1428 Hicri Kameri ve 1386 Hicri Şemsi Nisan ayında, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (s.a.a)’in ve onun tertemiz sülalesinden olan Hz. İmam Caferi Sadık (a.s)’ın kutlu doğum yıldönümlerine rastlayan Vahdet Haftası’nda “Milli Birlik ve İslami Kenetlenme” yılında, Yüce Rehberlik Makamı Hz. Ayetullah Hamenei (Allah ömrünü uzun kılsın) 20. Uluslararası İslam Vahdeti Konferansı’nda İslam mezhepleri arasında karşılıklı anlayışın oluşması doğrultusunda “Vahdet Bildirisi” unvanıyla hazırladığı metni İslam âlim ve düşünürlerine önermiştir.
Bu değerli yol göstericiliğin ardından Uluslararası İslami Mezhepleri Yakınlaştırma Kurumu, mezheplerin yakınlaştırılması ve İslam birliği konusunda uzman kimselerin tecrübelerinden yararlanmak amacıyla bir komite oluşturmuş ve söz konusu metni 1387 Şemsi yılında redakte ederek 21. Uluslararası İslam Birliği Konferansı’nda seçkin kimseler tarafından incelenip onaylanması kararlaştırmıştır.
Biz bu kitapta yayınlanan ön bildiriyi, İslam ümmetinin içinde bulunduğu tarihsel merhalenin ihtiyaçlarına uygun şekilde İslam dünyasına sunulması ve gerçek anlamda “İslam Ümmetinin” oluşmasına ön ayak olması amacıyla aydın ve düşünürlerin mütalaa edip daha kapsamlı bir şekilde camiaya sunmalarını istiyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin rabbine hamdolsun. Selam beşeriyetin efendisi, imam ve önderimiz Muhammed’ül Emin’in ve onun tertemiz âlinin, dosdoğru ve seçkin ashabının ve kıyamete kadar onlara güzel bir şekilde tabi olanların üzerine olsun.
İslam Müslümanlara bırakılmış bir emanettir. Sınırları ve mukaddesatının korunması herkese farzdır. İslam’ın; İslami vahdetle sonuçlanacak tüm etkinliklere bağlı kalmayı, İslam ümmetinin bütün fertleri arasında kardeşliği yaymayı, akıl, mantık ve diyalog dilinin yaygınlaştırmayı, ortak çalışmayı, birlikteliği ve İslam’ın yüksek menfaatlerini gerçekleştirmeyi onaylamıştır. İslam düşmanları dünya istikbarı ve Siyonizm bugün kapsamlı bir şekilde ve kalleşçe İslami kültür ve değerlere saldırmakta ve İslam ümmetinin menfaat ve istiklalini yok etmeye çalışmaktadır. Bunlar karşısında her türlü maddi ve manevi gücün kullanılması zaruretini göz önünde bulundurarak diyoruz ki:
Bu bildiriyi imzalayan biz düşünür ve aydınlar, geçmişte Mekke-i Mükerreme’de, Umman’da, Kahire’de ve Müslümanların attığı değerli adımların bilincinden sonra, aşağıda yer alan ilke, usul ve yöntemlere derin iman ve bağlılığımızı bildiriyor ve başkalarını da bu bildiriye bağlı kalmaya davet ediyoruz.
Temel İlkeler
Bir: İslam, son din ve insaniyetin yücelmesinin yegâne yolu ve Müslümanlara bırakılmış emanettir. İslam dinini yaşamın tüm sahasına yaymaları ve mukaddesatın sınırlarını korumaları ve onun yüce maslahatını, tüm maslahatların önünde tutmaları Müslümanların vazifesidir.
İki: Kur’an-ı Mecit ve Peygamber Ekrem’in (s.a.a) sünneti, İslam kanunları ve öğretilerinin iki temel kaynağıdır. İslam mezheplerinin tamamı bu iki temel kaynağın hücciyet ve hakkaniyeti hakkında hemfikir olup, diğer itibari kaynakların bu iki temel kaynaktan alındığını kabul ederler.
Üç: Aşağıda yer alan temel ilkelere iman etmek Müslüman sıfatının ölçüsüdür:
A: Allah Teâlâ’nın birliğine (tevhit) iman etmek.
B: Resulü Ekrem Hz. Muhammed (s.a.a)’in nübüvvetine ve son peygamber olduğuna; onun sünnetinin, dinin iki temel kaynağından biri olduğuna iman etmek.
C: Kur’an-ı Kerim’e ve dinin ilk kaynağı olması unvanıyla onun anlam ve hükümlerine iman etmek.
D: Dirilişe (Mead) iman etmek.
E: Dinin apaçık kabul ettiği konuları inkar etmemek ve namaz, zekat, oruç, haç, cihat… gibi temel ilkelerini benimsemek.
