Üç Kimseyle Arkadaşlık Yapma
Hz. Ali (a.s) minbere çıktığında şöyle buyurdu:
“Müslüman bir kimse üç kimseyle dost ve arkadaş olmaktan kaçınmalıdır:
1- Laubali.
2- Ahmak (aklı az olan).
3- Yalancı.
Laubali bir kimse, işini sana güzel göstermeye çalışır ve senin de onun gibi olmanı ister. Böyle bir kimse, dünya ve ahiret işlerinde sana yardımcı olmaz. Onunla dost ve arkadaş olmak cefa ve taş yürekliliğe sebep olur; onun senin yanına gelip gitmesi ise utanç vesilesidir.
Ahmağa gelince; ondan sana bir hayır ulaşmaz; sorunları gidermesi, çaba gösterse dahi ondan beklenmez; yarar ulaştırmak istese, (ahmaklığından dolayı) sana zarar verir; o halde onun ölümü, hayatından daha hayırlıdır; susması konuşmasından daha iyidir; uzaklığı, yakın olmasından daha güzeldir.
Yalancıya gelince; onunla yaşamak asla sana tatlı olmaz; senin sözünü başkasına götürür ve onların sözlerini de sana getirir; bir sözü bitirdiğinde, başka bir söze başlar; bazen doğru da konuşur ama halk sözüne inanmaz; halkın arasını bozmaya çalışır ve gönüllerde kin icat eder. O halde Allah’tan korkun ve kendiniz için kimlerle dost olacağınıza bakın.” [1]
[1] - Bihar, c. 74, s. 205
İslam’da Kolaylık
Bir adam İslam kanunlarından birini çiğneyerek günah işlemişti. Bu günahkar adam Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle dedi: Helâk oldum! Helâk oldum!
Peygamber (s.a.a): “Ne yapmışsın?!”
Günahkâr: “Ramazan ayında eşimle cinsel ilişkide bulundum. Şimdi çare nedir?”
Peygamber (s.a.a): “Bir köle al ve serbest bırak.”
Günahkâr: “Bunu yapamam.”
Peygamber (s.a.a): “İki ay oruç tut.”
Günahkâr: “İki ay oruç tutmaya gücüm yoktur.”
Peygamber (s.a.a): “Git atmış fakiri doyur.”
Günahkâr: “Atmış fakiri doyuracak bir malım yoktur.”
Peygamber (s.a.a) biraz sustu. Bu sırada bir adam gelerek Peygamber (s.a.a)’e bir sepet hurma verdi.
Peygamber (s.a.a) günahkâr adama: “Bu sepet hurmayı al, onu fakir halka dağıt” diye buyurdu.
Günahkâr adam: “Ey Allah’ın elçisi! Bu şehirde benden daha fakiri yoktur” dedi.
Peygamber (s.a.a) gülerek şöyle buyurdular: “O halde bu hurmaları kendi ailen ve çocuklarının arasında taksim et.” [1]
[1] - Bihar, c. 96, s. 279
En Kötü İnsan
Peygamber (s.a.a), Aişe’nin evinde bulunduğu bir sırada bir adam Hazretin yanına gelmek için izin istedi. Peygamber (s.a.a) Aişe’ye: “Bu adam kavminin en kötü insanıdır” diye buyurdu. Bu esnada Aişe kalkıp başka bir odaya geçti.
Sonra Peygamber (s.a.a) o adama içeri girmesi için izin verdi. Söz konusu şahıs içeri girdiğinde Peygamber (s.a.a) onu güler yüzle karşıladı ve onunla konuşmakla meşgul oldu. Adam, konuşmaları sona erdikten sonra kalkıp Peygamber (s.a.a)’in huzurundan ayrıldı.
Aişe gelerek şöyle dedi: “Ya Resulellah! Sen o adam hakkında az önce öyle dedin ama o içeri girince onu güler yüzle ve hoş bir şekilde karşıladın.”
Resulullah (s.a.a) Aişe’nin bu sözüne karşılık şöyle buyurdu: “Allah’ın en kötü kulu, çirkin sözlü olduğundan dolayı kendisiyle oturulması istenmeyen kimsedir. (Ben, çirkin sözlü olduğundan dolayı, saygısızlık yapmaması için onu güler yüzle karşıladım.)” [1]
[1] - Bihar, c. 22, s. 131; c. 75, s. 281
Cennetin Sekiz Kapısının Açılmasına Sebep Olan Zikir
Şeybet’ul-Huzulî isminde mümin bir adam Resulullah (s.a.a)’in huzuruna vararak şöyle dedi: “Ya Resulellah! Ben yaşlanmışım; namaz, oruç, hac ve cihad gibi yaptığım bir takım amelleri artık yapmaya kadir değilim. O halde bana yararlı olacak bir söz öğret ve vazifemi hafiflet.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Çevrende bulunan tüm taş ve kesekler senin bu haline ağladılar. O halde sabah namazını kılıp bitirdiğinde (bu güçsüzlüğü telafi etmek için) on defa şöyle de: “Subhanellah’il-azim ve bihamdihi vela hâvle velâ kuvvete illa billah’il-aliyy’ il-azim.” [1]
Allah-u Teâla bu vesileyle seni körlükten, cinnetten, cüzamdan (abraş hastalığından), fakirlikten ve yaşlılıktan kaynaklanan güçsüzlüklerden kurtarır.”
