İmam Ali Rıza (a.s)
Rıza lakabıyla tanınan Hz. İmam Ali b. Musa (a.s), yedinci imamın oğludur. (En meşhur rivayete göre) hicretin 148. yılında dünyaya geldi ve 203. yılında da irtihal etti.[1]
Sekizinci imam, değerli babası vefat ettikten sonra Allah'ın emri ve önceki imamların tanıtmasıyla imamet makamına ulaştı. İmamet süresinin bir kısmını Abbasi halifesi Harun'un zamanında yaşadı. Daha sonra bir müddet, onun oğlu Emin ve bir başka bölümünü oğlu Me'mun'un zamanında geçirdi.
Me'mun babasından sonra kardeşi Emin'le anlaşamadı ve bu, bir çok kanlı savaşlara yol açtı. Sonunda Emin öldürülerek Me'mun hilafet kürsüsüne oturdu.[2]
Bu zamana kadar Abbas oğulları halifelerinin siyaseti, Şii seyyidlere karşı baskı ve kanlı bir siyaset izlemekti. Gittikçe de bu baskı fazlalaşıyordu. Bazen Şiiler kıyam edip kanlı savaşlar meydana getiriyorlardı ve bunlar hilafet kuruluşunu zor duruma düşürüyordu.
Ehl-i Beyt'ten olan Şia İmamları ve rehberleri kıyam edenlerle işbirliği kurup onlara katılmadılarsa da toplumun çoğunluğunu oluşturan Şii halk, imamlara, itaati farz bilip, onları Peygamberin gerçek halifeleri olarak tanıyorlardı. Kisra ve Kayser saraylarını andıran ve bir takım fasit kişiler tarafından yönetilen hilafet idaresini de İslami ve kendi imamlarına yakışır bilmiyorlardı. Bu ortamın devam etmesi hilafet için büyük tehlike sayılıyor ve onu şiddetle tehdit ediyordu.
Me'mun, önceki halifelerin yetmiş yıllık sorunları çözemediği eski siyasetlerini bırakıp yeni bir siyasetle bu kıyamları yatıştırmayı düşündü. Yeni siyaset, sekizinci imama veliahtlığı vererek tüm zorluklarını halletmeye çalışmasıydı. Çünkü Şii seyitler de hilafette yer alınca artık kıyam etmezlerdi. Diğer taraftan Şia kendi imamını da, kirli ve pis bildikleri kişiler tarafından yönetilen hilafet idaresine bulaşmış görseler, onlar hakkında sahip oldukları manevi inançlarını yitirir ve mezhebi kuruluşları parçalanır ve böylelikle hilafet tehlikeden kurtulmuş olurdu.[3]
Bu maksatlara ulaşıldıktan sonra da, imamı yok etmekte hiçbir sakınca olmazdı. Me'mun bu maksatlarını gerçekleştirebilmek için imamı Medine'den Merv'e getirtti. İmamı huzuruna çağırıp ilk olarak hilafeti, daha sonra veliahtlığını imama önerdi. Hazret mazeret getirerek kabul etmedi. Fakat çeşitli yollara baş vurarak kabul ettirdiler. İmam (a.s) memleket işlerine, atama ve azletme olaylarına karışmamak şartıyla veliahtlığı kabul etti.[4]
Bu vakıa Hicretin 200. yılında meydana geldi. Fakat çok geçmeden Memun, Şia'nın hızla ilerlemesinden, imama karşı sevgilerin çoğalmasından, milletin hatta kendi ordusundan ve devlet adamlarından bile imama yönelmelerinden bu siyasetin de yanlış olduğunu anladı ve çare aramaya koyuldu. Çareyi imamı zehirleyerek şehit etmekte buldu.
İmam (a.s), şehit olduktan sonra İran'ın şimdi Meşhed denilen Tus şehrinde defnedildi.
