Hac mevsimi nedeniyle İmam Huseyn’in Mekke’ye varışından yaklaşık üç ay sonra, ailesinden önemli insanlar hac ibadeti için Mekke’ye geldiklerinden, onlarla durum değerlendirmesi yapma fırsatı buldu.
Bu vesileyle Yezîd’e neden biat etmediğini ve Yezîd’in meş’um iktidarının ilk icraatının, peygamber evladının katline ferman olduğunu bütün İslam âlemi öğrenmiş oldu.
Böylece Yezîd’e, Huseyn’in katlini bir “oldu-bitti”ye getirip, İslam dünyasını da kendisinin yayacağı yalan yanlış haberlerle yanıltma fırsatını vermemiş oldu. Ayrıca İslam ulemasına zalim ve zulüm karşısında kendilerine düşen vazifeleri hatırlattı.
Huseyn Kerbela Yolunda
İmam Huseyn, yaklaşık dört ay kalarak yukarıda bahsettiğimiz yararlı çalışmalarından sonra hacc ibadetine başlamıştı ki Muaviye’nin baş danışmanı Amr As’ın yeğeni Amr b. Said komutasında, Yezîd’in terör timi hac bahanesiyle Mekke’ye gelince, İmam Huseyn haremin harîmini bozmamak ve Kâbe’nin kudsiyetine kan lekesi düşürmemek için haccını bitirmeden Mekke’yi terk etmek zorunda kaldı.
Yezîd, bunu yapacak kadar rezildi. Nitekim iki sene sonra Kabe’yi mancınıkla taş yağmuruna tutup yakıp yıkmıştı. İşte Huseyn, buna sebep olmak istemiyordu. Ayrılacaktı.
Ama nereye gidecekti?
Kendisine, “Mekke’de kalırsanız burası hem kendi dedenizin şehri hem de hazır yüz binlerce hacı burada toplanacağından, Yezîd’e karşı başkaldırmak için en müsait yer ve zamandır” diye akıl verenler vardı. (Askeri strateji bakımından belki de doğruydu) Ama ilkeleri, idealleri ve İslamî değerler uğruna hayatını koymuş olan Huseyn, savaşın haram olduğu bu ay ve bu mekânda savaş istemiyordu.
“Yemen hem hükümet merkezinden uzak, hem coğrafi yapısı, munazzam ordulara geçit vermez, savunmaya çok elverişli hem de oranın halkı Ehl-i Beyt’e bağlıdır” diye Yemen’e gitmesini önerenler oldu. Ama Huseyn, hakkında ölüm fermanı bulunan birisi olarak giderken, Yemen’e belayı da kendisiyle birlikte götürmüş olacaktı.
Yemen halkını habersiz ve hazırlıksız olarak koskoca imparatorlukla karşı karşıya getirip, büyük bela ve acılara sebep olacaktı. Huseyn buna razı olmadı. “Madem öyle, bîat et kurtul” diyenler de oldu.
Huseyn bir kez daha, yeryüzünde kendisi için hiçbir sığınak ve barınak olmasa dahi Muaviye oğlu Yezîd’e biat edip zulüm düzenine onay ve destek vermeyeceğini kesin bir dille ifade etti.
Bu arada İmam Huseyn’in Yezîd’e biat etmeyip Mekke’ye gittiğini duyan Kufe halkı, elçi üzerine elçi, mektup üzerine mektup -hem de binlerce- göndererek Kûfe’ye gelmesini istiyordu.
Bilindiği gibi Kûfe Hz. Ali’nin hilafet döneminin başkentiydi. Kûfe halkı hem İmam Ali’ye hem de İmam Hasan’a ihanet etmişti.
Onun için İmam’ın yakınları, oraya gitmsine karşıydı. Ancak on bini aşkın mektup gönderen Kufeliler, ümmeti Yezîd zulmünden kurtarmaya amade, yüz bini aşkın savaşçısıyla diğer vilayetleri de ateşleyip Yezîd’in kontrolünden çıkarabilirdi.
Onun elinde kalsa kalsa bir Şam kalırdı. Değil mi ki bütün İslam illeri, Emevi zulmünden bıkmış durumdaydılar? Huseyn eğer bu çağrılara geçmişe takılarak, önyargılı yaklaşımla( başkaca alternatifi de yokken ) kulak tıkarsa, zulüm düzeninden kurtulmak için doğan bu fırsatı kaçırmakla suçlanarak tarih önünde ve vicdan-ı ammede mahkûm olacaktı. Rahmetli Kemal Tahir’in dediği gibi “kaçan balık büyük olur”.
Eğer Huseyn müspet cevap vermeseydi, tarihin o dönemini tahlil eden herkes, Şam’ın dışında bütün İslam illerinin Yezîd’e karşı nefret, Peygamber yavrusu İmam Huseyn’e karşı sevgi ve saygı duyduğunu, hepsinin bir kıvılcım beklediğini, babası Hz. Ali’nin başkent yaptığı Kûfe’nin de yüz bin silahlıyla bu kıvılcımı başlatmaya amade olduğunu tesbit edecekti.
Bu fırsattan, zulüm altında inleyen ümmeti mahrum bıraktığı için Huseyn’i mahkum edecekti. Ayrıca bunca mektup karşısında olumlu cevap vermemiş, en sonunda durum tesbit ve samimiyetlerini test etmek için gönderdiği amcası oğlu Müslim b. Akil de yazdığı raporda on binlerce insanın kendisine heyecanla bîat ettiklerini ve sabırsızlıkla beklediklerini Huseyn’e bildirmişti.
Huseyn kendi iç dünyasında Kufelilerin yine vefasızlık edeceğini düşünse de görünürde oluşan bu şartlar, tarih ve vicdan-ı amme karşısında Onu Kufe’ye gitmeye mecbur kılmıştı. Oraya gitmeye karar verdi.