Yaşlı adam: “Ya Resulellah! Bu, dünya içindir; ahiret için ne vardır?” dedi.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Her namazın ardından şöyle de: “Allahummehdini min indike ve efiz aleyye min fazlike venşur aleyye min rahmetike ve enzil aleyye min berekatike.” [2]
Yaşlı adam bu sözleri aldıktan sonra gitti. Sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Eğer bu yaşlı adam bu zikri sürekli söyler ve kasıtlı olarak onu terk etmezse, cennetin sekiz kapısı onun yüzüne açılır ve istediği kapıdan cennete girer.” [3]
[1] - “Azim olan Allah (bütün noksan sıfatlardan münezzehtir), O’na hamd ediyorum, yüce ve azim olan Allah’ın gücü ve kudreti dışında bir güç ve kudret yoktur.”
[2] - “Allah’ım! Beni kendi tarafından hidayet et, fazl ve ihsanından bana akıt, rahmetinden bana yay ve bereketinden bana indir.”
[3] - Bihar, c. 86, s. 19
Yetimlere Şefkat
Cafer-i Tayyar savaşta şehit düştüğünde, haberi Medine’ye ulaştı. Peygamber (s.a.a) Cafer’in evine giderek onun eşine (Umeys kızı Esma’ya) şöyle buyurdu: “Cafer’in çocuklarını yanıma getir.”
Çocuklar gelince Resulullah (s.a.a) çocukları bağrına basarak ağladı.
Cafer’in oğlu Abdullah şöyle diyor: “Çok iyi hatırlıyorum ki, o gün Peygamber (s.a.a) annemin yanına geldi. Annem şöyle dedi: “Ya Resulellah! Cafer şahadete mi erişti?”
Peygamber (s.a.a) cevabında: “Evet!” diye buyurdu ve babamın şehit olduğunu anneme bildirdi. O anda merhamet ve şefkat eliyle benim ve kardeşimin başını okşayarak ağlıyor ve babam hakkında dua ediyordu. Daha sonra anneme: “Ey Esma! Sana müjde vereyim mi?” diye buyurdu.
Annem: “Evet, annem ve babam sana feda olsun” dedi.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Yüce Allah, Cafer’in kesilmiş kollarına karşılık ona, cennette uçması için iki kanat verdi.” [1]
[1] - Bihar, c. 82, s. 92
Hz. Ali (a.s)’ın Allah Korkusundan Ağlaması
Hz. Ali (a.s)’ın ashabından olan “Hibbe İrnî” isminde birisi şöyle diyor:
Bir gece “Nevf” ile birlikte Kufe’nin Dar’ul-İmaresinin (hükümet konağının) bahçesinde yatmıştık. Gecenin son zamanlarında Hz. Ali (a.s)’ın Dar’ul-İmare’den yavaşça dışarı çıktığını, aşırı bir korkunun kendisini sardığını, dengesini koruyamadığını ve elini duvara koyarak şaşkınlık ve hayranlık içinde olanlar gibi göğe doğru bakıp şu ayeti okuduğunu gördük:
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.”
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken, (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”
“Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsva etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.”
“Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize inanın” diye imana çağıran bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz.” [1]
Hibbe İrnî şöyle devam ediyor: Hz. Ali (a.s) sürekli bu ayetleri okuyordu. Bu azametli güzelliklere ve bu azametli güzelliklerin yaratıcısına öyle gönül vermişti ki ve kendisinden öyle geçmişti ki adeta aklını yitirmişti.
Hibbe ve Nevf yattıkları yerden bu ilginç manzarayı seyrediyorlardı. Nihayet Hz. Ali (a.s) yavaş yavaş Hibbe’nin yattığı yere yaklaşarak şöyle buyurdu: “Hibbe! Uyumuş musun, uyanık mısın?”
Hibbe cevabında: Uyanığım; ya Emir’el-Müminin, siz onca aydın geçmişinize ve onca züht, takva ve eşsiz ibadetinize rağmen Allah’tan böyle korkuyorsunuz, o halde vay bizim halimize, biz zavallılar ne yapmalıyız!
Hz. Ali (a.s) gözlerini aşağı dikerek ağladı. Sonra şöyle buyurdu: “Ey Hibbe! Hepimiz bir gün Allah’ın karşısında duracağız, amellerimizden hiçbiri O’na gizli değildir. Ey Hibbe! Allah-u Teâla bana ve sana boynun şah damarından daha yakındır; hiçbir şey bizimle Allah arasında engel olamaz.”
Sonra Nevf’e dönerek şöyle buyurdu: “Ey Nevf! uykuda mısın?”
Nevf: “Hayır, uyanığım. Ya Emir’el-Müminin! Sizin hayret verici durumunuz, bu gece biraz gözyaşı dökmeme sebep oldu.”