Dört: İçtihadın meşru olması ve araştırma özgürlüğü: İslam, İslami kaynaklar çatısı altında yapılan içtihadı tanımış ve fikri ayrılıkları kabul etmiştir. Bundan dolayı içtihattaki farklılıkları doğal bir şey bilmeleri ve diğerlerinin görüşlerine saygı göstermeleri Müslümanların tamamı için bir zorunluluktur.
Beş: İslam ümmetinin birliği ve Müslümanların tamamının maslahatını korumak son derece önemli bir ilkedir. Bu yüzden İslam kardeşliği; ortak hareket etme, karşılıklı diyalog ve Müslümanlar arasındaki bağlılığın korunması genel usulü içeren bir ilke sayılır.
Altı: Aşağıda yer alan maddelere bütün âlim ve düşünürler uymak zorundadırlar:
1- Günümüz İslam toplumunun durumu göz önünde bulundurularak din kardeşliği için çabalamadı, hayır işlerinde ve takvada ortak hareket etmeli ve sorunlar karşısında tekbir safta direnmelidirler. Hakkı ve sabrı tavsiye etmeli, tefrikadan uzaklaşmalı ve Müslümanların gevşeyip zaafını oluşturacak her türlü şeylerden kaçınmalıdırlar. Keza Resulü Ekrem (s.a.a)’in asrının şart ve durumuna yakınlaşmak için gayret göstermelidir.
2- İslam mezhep imamlarının davranışlarını örnek almak ve bunları günümüz mezhepleri mensupları arasında yaygınlaştırmak.
3- Hali hazırda bazı mezhepler arasında var olan birliği, Müslümanların ve diğer İslam mezheplerinin tamamına yaymak ve içtihat kanunlarına dayalı mezhebi ihtilafların tüm Müslümanlar tarafından kabul edilmesini sağlayarak içtihadın kanuni olduğunu kabul etmek.
Yedi: İslam’ın uyandırıcı hareketini güçlendirip derinleştirerek bu hareketi yönlendirmeleri, İslam mezhepleri mensupları arasında yakınlaşmayı temin etmeleri ve Müslümanları birbirlerine aşina kılmaları âlim ve düşünürlerin sorumluluğu altındadır. Aynı şekilde âlim ve düşünürlerin, dini ülfeti gerçekleştirmeleri ve sabit temellere ve İslami ortak değerlere dayalı İslam kardeşliğini tekit etmeleri gerekir.
Yakınlaştırmanın Temelleri
Sekiz: İslam mezheplerini yakınlaştırmak, İslam mezhepleri tabilerinin tüm yaşamlarını içine alır. İtikat, fıkıh, ahlak, kültür ve tarih de bu kapsamdadır.
Genel Programlar
Dokuz: Yukarıdaki maddelere ek olarak yakınlaşma ve vahdetin gerçekleşmesi için aşağıda zikredilen programlar zorunludur:
1- Müslümanların ortak kanaatte oldukları konularda birlikte çalışmanın zorunluluğu.
2- Allah kelimesinin yüceltilmesi doğrultusunda maddi ve manevi tüm güçleri seferber etmek ve en sağlam ve sarsılmaz saadet yolu unvanıyla İslam’ı icra etmek.
3- İslam düşmanları karşısında özellikle Afganistan, Irak… gibi İslam ümmetinin önem gösterdiği konularda ortak ve tek bir tavır takınmanın gerekliliği.
4- Müslümanların birbirlerini kâfir, fasık ve bid’at ehli suçlamalarından kaçınmanın zorunluluğu. İslami kaynaklar dairesi içinde içtihadın meşruiyetini kabul eden biz Müslümanlar, bu ilkeye tabi olmanın gerekliliğini de kabul etmeliyiz. Her ne kadar başkalarının içtihadi görüşü bizce yanlış olsa da bundan dolayı ihtilaflar konusundaki kendi hükmümüzü iman ve küfür derecesinden doğru ya da yanlış derecesine indirgemeliyiz. Nitekim başkalarının söz ya da seçimleri bize göre din ilkelerini inkârı anlamına gelse de onlar böyle bir gerekliliği kabul etmeyebilirler.
5- İslam’da içtihat çokluğunu kabul etmenin doğal bir sonucu olarak ihtilaflara saygıyla yaklaşılması gerekir.
6- Başkalarının mukaddesatına saygısızlık yapmamak: Diğer dinlerin karşısında sabrı tavsiye edip, onların fikri ve itikadi batıl mukaddesatına saygısızlık gösterilmesini istemeyen İslam; doğal olarak Müslümanlar arasındaki ilişkilerde de İslam mezhepleri mensuplarının mukaddesatına saygısızlıktan kaçınılmasını, Allah Resulünün (s.a.a) tertemiz Ehl-i Beyt (a.s)’ine ve dosdoğru sahabelerine saygı duyulmasını temel esas olarak kararlaştırmıştır.