Memun, akli ilimlerin Arapça'ya tercüme olmasına çok özen gösteriyordu. İlmi meclisler düzenleyerek çeşitli din ve mezheplere mensup alimlerin tartışmalarını sağlıyordu. Sekizinci İmam da bu toplantılara katılarak çeşitli din ve mezhep alimleriyle tartışıyor ve mübahasa ediyordu. Bu tartışmalar, Şia'nın hadis kitaplarında kayıtlıdır.[5]
[1]- Usul-u Kafi, c.1, s.486. İrşad-ı Müfid, s.284-296. Delail-ul İmame, s.175-177. Fusul-ul Mühimme, s.225-246. Yakubi Tarihi, c.3, s.188.
[2]- Usul-u Kafi, c.1, s.488. Fusul-ul Mühimme, s.237.
[3]- Delail-ül İmame, s.197. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.363.
[4]- Usul-u Kafi, c.1, s.489. İrşad-ı Müfid, S 290. Fusul-ul Mühimme, s.237. Tezkiret-ul Havas, s.352. Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.363.
[5]- Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c.4, s.351. Ahmed b. Ali b. Ebu Talib Tabersi'nin "İhticac" kitabı, Necef baskısı, yıl 1385 H, c.2, s.170-237.
Hİkmet, öğüt, zühd, ve takva hakkındaki Buyrukları
- Mü’min, kendisinde üç haslet olmadıkça mü’min olmaz: Rabbinden bir sünnet, Peygamber’inden bir sünnet ve imamından bir sünnet. Rabbinden olan sünnet, sırrı gizlemektir. Peygamber’inden olan sünnet, halkla iyi geçinmektir. İmamından olan sünnet de sıkıntı ve zorluklarda sabırlı olmaktır.
- Nimet sahibi olan kimse, ailesine rahat bir geçim sağlamalıdır.
- İbadet, çok (mustahap) namaz kılmak ve çok (mustahap) oruç tutmak değil; ibadet, Allah'ın işleri hakkında çok düşünmektir. (Çünkü ancak bu yolla insan Allah’a iyice tanıyabilir ve ihlasla ona ibadet eder.)
- Peygamberlerin sıfatlarından biri de temizliktir.
- Üç şey paygamberlerin sünnetindendir: Güzel koku kullanmak, bedendeki kılları kesmek ve çok cima yapmak.[61]
- Emin, sana hıyanet etmemiş, sen haine güvenmişsin. (Bu söz, emaneti zayi edilen bir kimse için söylenmiştir. Maksat, emin insanlara su-i zanda bulunmamak ve herkesi de emin saymamak gerektiğini açıklamaktır.)
- Allah bir işi irade ettiği zaman kulların aklını alır; böylece emrini gerçekleştirir, iradesi yerini bulur. Emrini gerçekleştirdikten sonra herkese aklını geri verir. O zaman "Bu (olay) nasıl oldu ve nerden ortaya çıktı?" diye şaşırırlar.
- Susmak, hikmet kapılarından bir kapıdır. Susmak, (boş yere konuşmamak), muhabbet kazandırdığı gibi her hayrın da kılavuzudur.
- Boş işler, boş sözleri gerektirir.
- Büyük kardeş baba yerindedir.
-"Adi insan kimdir?" diye sorduklarında İmam: "Sahip olduğu şey, kendisini Allah’tan alıkoyan (gafil eden) kimsedir." buyurdular.
- İmam aleyhi's-selam yazının üzerine (onu kurutmak için) toprak serpip; "(Bunun) sakıncası yoktur." buyuruyordu. Bir şeyleri not etmek istediğinde de: "Bismillahirrahmanirrahim, inşaallah hatırlarım." yazıp sonra dilediği şeyi yazardı.
- Sözünü ettiğin kimse hazırsa künyesini, hazır değilse ismini zikret.
- Herkesin dostu onun aklıdır; düşmanı ise cehaletidir.
