Cabir b.Yezd'i Cufi şöyle rivayet ediyor: "Hz. Muhammed Bagır aleyhi selam’a arz ettim: Hamd ve övgü sizlerin marifetinizi ve faziletinizi bana minnet ederek ilham buyurana, sizin emirlerinize itaat etmeye tevfik verene, sizin dostlarınızla dost ve düşmanlarınızla düşman olmamı nasip eden Allah’a olsun.
İmam buyurdular: Ey Cabir! Acaba marifetin ne olduğunu biliyormusun?
Marifetin yedi merhelesi vardır:
1- Tevhidin isbatı
2- Mea’niyi tanımak (Maanayı tanımak)
3- Babları tanımak (kapıları tanımak)
4- İnsanları tanımak
5- Rükunları tanımak
6- Kavimin üstünleri ve reisleri olan nukabaları tanımak
7- Nucebaları tanımak (Temiz topraktan gelme, nasabi sahih ve asilleri tanımak)
Allah’u taala şöyle buyurur: (De ki: Deniz mürekkep olsa tükenir,yazılamaz Rabbimin sözleri ,hatta o deniz kadar bir deniz daha eklense gene tükenir,yazılamaz.-Kehf süresi 109 ayet)
Ve başka bir yerde yine buyurur: (Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa hepsi kalem, deniz de mürekkep olsa ve bundan sonra da yedi deniz daha mürekkep olup o denize katılsa yine Allah’ın sözleri yazılıp tükenmez;şüphe yok ki Allah , üstündür ,hüküm ve hikmet sahibidir.- Lokman/27)
Daha sonra İmam buyurdular: Ey Cabir! Tevhidin isbatı; ezeli ve başlangıcı olmayan, gözlerden kayıp olan ve gözleri gören, latif eşyaları yaratıp hepsine agah olan Allah’ı tanımak öyle bir sırdır ki, O bilinmeyen kayıptır nasıl ki kendiside özünü böyle vasfetmiştir.
Ama Mea’niy; Bil ki biz tevhidin mea’ni (manası) ve mazharlarıyız halkın arasında, Allah-u Teala bizi zatının nurundan yarattı ve kullarının emrini bize bıraktı, biz onun emir ve izniyle istediğimiz (irade ettiğimiz) her şeyi yaparız, bizim isteğimiz her şey onun istediğinin ta kendisidir, bizim irademiz Allah’ın iradesidir, o bize bu makam ve mertebeyi vermiş ve bizleri seçerek memleketinin hüccetleri olarak karar kılmıştır.
Bizim faziletlerimizi veya sözümüzü inkar eden veyahut kabul etmeyen, hakikatta Allah’ı reddetmiş ve ilahinin ayet ve nişanelerini, onun peygamber ve resullerini inkar edip, kafir olmuş kimsedir.
Ey Cabir! Her kim Allah’ı bu sıhatlarla tanırsa; tevhidi isbat etmiştir, zira bu sıfatlar Kur-an’da zikredilenlerle mutabıktır, Ve bu Allah’ın buyruğudur ki: (Gözler O’nu göremez ,O ,gözleri görür,O’dur lütfu bol ve her şeyden haberdar.(En’am/103)
Ve buyurmuştur: (Odur yoktan var eden gökleri ve yeryüzünü,size kendi cinsinizden eşler halketmiştir,hayvanları da çifter çifter halketmiştir,bu süretle üretip çoğaltmadadır sizi,O’na hiçbir benzer yoktur ve O’dur gören duyan.- Şura/11)
Yine buyurmuştur: (Yaptığından sorulmaz O’na, fakat onlardır sorumlu olanlar,sorguya çekilenler. (Enbiya/23)
Cabir arz etti: Ey benim mevlam! Benimle aynı inancı paylaşan ve benimle bir olan insanlar ne kadar da azdırlar.
Buyurdular: Heyhat, heyhat, Acaba bu geniş yeryüzünde ne kadar yaverin olduğunu biliyor musun?
Arz etti: Ey Resulullah’ın evladı! Her şehirde yüz ila iki yüz arası, her ülkede bin ila iki bin arası ve bütün ülkelerde ve etrafta ise yüz bin kişiden fazla olduklarını zannediyorum.
Buyurdular: Ey Cabir! Zannettiğin şeyle muhalefet et ve fikrini yetersiz bil, senin düşündüğün şekilde değil belki senin düşündüğün kimselerin hepsi mukassır(fikir ve akide olarak kısır) olmakla beraber kendi fikir ve inançlarını kemale erdirmemiş nakıs kalmışlardır ve onlar senin ashabın veya seninle aynı inancı paylaşan kimseler değiller.
Cabir diyor: Arz ettim: Ey Resulullah’ın evladı! Mukassir (kemale ermemişler) olanlar kimlerdir?
