Hz. İbrahim Babil'den hicret ederek Şam'a gider. O zamana kadar hanımı Sara'dan çocuk sahibi olmamıştı. Mısır hükümdarı tarafından Hz. İbrahim’e Sara'nın hizmetinde bulunması için Hacer isminde bir cariye takdim edilir. Hz. İbrahim Sara'nın rızasıyla Hacer'le evlenince, bir erkek çocuk sahibi olur. İsmini İsmail koyarlar.
Hz. İbrahim (as) Allah'ın emriyle bir hikmet üzere, Hacer'le İsmail'i Mekke'ye getirir. Anne ve oğlu Kâbe'nin yanında yalnız başlarına bırakıp dönmek isteyince Hacer: "Bizi bu ıssız ve susuz çölde kime bırakıp gidiyorsun" der.
İbrahim: "Sizi buraya getirmemi emreden Cenab-ı Allah'a emanet ediyorum" cevabını verir. Ve Kâbe'nin etrafının şenlenmesi ve Ehl-i Beyti için dua edip oradan ayrılır.
Alemlerin rabbi yüce Allah bu olaya ve Hz. İbrahim'in duasına işaretle şöyle buyuruyor:
"Hani bir zaman, İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; artık bana uyan bendendir, kim de bana karşı gelirse, şüphesiz Sen, çok bağışlayan, çok merhamet edensin. Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, kutsal evinin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Onları orada iskân ettim ki, namaz kılsınlar. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır. Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin." (1)
Bu arada henüz çocukken annesiyle birlikte kuru bir çölde terk edilen Hz. İsmail annesi Hz. Hacer'den su ister. Hz. Hacer, Safa ve Merve dağı arasında oğluna su bulmak için yedi defa dolaşır. Bir de gelir bakar ki, İsmail'in ayaklarının altından su çıkıp akıyor. Bugün o su, zemzem suyu ismiyle bilinmektedir. Zemzem suyunun bereketiyle oralar şenlenir. Carhem isminde bir kabile yanlarına yerleşir. Hacer ve İsmail'le yaşamaya karar verirler.
Ara sıra Hz. İbrahim onlara başvurur, durumlarını öğrenirdi. Hz. İsmail delikanlılık çağına ulaşınca, Hz. İbrahim, rüyasında oğlu İsmail'i kurban kesmeye memur kılınır. Peygamberin rüyası bir nevi vahiy olduğu için, kesin ilahi emir olduğundan durumu oğluna açar.
Hz. İsmail’de büyük bir teslimiyet içinde ilahi emre rıza ve teslimiyet gösterir. Mina'da oğlunu kurban kesmek isteyince, Allah: "Ey İbrahim! Rüyanı doğruladın" diye hitap edip, İsmail'in fidyesi olarak büyük bir kurban gönderir. Böylece Hz. İbrahim; kalbindeki ilahi sevginin evlat sevgisiyle kıyaslanmayacak derecede fazla olduğunu göstererek, ilahi imtihandan çıkar ve Allah katından gönderilen koçu kurban keser. Biz Müslümanların kurban kesmeleri işte bundan dolayıdır.
Allah (cc) bu olayı da şöyle anlatıyor:
"İbrahim: "Rabbim! Bana iyilerden olacak bir zürriyet ver" dedi. Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk, babasıyla beraber çalışma çağına erişince, İbrahim: "Ey oğulcuğum! Ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. O: "Ey babacığım! Emredildiğini yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. Böylece ikisi de Allah' a teslim olup, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca, Biz: "Ey İbrahim! Gerçekten sen, rüyayı doğruladın; işte biz iyi davrananları böylece mükâfatlandırırız" diye seslendik. Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. (O, imtihandan çıkınca) Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik." (2)
Nihayet Hz. İsmail büyür ve Carhem kabilesinden bir kızla evlenir. Bu arada Allah'ın emriyle baba oğul Kâbe'yi inşa ederler ve ilahi emir üzere hem kendileri hac merasimini yerine getirir, hem de diğer iman edenlerin hacca gitmelerini emrederler.
Yüce Allah bu olaya işaretle de şöyle buyurmuştur: "Hani, İbrahim ve İsmail, Kâbe'nin temellerini yükseltiyor ve: "Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen işiten ve bilensin. Rabbimiz! İkimizi de Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tövbemizi kabul buyur, çünkü tövbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin" diyorlardı" (3)
Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Yine hatırla ki, biz İbrahim'i: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut" diye Kâbe'nin yerine yerleştirdik ve insanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler" diye ona emrettik."(4)
Sonra İsmail'in annesi Hacer vefat eder ve Kâbe'nin kenarında defnedilir.