- İnsanlara muhabbet beslemek aklın yarısıdır.
- Allah dedikoduyu, malı zayi etmeyi ve her şey için insanlara ağız açmayı sevmez.
- Müslümanda on haslet olmadıkça aklı kemale ermez: "İyiliği umulmalı, kötülüğünden emin olunmalı, başkalarının az iyiliğini çok görmeli, kendisinin çok hayrını az saymalı, ihtiyacı olanların müracaatından bıkmamalı, ömür boyu ilim talep etmekten yorulmamalı, Allah yolunda fakir olmayı zengin olmaya tercih etmeli, Allah yolunda aşağı olmayı düşmanların içerisinde aziz olmaktan üstün bilmeli, tanınmamayı meşhur olmaya üstün tutmalı, onuncusu ve en önemlisi olan ise ilk karşılaştığı herkesi kendisinden daha iyi ve daha takvalı bilmesidir.
İnsanlar iki kısımdır: Kendisinden daha iyi ve takvalı olan; ve kendisinden daha kötü ve daha aşağı olan. (Nazarında) Kendisinden daha kötü ve daha aşağı olan biriyle karşılaştığında şöyle demelidir: "Belki onun iyiliği gizlidedir ve bu onun yararınadır. Benim iyiliğim ise açıktadır; bu da benim zararımadır." Ama kendi-sinden daha hayırlı ve daha takvalı birini gördüğünde de, ona ulaşmak için karşısında tevazu etmelidir. Bunu yaparsa makamı yücelir, iyilikleri temiz olur, ismi iyi anılır ve zamanının efendisi olur.
- Bir adam, "Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona yeter." ayetinin manasını İmam’a sordu; İmam şöyle buyurdular: "Tevekkülün dereceleri vardır. Bir derecesi; bütün işlerinde O'na güvenmen, O’nun tüm işlerine razı olman, hiçbir hayır ve hiçbir hususta senin hakkında kusur (haksızlık) etmediğini ve hükmün de O'nun elinde olduğunu bilmendir. Öyleyse O’na tevekkül et ve işleri O'na bırak. Diğer bir derecesi de; ilminin kuşatmadığı gayb-ı ilahi'ye iman etmendir; o gaybın ilmini Allah'a ve O'nun eminlerine bırakman, gayb ve gayb olmayan her şeyde Allah'a güvenmendir."
- Ahmed ibn-i Necm; "Ameli batıl eden bencillik nedir?" diye sorduğunda İmam aleyhi's-selam şöyle buyurdu: "Bencilliğin dereceleri vardır: Bazen bencillik insanın kötü amelini onun için süsler, insan onu iyi görür, ondan hoşlanır ve iyi bir iş yaptığını zanneder. Bazen de insan Rabbine iman eder ve bununla Allah'a minnette bulunur. Oysa imanı için de Allah'a minnet borçludur.
- Fazl şöyle diyor; İmam Rıza aleyhi's-selam’a: "Yunus ibn-i Abdurrahman, marifetin (Allah'ı tanımanın) iktisabi olduğuna (kazanıldığına) inanıyor." dediğimde; şöyle buyurdular: "Hayır, o hata etmiştir. Allah, marifeti dilediğine verir. Bunu bazılarında sabit kılar, bazılarında ise emanet bırakır. Sabit kılınan, Allah'ın asla geri almıyacağı şeydir. Emanet verilen şey de insana verilip sonradan geri alınan şeydir.
- Safvan ibn-i Yahya şöyle diyor: Hz.Rıza aleyhi's-selam’dan "Kulların marifet (Allah’ı tanıma) konusunda herhangi bir rolü var mı?" diye sorduğumda İmam: "Hayır, yoktur." buyurdular. Marifet hususunda sevapları var mı? dediğimde de: "Evet, vardır. Allah onlara, hem marifet vermiş, hem de doğruyu [62] ihsan etmiştir." buyurdular.
