça; iyilik ve takvada yardımlaştıkça sürekli hayırlar/iyilikler içinde yaşar. Aksi takdirde böyle davranmadığı müddetçe onlardan tüm ilahi bereketler alınır.” et-Tehzib, c. 6, s. 181
- Emir’el-Müminin İmam Ali (a.s), İbn-i Mülcem (Allah’ın laneti üzerine olsun) tarafından ağır yaralanınca oğlu Hasan ve Hüseyin (a.s)’a şöyle vasiyet etmiştir: “Allah için mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle Allah yolunda cihad edin... İyiliği emredip kötülükten men etmeyi terk etmeyin. Aksini yaptığınız takdirde başınıza kötüleriniz geçer ve sonra, yaptığınız dualar da kabul olmaz.”Nehc’ül-Belağa 47. Mektup
-Emir’el-Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiliği emretmek insanların en üstün amelidir.” Müstedrek’ül-Vesail, c.12, s. 185
-İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bütün hayırlı amellerin ve hatta Allah yolunda cihadın bile, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevinin karşısındaki konumu; ağızdaki tükürüğün, dalgalı denizler karşısındaki konumu gibidir.” Bihar’ul-Envar, c. 100, s. 89
-İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah azze ve celle Şuayb Peygamber (a.s)’a şöyle vahiy etti: “Ben Şüphesiz ki senin kavminden yüz bin kişiyi azaba düçar kılacağım. Bu yüz bin kişiden kırk bin kişisi kötüler, altmış bin kişisi ise iyilerdir.” Bunun üzerine Şuayb Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: “Ya Rabbi! Kötüler azaba layıktır, ama iyiler neden bu azaba düçar olacak?” Allah azze ve celle ona şöyle vahiy etti: “Zira onlar da kötülerle uzlaştılar ve ben gazaplandığım halde onlar gazaplanmadılar.” (Onlar günah işlediğinde hiçbir şey demediler, iyiliği emredip kötülükten sakındırmadılar.) el-Kafi, c. 5, s. 56
-Emir’el-Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiliği emredin, kötülükten sakındırın ve bilin ki iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, ne eceli yaklaştırır ve ne de rızkı keser.” Vesail’uş-Şia, c. 16, s. 120
-İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak suretiyle Allah’ın dinini savunmayan kavme eyvahlar olsun.” Müstedrek’ül-Vesail c. 12, s. 181