Buyurdular: o kimseler ki onlar,Allah-u Teala vacip kıldığı halde İmam’ları tanımakta (imamların marifetle tanımakta)), Emri ve ruhu tanımaktan uzak olup tembellik edenlerdir.
Arz ettim: Ey Benim Mevlam! Ruhu tanımak nedir?
İmam buyurdular: Şunu derkedip tanımalıdır ki, Allah’ın ruhu mahsus kıldığı kimse hakikatte emrini ona bıraktığı kimsedir, onun izniyle yaratır ve öldürür, niyetlerde olanları ve kıyamete kadar olacak her şeyi bilir, Vu bunun sebebi , ruhun Allah’ın emrinden oluşu hatırınadır. Öyleyse Allah’ın bu ruhu mahsus kıldığı kimse kamil olduğu gibi her türlü azlık ve noksanlıktan beridir, istediği her şeyi onun izniyle yapar, dağudan batıyı bir anda ardında bırakır, gökyüzüne yükselir veya oradan yeryüzüne iner, istediği ve irade ettiği her şeyi yerine getirir.
Arz ettim: Ey benim mevlam! Ruhun beyan ve anlatımını ve onun Hz. Resulullah’a mahsus kılındığına dair delili Allah’ın kitabında görüp anlamak istiyorum.
Buyurdular: Bu ayeti kıraat et:
(Ve keza biz, emrimiz olan ruhu sana vahyettik, bundan önce ne kitabı ne de imanı bilmezdin, lakin onu nur karar kıldık, onunla insanları sıratel mustakime ( dosdoğru yola) hidayet ederiz. Şura/52 )
Ve buyurdular: (Allah’a ve ahiret gününe inanan bir topluluğu,Allah’ın ve Peygamberinin yoluna aykırı hareket edip onlara karşı gelen birisini sever bulamazsın ve isterse onlar,babaları yahut oğulları, yahut kardeşleri, yahut da aşiretlerinden olsun;onlar , öyle kişilerdir ki Allah, gönüllerine iman nasip ve mukadder etmiştir ve onları , kendisinden bir ruhla , imanla kuvvetlendirmiştir ve onları, kıyılarından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi olarak kalırlar; razı olmuştur Allah onlardan ve razı olmuşlardır onlar da O’ndan ; onlardır Allah’ın hizbi ; bilin ki şüphe yok Allah’ın hizbi (fırkası) felaha erenlerin (kurtulanların) ta kendisidir.- Mücadele/22)
Arz ettim: Benim işimde açıklık getirip müşkilimi hellettiğiniz ve beni Ruhu ve Emri tanımaya muvaffak kıldığınız gibi Allah’ta size açıklık versin.
Daha sonra arz ettim: Ey benim mevlam! Allah’ın selamı sizin üzerinize olsun, Bu söylediklerinize göre şiaların büyük bir çoğunluğu makassirdirler (kemale ermemişlerdir) ve dostlarımdan birinin dahi bu vasıflara sahip olmadıklarını biliyorum.
Buyurdular: Ey Cabir! Sen onlardan bu sıfatlara sahip olanları tanımamaktasın, ancak ben onlardan çok az bir grubun benim yanıma gelip selam vererk diğerlerinin heberdar dahi olmadığı sır ilimlerden sorup öğrendiklerini bilmekteyim.
Arz ettim: Filani ve arkadaşları inşallah bu gruptandırlar, yani sizin sırlarınıza aşinadırlar, zira onlardan sizin sırlarınızdan ve gizli ilimlerinizden birşeyler duydum, ben onların inançta kemale erdiklerini düşünmekteyim.
İmam aleyhisselam buyurdular: “Ey Cabir ! yarın onları davet et ve kendinle getir.”
Cabir diyor ki: Ertesi gün onlarıda alarak o hazretin huzuruna vardım, onlar İmam aleyhisselam’ın huzuruna varınca selam verip ihtiramda bulundular.
Hazret buyurdular: Ey Cabir! Bunlar senin kardeşlerindirler, ancak kemale ermelerine bir miktar daha var.
Daha sonra onlara dönerek buyurdular: Acaba sizler Allah’ın istediği her şeyi yapabileceğine, irade ettiği her şeye hüküm verebileceğine, hiç kimsenin onun hükmünü naks (eksiktir demeye) veya reddetmeye kadir olmadığına, yaptıklarından sorulmadığına ve insanların yaptıklarından sorulacağına inanıp itiraf ediyor musunuz?
Onlar arz ettiler: Elbette, sizin buyurduğunuz gibidir, Allah-u Teala istediği her şeye hükmeder ve yaptıklarından sorulmaz.
Ben arz ettim: Allah’a hamdolsun ki bunlar alimdirler ve marifetlerinde kemale ermişlerdir.