İmam (a.s): “Ey Nevf! Eğer bu gece Allah’ın korkusundan çok ağlarsan, yarın Allah’ın karşısında gözlerin aydın olur. Ey Nevf! Allah korkusundan kimin gözünden bir damla yaş akarsa, bu göz yaşı ateşten olan denizleri söndürür…”
Emir’ul-Müminin (a.s), Hibbe ve Nevf’e ettiği nasihatlerin sonunda ise şöyle buyurdu: “Ben size, her an Allah’tan korkunuz diyorum.”
Daha sonra o ikisinin yanından geçti ve yürekleri yakarcasına şöyle diyordu:
“Ey Rabbim! Keşke bir bilseydim; acaba senden gafil olduğumda benden yüz mü çeviriyorsun yoksa yine bana teveccüh mü ediyorsun? Keşke bir bilseydim; bu uzun uykumla ve nimetlerinin şükründe kusur etmemle halim senin nezdinde nasıldır?”
Hibbe diyor ki: “Allah’a andolsun ki, Hz. Ali (a.s) şafak atana kadar bu halde Allah’a yalvarıp yakarıyordu.” [2]
[1] - Âl-i İmran / 90-93 [2] - Bihar, c. 41, s. 16-22; c. 69, s. 275-276; c. 77, s. 401; c. 87, s. 201
Takvasız Kur’an Okuyanın Akıbeti
Gecelerin birinde Emir’ul-Muminin Ali (a.s) Kufe mescidinden kendi evine doğru hareket ediyordu. İmam (a.s)’ın özel ashabından olan Kumeyl b. Ziyad da O Hazretle birlikte idi. Yolları üzerinde olan bir evin kenarından geçerken ev sahibinin yüksek ve güzel bir sesle şu ayeti okuduğunu gördüler: “Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resulüm) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür?” [1]
Kumeyl bu adamın Kur’an okumasından çok hoşlandı ve kalbinde ona aferin dedi Hz. Ali (a.s) Kumeyl’in bu durumunu farkedince şöyle buyurdu:
“Ey Kumeyl! Onun güzel sesle Kur’an okuması seni aldatmasın. Çünkü o cehennem ehlidir. (Nice Kur’an okuyanlar vardır ki Kur’an onlara lanet etmektedir.) Yakın bir zamanda söylediğim şey senin için aşikar olacaktır.”
Kumeyl İmam (a.s)’ın bu sözünden şaşkınlığa uğradı. Şöyle ki İmam (a.s) onun fikir ve düşüncesini okudu ve söz konusu şahısın o manevi haliyle cehennem ehlinden olduğunu buyurdu.
Bir müddet geçtikten sonra Havariç olayı ortaya çıktı. Bunlar, İmam Ali (a.s) karşısında durarak O’nunla savaşmaya kalkıştılar. İmam Ali (a.s) da, Hafız’ul-Kur’an olmalarına rağmen onlarla savaştı. Savaş sona erdikten sonra o azgınların başları yere serilmişti. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Kumeyl’e dönerek, kılıcının kanı kurumamışken o başlardan birine işaret ederek şöyle buyurdu: “Ey Kumeyl! Bu baş, o gece Kur’an okuyan kimsenin başıdır; sen o gece onun hakkındaki sözümden şaşırmıştın!”
Kumeyl İmam (a.s)’ın başından öperek mağfiret diledi. [2]
[1] - Zümer / 9
[2] - Bihar, c. 33, s. 399
Fakirlerin Haysiyetini Korumak Ve Onların Kalbini Elde Etmek
Bir adam Hz. Ali (a.s)’ın yanına gelerek şöyle dedi:
“Ya Emir’el-Müminin! Benim bir hâcetim vardır.”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: Hâcetini (isteğini) yerin üzerine yaz! Zira ben, senin sıkıntını yüzünden okuyorum (dilinle söylemene gerek yoktur).”
Fakir adam yerin üzerine şöyle yazdı: “Ben fakir ve muhtacım.”
Hz. Ali (a.s) Kanber’e: “Ona iki değerli elbise ver” diye emretti.
Fakir adam onları aldıktan sonra birkaç beyt şiirle Hz. Ali (a.s)’a teşekkür etti.
İmam (a.s) Kanber’e: “Ona yüz dinar da ver” buyurdu.
Orada bulunanlardan bazısı: “Ya Emir’el-Müminin! Onu zengin ettin” dediler.
İmam (a.s) onların bu sözüne karşılık şöyle buyurdu: “Ben Peygamber (s.a.a)’den duydum ki şöyle buyuruyordu: “Halka mevkilerine göre davranınız, onların şahsiyetlerini göz önünde bulundurunuz.”
İmam (a.s) sözünün devamında şöyle buyurdu:
“Doğrusu ben bazı insanlara şaşırıyorum. Onlar köleleri parayla alıyorlar ama hürleri iyilikle almıyorlar.” [1]
[1] - Bihar, c. 41, s. 34; c. 74, s. 407