Siyonist hareket ve İsrail oluşumu, Arap dünyasını küçük parçalara bölerek hâkimiyet kurma isteğinden bir gün bile vazgeçmedi. Bu projenin hayata geçmesi için sadece fikir üretmekle kalmayan Siyonistler, Arap ülkelerini kontrol altına almanın yanı sıra Ortadoğu'da kendileri için güven ortamını garantileyecek hayallerini gerçekleştirmek için ciddi çalışmalar yürüttüler.
Büyük İsrail Projesi olarak bilinen bu teoriyi geliştiren ve iktidardaki Likud partisinin kurucularından olan Oded Yinon, kendini tam bir gizlilik içerisinde saklıyor.
Bilindiği üzere, Yinon eski İsrail başbakanı Ariel Şaron'un yakın dostudur. Ancak uzun yıllar İsrail istihbaratı için çalışan Siyonist stratejist, özellikle de askeri istihbarat bölümünde yer almıştır. İsrail dışındaki faaliyetlerinde ise, uzun seneler boyunca İsrail'in Amerika'ya gönderdiği diplomatik heyetin üyesi olarak görev yapmıştır. İktidardaki Likud partisinin sahip olduğu stratejilerin birçoğunun üreticisi olan Yinon'un planları, 1982 yılında Yahudi "Kıvunım" dergisinin şubat sayısında yayınlanmıştır. Yahudi planı, Dünya Siyonist Örgütünün enformasyon dairesi yayın organı olan bu dergide, şu başlıkla yayınlandı: Seksenlerdeki İsrail Stratejisi.
1982 yılının başlarında Sovyetler birliği Afganistan'ı işgal etmiş, Doğu Avrupa'ya hâkim konumdayken Amerika ile soğuk savaş içindeydi. İsrail ise, Mısır ile barış anlaşması imzalamış ve Sina'nın büyük kısmını teslim almıştı. İran - Irak savaşı en şiddetli zamanını yaşarken, Lübnan'da da savaş patlak vermişti.
Lübnan bu savaş ile fiilen beş devletçiğe bölündü. Bunun neticesinde kuzey, Suriye tarafından desteklenen Süleyman Frenciye'ye bağlı Hıristiyanların elinde idi. Doğu, Suriye ordusunun işgali altında, Lübnan ordusu tarafından kontrol ediliyordu. Litani Nehri'nin hizası, Filistin Kurtuluş Örgütünün kontrolü altında ve Güney ise (çoğunluğun Şii olmasına rağmen) Saad Haddad başkanlığındaki İsrail yanlısı milislerin elindeydi. Bu duruma göre, bölünen kısımların İsrail'e daha fazla güvenlik sağlaması için yeniden dağıtılması şartıyla, Suriye ordusu ve FKÖ'den kurtulduktan sonra Lübnan'ın bölünmesi fikri İsrail için oldukça cazipti.
Tüm bu gelişmelerin ardından, Yinon'un zihninde tüm İslam dünyasını "Lübnan'a dönüştürme" fikri canlandı. Bu adım, Yahudiler gibi küçük bir halkın Nil'den Fırat'a uzanan alanda hâkimiyet kurabilmesi için neredeyse tek yoldu. Yahudi devleti, bu parçalanma ile bir çıkar daha elde edecekti, İsrail devletinin meşruiyetinin sağlanması. Yahudi devleti, her topluluğa bir devlet verilmesi ile gasıp meşruiyetini tamamen gerekçelendirmiş olacaktı.
Arap dünyasını bölme planı, İsrail için geleceğin en önemli stratejik ekseni olarak kabul edildi. Burada, Lübnan'ın tamamlanmasından sonra Irak'ın üç devlete bölündüğünü hatırlatmak gerekiyor: Şiiler, Sünniler ve Kürtler. Irak ve Lübnan'dan sonra, Mısır, Libya, Sudan, Suriye, Fas, İran, Türkiye, Somali ve Pakistan projeleri sırada yer alıyordu. Yinon, Arap sınırlarında hâlihazırda mevcut olan sorunlardan faydalanarak projesini hayata geçirmeye başladı. Bu problemler, Arap ülkelerini oyun kartlarından yapılmış bir eve benzer hale getirmişti. Aynı şekilde Arap ülkelerinin büyük kısmı birbiri ile uyum sağlayamayan birçok topluluğu içeriyordu. Arap ülkelerinin büyük kısmı arasında sınırda çatışmalar vardı. İslamcılar, milliyetçiler ve ulusalcılar arasında yaşanacak ideolojik çatışmalar, her ülkede iç çatışmaları körükleyerek tırmandırılmasına yol açacaktı.