- Fuzayl ibn-i Yesar şöyle diyor: Hz. Rıza aleyhi's-selam’dan, "Kulların fiilleri mahluk mu, değil mi?" diye sordum; Hz. Rıza aleyhi's-selam: "Allah'a andolsun ki, onlar mahluktur." buyurdular. -İmam Hazretleri’nin fiillerin mahluk olmasından maksadı takdiri yaratılıştır, yoksa tekvini değil.- Daha sonra şöyle buyurdular: "İman, İslam’dan bir derece üstündür, takva da imandan bir derece üstündür, insanlara yakinden daha üstün bir şey de verilmemiştir."
- "Kulların en seçkini kimlerdir?" diye sorduklarında: "Kulların en iyisi, iyi iş yaptığında hoşnut olan, kötü iş yaptığında mağfiret dileyen, kendisine bir nimet verildiğinde şükreden, sıkıntıya düştüğünde sabreden ve sinirlendiğinde de affeden kimsedir." buyurdular.
- "Tevekkülün haddi nedir?" diye sorduklarında: "Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmamaktır." buyurdular.
- Evlenirken yemek vermek sünnettir.
- İmanın dört rüknü vardır: Allah'a tevekkül etmek, Allah'ın kazasına rıza göstermek, Allah'ın emrine teslim olmak ve işleri Allah'a bırakmak. Salih kul (Mü’min-i Âl-i Fir’avun) şöyle dedi: "Ben işimi Allah'a bırakıyorum... (Bunun üzerine) Allah onların düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu."[63]
- Bir yudum suyla bile olsa sıla-ı rahimde bulun. En iyi sıla-i rahim, akrabaya eziyet etmemektir. Allah Teâla kitabında şöyle buyurmuştur: "Sadakalarınızı minnet ve eziyet ederek batıl etmeyin."[64]
- Hilim (olgunluk) ve ilim, derin anlayışın nişanelerindendir. Susmak, hikmet kapılarından bir kapıdır. Susmak (boş yere konuşmamak) muhabbet kazandırdığı gibi her hayrın da kılavuzudur.
- Ailesini geçindirmek için rızık peşinde olan kimsenin mükâfatı, Allah yolunda cihat eden kimsenin mükâfatından daha fazladır.
- İmam hazretlerine: "Nasıl sabahladınız?" dediklerinde şöyle buyurdular: Yakınlaşan bir ecel, (azalan bir ömür) ve korunan bir amelle sabahladım; ölüm yanıbaşımızda beklemekte; ateş arkamızda durmakta ve bize ne yapılacağını da bilmiyoruz.
- Asaletinde güvenilirlik, tabiatında kerem, ahlakında sebat, nefsinde şeref ve kalbinde Allah korkusu bulunmayan kimseden, dünya ve ahiret işlerinden hiçbiri için hayır bekleme.
- Karşı karşıya gelen iki gruptan, ancak affı çok olan grup (Allah tarafından) yardım görür (zafere kavuşur).
- Cömert, yemeğini yesinler diye halkın yemeğini yer. Ama cimri, yemeğini yemesinler diye halkın yemeğini yemez.
- Biz tıpkı Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih gibi verdiği sözü yerine getirmeyi kendisi için borç bilen bir Ehl-i Beytiz.
- Öyle bir gün gelir ki, afiyet (rahatlık) on cüz' olur: Dokuz cüz'ü insanlardan uzaklaşmakla ve bir cüz'ü de susmakla sağlanır.
- Muammer ibn-i Hallad İmam aleyhi's-selam’a: "Allah ferecinizi (kurtuluşunuzu) yakın eylesin." dediğinde buyurdular ki: "Ey Muammer, bu ferec sizin kendi ferecinizdir. Bana gelince, Allah'a andolsun ki, o benim için, içinde bir avuç kavut bulunan ağzı mühürlü dağarcıktan başka bir şey değildir.
