İmam Muhammed Bâkır (a.s), bütün hayatı boyunca Medine’de kalarak ilmiyle Müslüman ümmeti aydınlattı. Resulullah’ın (s.a.a) tohumlarını ektiği, İmam Ali’nin (a.s), sonra İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (üzerlerine selâm olsun) terbiye ettiği, onlardan sonra da babası Ali b. Hüseyin’in (a.s) beslediği salih Müslümanlardan oluşan cemaatin işlerini idare ederek rehberlik işlevini kusursuz bir şekilde yerine getirdi; bu cemaatin tekâmülünün, olgunluğunun ve yüceliğinin sebeplerini hazırladı.
İmam Bâkır (a.s) doğumundan şehit edildiği güne kadar Emevîlerden zulüm gördü. Bundan sadece Ömer b. Abdulaziz’in yaklaşık iki buçuk yıl süren kısa halifelik dönemini istisna tutabiliriz.
Emevî zulmünün en şiddetli devirlerine tanık oldu. Aynı zamanda bu azgın cahiliye akımının tarih sahnesinden silinmenin eşiğine geldiğini de gördü. Bütün bu zulümler yaşanırken onun gibi yüksek bilinç, azametli şahsiyet ve kemal düzeyinde bir önder nice acıları yutkunmak zorunda kaldı.
Bu olumsuzluklara rağmen çok sayıda fakih, âlim ve müfessir de yetiştirebildi. İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden Müslümanlar onun yanına akın ediyordu. Onun üstünlüğü konusunda eşi görülmemiş bir ittifak vardı.
İmam Bâkır (a.s), İslâm dünyasında yaşanan gelişmelerden kopuk bir hayat yaşamıyordu. Aksine kitleleri bilinçlendirme amacına yönelik aktif bir faaliyet yürüttü, halkın vicdanını harekete geçirmek için yoğun bir faaliyet içinde oldu. Ümmetin düzeyini yükseltmek, eski saygınlığını yeniden diriltmek için çaba gösterdi; bu uğurda malını harcadı, tıpkı saygı değer ataları ve büyük ecdadı gibi manevî bağışlarını esirgemedi. Sadece takva, sabır ve ihlâs bakımından örnek olmakla yetinmedi. Kendi döneminde yaşayan nesil için ve gelecekteki bütün nesiller için her yönden görkemli bir örnek oldu.
Doğduğu gün, cihat ettiği gün, şehit edildiği gün ve tekrar diriltileceği gün selâm olsun O’na!