Hazret buyurdular: Ey Cabir! Bilmediğn şeyler hakkında aceleyle hüküm etme. Ben şaşkın bir halde kala kaldım.
Buyurdular: Onlardan sor bakalım acaba Ali bin Hüseyin as , oğlu Muhammed Bagır as’ın suretine (şekline dönüşebilir mi?) bürünebilir mi?
Ben onlardan sorduğumda cevap vermekten çekinerek sustular.
İmam buyurdular: Onlardan sor bakalım Muhammed Bagır as , babası Ali bin Hüseyin aleyhi selam’ın suretine bürünebilir mi?(şekline girebilir mi?)
Cabir diyor: Onlardan sorduğumda tekrar cevap vermekten çakindiler ve suskun kaldılar.
Sonra İmam aleyhisselam bana bakarak: Sana söylediğim ve bunların henüz kemale ermedikleri şey işte budur diye buyurdular.
Ben onlara dedim ki: Ne oldu? Neden İmam’ ınıza cevap vermiyorsunuz? Yine şekke dalıp cevap vermediler.
İmam aleyhisselam tekrar Cabir’e buyurdular: Bu sana söylediğim şeydir, bunların kemale ermesi için bir mertebeden daha geçmeleri gerekmektedir.
Sonra onlara: Ne oldu sizlere* neden konuşmuyorsunuz? Buyurdular. Onlar birbirlerine bakıp bir şeyler söyledikten sonra şöyle arz ettiler: Ey Resulullah’ın evladı! Bizler bilmemekteyiz, bize öğretin.
İmam Zeyn-el Abidin aleyhi selam oğlu İmam Muhammed Bagır aleyhi selam’a bakıp onlara şöyle sordu: Bu şahıs kimdir? Arz ettiler: Sizin evladınızdır.
Buyurdular: Ben kimim? Arz ettiler: Onun babası Ali Bin Hüseyin as’sınız.
Cabir diyor ki: Bu sorulardan sonra İmam Zeynelabidin as bazı kelimeler söyledi ki biz ne olduğunu anlamadık, aniden imam Zeynelabidin aleyhi selam’ın oğlu Muhemmed Bagır aleyhi selam ve Hz. İmam Muhammed Bagır aleyhi selam’ın babası İmam Zeynelabidin aleyhi selam şekline dönüştüklerini gördük. Bunu gören onlar şaşkınlık içinde “La ilahe illallah” dediler.
İmam Zeynelabidin aleyhisselam buyurdular: Allah’ın kudretine şaşırmayın, Ben Muhammed’im ve Muhammed ben dir.
Muhammed bin Ali İmam Bagır aleyhi selam’ da buyurdular: Ey grup! Allah’ın emrinden şaşırmayın, ben Ali’yim ve Ali ben’dir. Bizim hepimiz aynıyız ve biriz, biz bir nurdan yaratıldık, bizim ruhumuz Allah’ın emrinden ve emir alemindendir. Bizim birincimiz Muhammed, ortancımız Muhammed ve Sonuncumuz Muhammed’tir. Bizim hepimiz Muhammed’iz. Aramızda fark koymayın.
Cabir diyor: Bu kelimeleri İmam as dan işitince hepsi yüzleri üstüne secdeye kapandılar ve dediler ki : Bizler sizin velayetinize ve sizin gizli emrinize iman getirdik ve sizin ayrıcalıklarınıza (gizli makamlarınıza ve bütün özelliklerinize) ikrar ediyoruz.
İmam Seccad aleyhi selam buyurdular: Ey Grup! Başınızı secdeden kaldırın, sizler şimdi arif, doğru ve agah (kurtuluş ehli) oldunuz, şimdi kemale erdiniz. Sizi Allah’a ant veriyorum ki; Benden ve oğlum Muhammed’den gördüklerinizi bu makam ve mertebeye varmamış veya bu makama varmak için çalışmayan, zaafa doğru sürüklenen kişilere , belki tembellik edip kendilerini zayıflık ve aşağıya çekenlerden saklayın ve onlara anlatmayın zira onlar sizi tekzib edip yalanlayacaklardır.
Dediler: Söylediklerinizi işittik ve itaat edeceğiz.
Buyurdular: Sizler ki bu gün kemale erdiniz şimdi gidebilirsiniz, ve onlar geri döndüler.
Cabir diyor: Arz ettim: Ey benim mevlam! Eğer birisi sizi beyan ettiğiniz bu şekilde tanımaz, fakat, dostunuzla dost, düşmanlarınıza düşman olursa onun durumu nasıldır?
Hazret buyurdular: Öyle kimseler seadet yolundadırlar, gerekli olan o marifet yoluna varıncaya dek saadet, iyilik ve hayır üzerinedirler…
( Bihar-ul Envar: c.26 s.13 El-Katra: c.1 s.513-520 )