İsrail ve Mısır arasında 1979 yılında imzalanan anlaşmanın bazı maddelerinin gelinen süreçte fiili olarak değiştiğini belirten Yossi Melman, tüm tarafların ortak çıkarlar etrafında bir araya geldiğini fakat bu ilişkilerin çok küçük bir kısmının basına yansıdığını ifade ediyor.
Suudi Arabistan'ın İsrail'i resmi olarak tanımamasına hatta Suudi yetkililerin medya önünde İsrail ile ilişkileri olmadığına dair teyitli açıklamalar yapmasına rağmen, kapalı kapılar ardında iki taraf arasında stratejik ittifaklar kurulduğuna dikkat çekiyor.
JPost'ta Yossi Melman imzasıyla yayınlanan yazıyı, Enes Berat Gürler'in tercümesiyle sunuyoruz:
İsrail ve Suud’un Gizli İlişkileri
Mısır ve Suudi Arabistan arasında Kızıl Deniz’deki iki adanın durumunu konu edinen anlaşma ve basında çıkan haberlere göre İsrail’in bu anlaşmaya onay vermiş olması, İsrail ve Suudi Arabistan arasında örtülü temasların ve ortak çıkarların devam ettiğinin bir yansıması.
İsrail tarafının Sanafir ve Tiran adalarını Suudilere geri veren Mısır’ı ve söz konusu anlaşmayı onaylaması, normalde buzdağının görünen kısmına işaret ediyor ve esasında kapalı kapılar ardında işletilen gizli süreç hakkında da bazı ipuçları veriyor.
Adaların devredilmiş olmasından anlaşılan şey, İsrail ve Mısır arasındaki anlaşmanın bazı maddelerinde de son yıllarda belirli değişiklikler olduğu gerçeğidir. Bu değişiklikler arasında ikili arasındaki orijinal anlaşma maddelerinin öngördüğü sayıya rağmen, İsrail tarafının Mısır’ın Sina’da daha fazla birlik bulundurmasına izin vermiş olması ve oradaki IŞİD bağlantılı örgütle mücadelesine destek olması bulunuyor.
1979 yılında imzalanan anlaşmaya göre Sina Yarımadası kısmi olarak askerden arındırılmış bölgeydi ve bu durum, anlaşmaya en çok katkı sağlayan taraf olarak ABD’nin içinde bulunduğu Mısır-İsrail-ABD üçlü gözlem gücünün denetimindeydi.
Adaların Mısır’dan Suudi Arabistan’a geri verilmesi sürecine, İsrail-Mısır anlaşmasında kefil ülke statüsünde olan ABD de dahil olmuş ve süreci onaylamıştı. ABD, böylesi bir hamleye karşı çıkmamıştı; çünkü sürecin içinde ismi geçen tüm devletler ABD’nin bölgedeki müttefikleriydi.
İsrail ve Mısır arasında, Abdulfettah el-Sisi yönetime geçtiğinden beri, özellikle güvenlik sahasında gün geçtikçe büyüyen çok yakın ilişkiler gözlemleniyor. Her iki taraf da Sina’daki teröre karşı ve Gazze’deki Hamas’a karşı -özellikle de askeri kanada- karşı mücadele ediyor. Öyle ki Mısır makamları, Hamas’ın askeri kanadını İran ile iş tutmakla ve ayrıca Sina’daki IŞİD ile işbirliği yapmakla suçluyor.
Suudilerle olan ilişkiler süreci ise daha karmaşık. İsrail ve Suud Krallığı arasında resmi bir ilişki bulunmuyor ve İsrail-Filistin çatışması çözüme kavuşmadan da olması beklenmiyor. Birkaç yıl öncesine kadar Suud’un Vaşington büyükelçisi olarak görev yapan ve ABD’deki Yahudi topluluklarını iyi tanıyan hatta zaman zaman onlarla görüşmeler gerçekleştiren Suudi dışişleri bakanı da hafta başında buna benzer yorumlar yaptı.
Fakat medyaya yansıyan haberlere göre iki ülke arasında üçüncü tarafların aracılığıyla gerçekleşen ciddi bir ekonomik ilişki söz konusu. Öyle ki İsrail menşeili tarım ve teknoloji ürünleri, Filistin Yönetimi, Ürdün ve Kıbrıs üzerinden Suudi Arabistan’a ulaşıyor. Hatta bu haberlerde öne çıkan en önemli nokta üst düzey görevlilerin irtibat halinde oldukları hatta birlikte bazı toplantılar düzenledikleri oldu.
İki taraf arasında her şeyden önce, İran’ın en büyük tehdit olduğu algısı en önemli ortak nokta. Geçmiş yıllarda basına da yansıyan haberlerde İsrail’in İran’a (nükleer tesislerine) saldırmaya karar vermesi durumunda Suudilerin hava sahasını kullanması için izin verildiği belirtilmekteydi. Suudi Arabistan, kendisi adına da bu kirli işi yapması için İsrail’in bu hamlesini çok bekledi fakat saldırı gerçekleşmedi ve Suud hayal kırıklığına uğradı.
Yine son dönemde medyaya yansıyan haberlerde aralarında Meir Dagan’ın da bulunduğu Mossad şefleri geçmiş yıllarda Suudi istihbarat yetkilileri ile görüşmüştü. Hatta İsrail eski başbakanı Ehud Olmert ile Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Konseyi genel sekreteri ve istihbarat şefi Bender bin Sultan arasında bir toplantı yapıldığı gündeme gelmişti.
Adalar konusundaki anlaşma, iki taraf arasındaki bu gibi temasların sürdüğünü ve ortak çıkarların farklı alanlarda da var olduğunu gösteriyor. Bu gizli ilişkilerin resmi düzeyde ilerlemesi ve işin arka planlarının gün yüzüne çıkması çok da mümkün görünmüyor. En azından bir Filistin devleti kurulana ve Suud hanedanlığı Harem-i Şerif’teki (Kudüs) mescidlerde kendi bayrağını dalgalandırana kadar!