Allah'ın kulları, gerçekten de kendisine en fazla öğüt veren, Rabbine en fazla itâat edendir; kendisini en fazla aldatan da Rabbine en fazla isyanda bulunandır. Aldanan, kendisini aldatır; özenilen, gıpta edilen dînini selâmette tutandır. Kutlu kişi, o kişidir ki başkasını görür de ibret alır; kötü kişi, o kişidir ki isteğine kapılır, kendisini aldatır. Bilin ki az riyâ şirktir; hevâ ve heves ehliyle düşüp kalkmak, îmânı unutmaktır; şeytanı çağırmak, onunla düşüp kalkmaktır. Sakının yalandan; yalan, îmânın zıddıdır; gerçek kişi, kurtuluş yerindedir, ululuk mahallindedir, yalancıysa hevâ ve hevesine uyup horluğa düşülecek yerdedir.
Birbirinize haset etmeyin; çünkü haset, ateş, olduğunu nasıl siler süpürürse, îmânı öyle siler süpürür. Birbirinize buğzetmeyin; çünkü buğuz, iyilikleri yok eder, bereketleri giderir-gider. Bilin ki dilek, istek, aklı yanıltır; Allah'ı anmayı unutturur. Dileği-isteği yalanlayın; çünkü o aldatıştır; sâhibi de aldanmıştır.
Allah kulları, Allah kullarından en sevgili olanı o kuldur ki Allah ona, nefsine karşı yardım etmiştir de o, hüznü, iç giyimi gibi giyinmiştir; korkuya da dış giyimi gibi bürünmüştür; derken hidayet ışığı, gönlünde parıl-parıl parlamaya, gönlünü ışıtmaya başlamıştır; konaklayacağı gün için de konukluk azığını hazırlamıştır.
Kendisine uzağı yakınlaştırmıştır; çetin şeyi kolaylaştırmıştır. Bakmıştır da (izlerin sonunu) görmüştür; anmıştır da (hayır işleri) çoğaltmıştır. Tatlı, duru suyu kana kana içmiştir de ırmağın su içilecek yerlerine varması kolay olmuştur; dümdüz, tertemiz yola dalmıştır.
Şehvetler elbisesinden soyunmuştur; bütün üzüntülerinden, sıkıntılarından kurtulmuştur da bir tek sıkıntıya, bir tek üzüntüye sarılmıştır, onunla baş başa kalmıştır. Körlük sıfatından çıkmıştır; heves ehli ile iş birliği etmekten ayrılmıştır; hidayet kapılarının kilitlerinden olmuştur; kötülükler, aşağılıklar kapılarına kilit haline gelmiştir.
Gittiği yolu görmüştür; tuttuğu yola girmiştir; alâmetlerini tanımıştır, bilmiştir; adamı boğacak yerlerini aşmıştır, sarınılacak iplerin en kuvvetlisine sarılmıştır. Artık, o, şüpheden arınmış inancında, güneş ışığı gibi parıl-parıl parlar durur; her kendisine başvurana cevap vermekte, her parça buçuğu aslına ulaştırmakta, kendisini, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah için işlerin en yücesine adamıştır.
Karanlıkların ışığıdır o, şüpheli işleri aydınlatandır; gizli, örtülü şeylerin anahtarıdır o; güç şeyleri giderendir; uçsuz bucaksız çöllerin kılavuzudur. Söylenir, anlatır; susar, kurtulur. Özünü, işini-gücünü Allah için halis bir hâle getirmiştir; Allah da ona ihlâs nasip etmiştir. O, Allah dininin madenlerindendir; Allah'ın yerinin direklerindendir.
Kendisine adaletle muameleyi gerekli kılmıştır; adaletinin başlangıcı da, kendisinden hevâsına, hevesine uymayı gidermesidir. Gerçeği över, anlatır; onunla da amel eder. Hayır, için bir sınır yoktur ki oraya varmasın; sevap sandığı bir şey yoktur ki ona sarılmasın. Nefsinin yularını kitabın eline vermiştir; onu çekip götüren de odur; uyduğu da o. Yükünü o nerede indirirse o da oraya iner; konağı neresiyse o da oraya konar.
Bir başkası da var; adını bilgin takar; o adın ehli değildir; bilgisi yoktur; bilgisizlerden birkaç bilgisizliği; sapıklardan bir kaç sapıklığı yanına-yöresine toplamıştır; insanlara, aldatış ağlarını germiştir; kandırış tuzaklarını kurmuştur; yalanlar söylemektedir; kitabı, dileğince anlatmaktadır; gerçeği isteğine uydurmaktadır.
İnsanları pek büyük tehlikelerden kendine emin eder; büyük suçları onlara kolay gösterir gider. Der ki: Şüpheli şeylerde duraklarım; oysa şüpheli şeylerin ta içine düşer; bidatlerden çekinirim der; oysa onların içinde uykuya dalar, kendinden geçer. Yüzü, şekli insan yüzüdür, insan şeklidir; kalbi hayvan kalbidir. Hidayet kapısını bilmez ki uysun; körlük, sapıklık kapısını bilmez ki kaçınsın; dirilerin ölüsüdür o kişi.