- Güçsüze yardım etmek en iyi sadakadır.
- Kulda şu üç haslet olmadıkça imanın hakikatinin kemaline erişemez: "Dinde derin anlayış sahibi olmak, geçimini güzel bir şekilde ayarlamak ve musibetlere karşı sabırlı olmak."
- İmam aleyhi's-selam Ebu Haşim Davud ibn-i Kasım-ı Caferi'ye şöyle buyurdular: "Ey Davud, bizim Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih’den dolayı sizin üzerinizde hakkımız vardır; sizin de bizim üzerimizde hakkınız vardır. Bizim hakkımızı bilenin hakkı (bize) farz olur. Bizim hakkımızı bilmeyenin üzerimizde hakkı olmaz.
- Bir gün İmam aleyhi's-selam, Me'mun’un meclisine geldiğinde Zürriyaseteyn (Me'mun’un şii veziri) de mecliste hazır bulunuyordu. Gece ve gündüz ile bunların hangisinin daha önce yaratıldığı hakkında söz açıldı. Zürriyaseteyn, bu meseleyi İmam aleyhi's-selam’a sordu; İmam aleyhi's-selam da: "Cevabı Allah'ın kitabından mı vereyim, yoksa senin bildiğin muhasebe yoluyla mı?" buyurdular. Zürriyaseteyn; "İlk önce muhasebe yoluyla cevap vermenizi istiyorum." dedi. Bunun üzerine İmamaleyhi's-selam şöyle buyurdular: "Siz dünyanın Tali'inin[65] yengeç olduğunu ve yıldızların da en yüksek derecede olduğunu söylemiyor musunuz?"
Zürriyaseteyn; "Evet, öyle söylüyoruz." dedi. İmam aleyhi's-selam buyurdular ki: "Buna göre, Zühal (Saturn gezegeni), Terazi burcunda, Müşteri (Jupiter) Yengeç’te, Merih Oğlak’ta, Venüs Balık’ta, Ay Boğa’da, Güneş de göğün ortasında olup Koç burcunda olduğunda, o zaman ancak gündüz olur." Zürriyaseteyn: "Evet, öyledir." dedi ve, "Şimdi de Allah’ın Kitabından cevap verin" dedi. İmamaleyhi's-selam buyurdular ki, Allah'ın kitabından olan delil de şu ayettir: "Ne Güneş’in, Ay’a erişip yetişmesi yaraşır, ne de gece gündüzden öne geçer"[66] Yani gündüz geceden öncedir.
- Ali ibn-i Şuayb şöyle diyor: Hz. İmamRıza aleyhi's-selam’ın huzuruna vardığımda Hazret: "Ey Ali, yaşantısı herkesten daha güzel olan kimdir?" diye sordular. Ben de: "Efendim, siz daha iyi bilirsiniz" dedim. İmam aleyhi's-selam: "Ey Ali, (yaşantısı herkesten daha güzel olan) başkasının yaşantısını kendi yaşantısı sayesinde güzel eden kimsedir." buyurdular. İmam aleyhi's-selam: "Ey Ali, yaşantısı herkesten daha kötü olan kimdir?" sorduklarında da yine "siz daha iyi bilirsiniz" dedim. İmam aleyhi's-selam: "Yaşantısı herkesten daha kötü olan, kendi yaşantısı sayesinde bir başkasını barındırmayan kimsedir." buyurdular. Daha sonra İmam aleyhi's-selam şöyle buyurdular: "Ey Ali, nimetlerin kadrini bilin (onların şükrünü yerine getirin). Çünkü nimetlerin kadri bilinmezse, kaçarlar; kaçtılar mı da bir daha geri dönmezler. Ey Ali, insanların en kötüsü, yardımını (halkdan) esirgeyen, (sofrasına kimseyi davet etmeyip) yalnız yemek yiyen ve kölesine kırbaç vuran kimsedir."