Haritalar çizerek sınırları belirginleştirmeyen Yinon planı, buna karşın Suriye devletinin dört devletçiğe bölüneceğini öngörüyor: Şam'da Sünni, Halep'te diğerleri, Güney'de Dürziler ve sahil kesiminde Aleviler. Buna göre, Arap batısının Berberiler ve Araplar arasında bölüneceği tasarlanırken, Ürdün ise Filistinlilerin geleceği için iyi bir devlet olarak kabul edildi. Arap Körfezi ise bu projede kumdan saraylar olarak tanımlanıyor: Fildişi kulelerinin elit yöneticileri, çoğunluğu yabancılardan oluşan ülke nüfusu ve zayıf ordular.
Yahudi projesine göre Mısır'ın kısır, iflas eden ve yetersiz bürokratlardan oluşan sistemi pek çok sorun ile karşı karşıya. Bunların önde geleni, yığılmış nüfus, zayıflamış kaynaklar, geri kalmış bilim, zengin seçkinler ve çoğunluğu yıpranmış fakirlerden oluşan halkın temel hizmetlerden mahrum olması, işsizlik, konut krizi, dış yardımların kesildiği gün iflas bayrağını çekecek olan ekonomi.
Yinon, projesinde Mısır'ı tek kelimeyle pamuk ipliğine bağlı bir ülke olarak tanımlıyor. Kabuğuna çekilmiş Kıptiler, Mısırda bağımsız bir devletçik için hazır bekliyorken, Sina konusunda ise bilimsel bir gerçek ortaya çıktı. Körfez bölgesi ve Sina arasındaki jeolojik oluşum, birbiri ile uyum sağlıyor. Yani ikisi de aynı petrol hazinesini içeriyor. Bu da stratejik ve dini boyutlar taşıyan Sina'nın önemine devasa ekonomik zenginlik unsurunu ekliyor. Öte yandan plana göre kaçınılmaz olarak Sina'nın hâkimiyetinin İsrail'e geçmesi, İsrail'in barış anlaşmasından bu yana devam eden, Sina'nın gelişmeyen kuru verimsiz bir çöl olarak kalması isteğini kısmen açıklıyor. Burada İslam dünyasının başına gelen en büyük musibet, Mısır-İsrail anlaşmasının başlarından beri ve Mübarek rejiminin ilk aylarında, Mısırlı liderlerin Arapları İsrail ile savaş döneminin bittiği ve artık ilişkileri normalleştirme ve barış döneminin geldiği konusunda ikna etme girişimleri oldu. Onların buna ikna olması ise İslam dünyası için gerçek bir felakete dönüştü.
Yinon'un, "Mısır için askeri güç veya silahlı çatışma olmayacaktır" demesi, büyük bir felakettir. Çünkü Yinon, Mısır'daki ülkeyi kötü yöneten ve yolsuzluklara bulaşan iktidar rejiminin performansının, İsraillilerin doğrudan bir müdahalesi olmaksızın ülkeyi çöküşe götüreceği ve pazarlık sahasına sokacağından emindi.
Bu noktada, Yinon'un planının yayınlanmasından dört ay sonra İsrail'in Lübnan işgali, dikkat edilmesi gereken bir hamledir. On sekiz yıl boyunca devam eden işgal süresince İsrail Filistinlileri toplu olarak katletti ya da ülkeden sınır dışı etti. Yine bu süre zarfında İsrail Suriye ordusunu çıkarmak için elinden geleni yaptı. Ülkede farklı etnik gruplara sahip olan topluluklar anlaşmazlık yaşadı ve Lübnan beş parçaya bölündü. Ancak günümüzde hala fiili olarak bölünmüş durumda olan Lübnan, yine de siyasi sınırlarının birliğini koruyor. Diğer yandan İran ile girdiği savaşın sonunda ordusu yorgun düşen Irak, savaş biter bitmez bölünme için ilk adımlarını atarak 1990'da Kuveyt'e saldırdı. Bunun akabinde 2003 yılında Amerika ve İngiltere, Saddam Hüseyin'in konvansiyonel olmayan silahlar bulundurması gerekçesiyle Irak'ı işgal etti. Yıllar sonra Amerikalı yetkililerin yaptığı açıklamalar, Irak'ın işgali için bu silahların bahane edildiğini ortaya çıkardı.
Tüm bunların ardından bölgede sıra Suriye'ye geldi. Siyonizm, emperyalizm ve Arap gericiliği, bir Arap ülkesi olan Suriye'ye karşı küresel bir savaş başlattı. Onların adlandırmasıyla “zalim Esad'a” karşı barışçıl bir devrim amaçladıklarını iddia ettiler. Ne var ki, başlangıcının üzerinden altı küsur yıl geçen bu savaş da, aslında Arap dünyasını parçalamak için İsrail'in yürüttüğü projelerin bir parçası olmaktan fazlası değildi.