7- Hükümetler ve kuruluşlar fertlerin zaafiyet ve ihtiyaçlarından kötü yönde faydalanarak her hangi bir mezhebi zorla ona dayatmamalıdır. Aksine zikredilen ilke gereğince muteber İslam mezheplerini resmi olarak tanımaları ve bu mezhep mensuplarına karşı diğer vatandaşlarına gösterdiği muameleyi göstermeleri gerekir.
8- Şahsi hükümlere amel etmede özgürlük: Şahsi durumlarla ilgili meselelerde İslam mezhepleri mensupları kendi mezheplerinde kararlaştırılmış hususlara tabidirler. Ancak ülkenin genel düzeniyle alakalı konularda herkes bulunduğu ülkenin kanunlarına uygun amel eder.
9- Kur’an-ı Kerim Müslümanları birbirleriyle münakaşa etmeksizin mantıki konuşmaya davet etmiş ve onları hakkı bulmaya yönlendirmiştir. Dolayısıyla Müslümanların kendi iç ihtilaflarını bırakarak yapıcı ve konuşma ahlakına riayet ederek amel etmeleri gerekir. Bununla birlikte yaşamlarında ameli olarak yakınlaşmalı ve birlikteli için daha da şeffaf olmaya önem vermeleri gerekir.
10- Bizler Müslümanlar arasındaki tarihi, itikadi ve fıkhi boyutlar taşıyan ihtilafların konuşma ve araştırma yolunun kapanmasını istemiyoruz. Lakin bu tür araştırmaların uzmanlar tarafından ve kardeşlik ruhuna dayanarak ve objektif olarak gerçekleşmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun için itikadi, fıkhi ve tarihi meselelerin konuşulacağı özel merkezlerin yapılması uygun bir hareket olacaktır.
11- İslami vahdet fıkhı, ihtilafın adabı, hedef içeren münazara ve fıkıh, kelam, konulu ve uygulamalı tefsir gibi konuların saygıya dayalı ve küçük meselelere takılmaksızın ilim havzaları ve bir takım merkezlerde eğitimi sağlanmalıdır.
12- Kitap ve sünnete dayalı eğitim mekteplerinin ihya edilmesi ve bunlardan ifrati maddi eğilimlerin azaltılması ve İslam’ın usulünden habersiz olarak yeni türeyen aldatıcı eğilimlerin önünün alınması doğrultusunda istifade edilmesi gerekir.
13- Mezhep âlimlerinin ilmi vesileleri kullanarak görüşmeler vesilesiyle mezheplerin itikadi, fıkhi ve Eğitici bakışlarının düzeltilmesi amacıyla yüksek düzeyde ilmi ve genel seminer ve konferanslar düzenlemeleri gerekir. Keza farklı yöntemler unvanıyla İslam’ın uygulanabilirliğini ve mezhepler arası ihtilafların çelişki olmayıp tekâmül olduğunu göstermeleri gerekir. Aynı şekilde tanımanın gereksinimleri ve her mezhebin ayrıcalıklarını belirtmekle beraber her mezhebin edebiyatı ile aşina olmaları ve orta bir yol tutmaya özen göstermeleri gerekir.
14- Kitap ve sünnetle çelişen ifrati fıkirsel eğilim ve mekteplerle mücadele edilmelidir. İslam’da ifrat caiz olmadığı gibi tefrit ve şüpheli davetler de doğru değildir. Önceki maddelerde zikredilen kanunları batıl mektep ve eğilimler karşısında İslam’ın hakkının eda edilmesi gerekir.
15- İtikadi ve fıkhi mezhep mensuplarının günahsız fertlerin öldürülmesi, ferdin haysiyet ve şerefine tecavüz edilmesi, sermayelerin yok edilmesi… gibi mürtekip oldukları yanlışlıklar karşısında lakayt kalınmamalıdır. Aynı şekilde Müslümanlar arasında hassasiyet yaratacak ve hiçbir şer’i delil olmaksızın Müslümanların küfür ve delaletle suçlanmasına vesile olacak her yolun kapatılması zorunludur. Büyük günahlardan sayılan ve Müslümanların dağılmasına vesile olan tahrik edici tüm faaliyetlerin engellenmesi gerekir.
16- Allah’ın Kitabını ve Peygamber’in sünnetini tanıyan, fıkıh, usul ve içtihatla alakalı ilimlerde uzmanlaşan, şer’i hükümleri İslam’ın temel kaynaklarından çıkarma gücüne sahip olan ve aynı şekilde halkın içinde bulunduğu şart ve konumları ve zamanın gereksinimlerini bilen kimseler yalnızca fetva verebilirler.