- Bir adam, Fıtır bayramı günü İmamaleyhi's-selam'a: "Ben bugün hurma ve Hz. Hüseyin'in mezarının toprağıyla iftar ettim." dediğinde İmam aleyhi's-selam: "Sünnet ve bereketi cemetmişsin." buyurdular.
- İmam aleyhi's-selam Ebu Haşim-i Caferi'ye şöyle buyurdular: "Ey Ebu Haşim, akıl Allah’ın bir armağanıdır. Edep zahmetle elde edilen bir şeydir; zahmetine katlanan onu elde eder. Ama zahmet ve zorluğa katlanarak akıl elde etmeye çalışan, ancak cehaletini artırır.
- Ahmed ibn-i Ömer ve Hüseyn ibn-i Yezid şöyle derler: İmam Rızaaleyhi's-selam’ın huzuruna varıp İmam’a: "Biz nimet ve refah içindeydik, fakat şimdi durumumuz biraz fark etmiştir; dua edin Allah önceki nimet ve refahımızı geri çevirsin." dedik. İmam aleyhi's-selam şöyle buyurdular: "Ne istiyorsunuz? Padişah olmak mı istiyorsunuz? Tutmuş olduğunuz yolun (Şia mezhebinin) dışında başka bir yolda olup da Tahir (Me'mun’un ordu komutanı) ve Herseme (ordunun ünlü subayı) gibi olmak mı sizi memnun eder?" Ben: "Hayır, Allah'a andolsun ki, bu mezhebin dışında olup da dünya ve dünyada olan bütün servet, altın ve gümüşlerin benim olması, asla beni mutlu etmez" dedim. İmam buyurdular ki, Allah Teâla şöyle buyuruyor: "Ey Davud ailesi, şükredin; kullarımdan şükretmekte olanlar azdır."[67] Allah'a iyi zanda bulunun. Kim Allah'a iyi zanda bulunursa, Allah onun zannına göre ona karşı muamelede bulunur. Kim az rızka razı olursa, Allah da onun az amelini kabul buyurur. Kim helal olan az mala razı olursa, geçim masrafı azalır, ailesi refaha kavuşur, Allah dünyanın derdini de, dermanını da ona öğretir ve onu dünyadan salim olarak esenlik yurduna götürür.
- İbn-i Sikkit [68]: "Bu gün insanlara hüccet nedir?" diye sordu; İmam: "Akıldır'' diye buyurdu. Çünkü insan onunla Allah'a isnat edilen doğruyu anlayıp tasdik eder; Allah'a isnat edilen yalanı anlayıp tekzip eder." İbn-i Sikkit: "Evet Allah'a andolsun ki cevap işte budur." dedi.
- Kişi, kişinin elini öpmemelidir. Çünkü bu amel ona tapmak gibidir.
- Anne ağzından, kız kardeş yanağından, İmam da iki gözü arasından öpülür.
- Cimrinin rahatlığı, kıskancın lezzeti, çabuk usananın vefası ve yalancının da yiğitliği olmaz.
DİP NOTLAR:
[61]- Bunun önemi insanın şehvet vasıtasıyla duçar olduğu günahları önlemektir.
[62] - Hadisin metninde "doğru" anlamına gelen "savap" kelimesi geçmişse de soruya uyumlu olarak aslında "sevap" olduğu ve nakilde hata yapıldığı muhtemeldir. Bu ihtimale göre şöyle tercüme edilmelidir: "Allah onlara, hem marifet vermiş, hem de sevap ihsan etmiştir."
[63]- Mü’min/44,45.
[64]- Bakara/264.
[65]- Tali, eski astronomi ilmine göre herhangi bir şeyin talii, o şeyle ilgili farzedilen belirli bir zamanda doğu ufkuna rastlayan Burçlar Dairesi’nin bir bölümüne denir.
[66]- Yâsin/40.