Bu yıl Oscar ödüllerine yabancı film dalında aday olan filmlerden biri, Filistinli Ömer’in hikâyesinin konu alındığı ve adını da başkarakterinden alan 'Ömer' adlı film.
Fırıncılık yapan genç Ömer’in hikâyesi Filistinli işbirlikçilere ve sıkıntılarına ışık tutuyor.
İsrailli bir askerin ölümüne adı karışan Ömer’e, İsrailli istihbarat birimleri de ‘kendileriyle işbirliği yapması’ yönünde baskı uygular.
Bu baskı nedeniyle, Ömer’in âşık olduğu kız, çocukluk arkadaşları ve ailesiyle ilişkisi de tehlikeye girer.
Filmin yönetmeni Hany Abu Assad, Pazar günü Los Angeles’ta yapılacak ödül töreni öncesi, “Bu bir aşk hikâyesi, ama film aynı zamanda da İsrail işgali altında güven ve ihanet hakkında” diyor ve şöyle devam ediyor:
“İşbirlikçilerin nasıl görevlendirildiği bir tabuydu, ben de artık bu konuyu açma zamanının geldiğini düşündüm, çünkü önemli bir konu.”
“Bu yalnızca Filistinlilerin direnişini yok etmiyor, aynı zamanda insanları da yok ediyor. Benim görüşüme göre bu en büyük suçtur.”
Filmin odağında Ömer ve İsrailli Rami’nin konuşmaları var.
Aktör Eyad Hourani, “Ömer ve Rami arasındaki dinamiklerin çok iyi inşa edildiğini düşünüyorum” diyor.
“Ömer’in sorunlarını çözmesi ve arkadaşlarına kimin ihanet ettiğini bulmak için hapishaneden çıkması gerekiyor. Rami’nin istediği ise İsrailli askeri kimin öldürdüğü ve benim karakterim. Her ikisi de kendi çıkarları için birbirine bağlı.”
İşbirlikçi olmanın bedeli
İsrailli güvenlik güçleri, yıllarca Filistinli işbirlikçilerden elde ettikleri bilgilere muhtaçtı.
İsrailliler işbirlikçileri, zorla, tehditle veya para, seyahat, tıbbi tedavi karşılığında görevlendiriyordu. Diğerleri ise ideolojik gerekçelerle İsraillilerle çalışıyordu.
İşbirlikçiliğin riskleri ise oldukça yüksek. İşbirlikçiler aileleri tarafından dışlanabiliyor hatta kimileri öldürülüyor.
İşbirlikçiler, Filistin toplumunda genellikle nefret edilen bireyler olarak bilinir.
Toplumda tespit edilmeleri durumunda da tek seçenekleri İsrail’e taşınmak ve orada geleceği belirsiz, istikrarsız bir yaşam sürmek.
İşgal altındaki Batı Şeria’dan Rjub Abdül Hıdır, yaklaşık 30 yıl önce İsrail güvenlik servisi Şin Bet için çalışmaya başladı.
Üst düzey bir Filistinli yetkilinin akrabası ve El Fetih’in eski üyesi olan Hıdır, bir İsrail hapishanesindeyken kendi isteğiyle işbirlikçi olduğunu söylüyor ve şunları söylüyor:
Hukukçular, sorunun biraz da İsrail’de işbirlikçinin kime dendiğine dair resmi bir tanımlama olmamasından ve haklarının bilinmemesinden kaynaklandığını belirtiyor.
Onlarca eski Filistinli işbirlikçinin temsilcisi olan Natan Shryber “İşbirlikçilere, yaşam koşullarına ilişkin bazı sözler verildi ama uygulamada İsrail devleti işbirlikçileri nasıl karşılayacağını ve kucak açacağını bilmiyor. Derin hayal kırıklıkları var” diyor.
Filme tepki olumlu
İşbirlikçilerin yaşadıklarının beyaz perdeye aktarılması Oscar adaylığını getirmekle kalmadı, işbirlikçilerin sorunun uluslararası kamuoyu tarafından da fark edilmesini sağladı.
Daha önce de yine aynı konuyu işleyen İsrail filmi ‘Bethelem’ (Beytüllahim) de Avrupa film festivallerinde ödüle layık görülmüştü.
Şin Bet güvenlik hizmetlerinde Filistinli işbirlikçilerle çalışan İsrailli Roni Shaked her iki filmi de beğendiğini söylüyor.
Shaked, “Her şeyden önce bu bir gerçek. Her çatışmada size bilgi aktaracak birilerine ihtiyaç duyarsınız. Terörizmi denetlemenin bir yolu bilgi aracılığıyla olur. İşbirlikçiler olmadan, ki ben onları ajan olarak tanımlamayı tercih ediyorum, bizler kör olurduk. Nereye ve nasıl gideceğimizi bilemezdik. Bu gibi filmler, özellikle Filistinlilerin yaptığı Ömer filmi, Filistin toplumuna bir ayna tutuyor” görüşünü dile getiriyor.
Kuzey İsrail’in Nazareth kentinden olan filmin yönetmeni Hany Abu Assad, İsrailli seyircilerden farklı tepkiler aldığını fakat genellikle Filistinlilerden olumlu tepkiler geldiğini söylüyor:
“Filmden sonra kendilerini iyi hissettiler, filmde bir mutlu son olduğundan değil. Ama filmi izlemeye değer buldular. Onlar da bu deneyimlerden geçti ve salondan umutlu ve onurlu ayrıldılar.”