Allah Teâlâ, Hz. İbrahim ve Sara'ya, her ikisinin de tamamıyla ihtiyarladıkları bir dönemde bir erkek çocuk daha verir. İsmini İshak koyarlar.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:"Andolsun ki, elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler, "Selam sana" dediler. İbrahim: "Size de selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve içine korku düştü. Onlar: "Korkma, biz Lut milletine gönderildik" dediler. Bu arada, İbrahim'in karısı ayakta idi ve o gülünce; "Ona, İshak'ı ardından da Yakub'u müjdeleriz" dediler. İbrahim'in karısı: "Vay başıma gelenler! Ben bir koca karı, kocam da ihtiyar olmuşken nasıl doğurabilirim? Doğrusu bu şaşılacak bir şey" dedi. Onlar: "Allah'ın işi mi sana acayip geliyor? Bu, Allah'ın siz Ehl-i Beyt'e olan rahmet ve bereketidir. Şüphesiz O, övülmeye layıktır, yücelerin yücesidir" dediler. (5)
Allah Teâlâ’nın bir bahşiş olarak Hz. İbrahim'e ata ettiği Hz. İshak ve Yakup da Hz. İsmail gibi Allah Teâlâ’nın seçkin peygamberlerindendiler.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "İbrahim'e, buna ilaveten İshak ve Yakub'u da verdik, hepsini de iyilerden kıldık. Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi." (6)
Bilahare Tevhid ilkesinin bu şanlı kahramanı, zamanının müstekbirleriyle savaş etmekle geçirdiği yüce hayatının sonuna ulaşır ve canını tek maşuku olan Rabbinin rahmetine teslim eder. Hz. İbrahim'in vefat ettiğinde yüz yetmiş beş yaşında olduğu nakledilmektedir. Kabri, hanımı Sara ve oğlu İshak'la beraber Filistin'in Halil-ur Rahman Şehrindedir.
--------------------------------------------------
(1)- İbrahim 35. ayetten 41. ayete kadar
(2)- Sâffât: 100. ayetten 107. ayete kadar
(3)- Bakara: 127, 128
(4)- Hac: 26, 27
(5)- Hûd: 69. ayetten 73. ayete kadar
Kurban Duası
“İnni veccehtu vechiye lillezî fatarassemavati ve lerze hanîfen muslimen ve ma ene minel müşrikîn. İnne salatî ve nusukî ve mahyaye ve mematî lillahi rabbil alemîne lâ şerîke lehu ve bi zalike umirtu ve ene minel muslimîn. Ellahumme minke ve lek. Bismillahi ve billahi vellahu ekber. Ellahumme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammedin ve teqabbelhu minnâ.”
Anlamı:
Ben gerçekten yönümü tamamen gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Gerçekten benim namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm hep âlemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur ve ben buna emrolundum ve ben Müslümanlardanım. Allah'ım, bu nimet sendendir ve senin içindir. Allahın adıyla başlıyor ve ondan medet umuyorum. Allah'ım, Muhammed'e ve O'nun Ehl-i Beyt’ine rahmetini gönder ve bu kurbanı bizden kabul buyur.
Kurban kesmenin gayesini, Hz. İbrahim (as)'ın Kur’an’da geçen sözlerini ve kurban keserken okunması müstehap olan yukarıdaki duadan anlıyoruz:
Hz. İmam Zeynelabidin (as), hac ibadetinden dönen Şibli’yi ziyaret ederek ona hac amelleriyle ilgili sorular yöneltti. Bu suallerden biri de şuydu:
Ey Şibli! Kurbanını keserken, günahlardan korunma gerçeğine sarılarak, tamahın boğazını kestiğini, bununla da peşinden geleceklerin ve geride bıraktıklarının onun sünnetini takip etmeleri ve Allah’a yakın olmaları için, yüreğinin meyvesi ve kalbinin çiçeği olan oğlunu kesen Hazreti İbrahim (a.s)’e uyduğunu kalbinden geçirip niyet ettin mi?
Evet binlerce yıl önce Hz. İbrahim’le oğlu İsmail (as)’ın anısını yaşatmak için idrak ettiğimiz kurban bayramının özü, o büyük şuurun farkına varmaktan ibarettir.
Kurban keserken işte bu düşünce ve bu niyetlerle kesmelidir.
Bir diğer maksatta şudur:
Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şerifinde: “Allah bu kurbanları fakirlerin ete doymaları için meşru kıldı. O halde onları kurban etiyle yedirin.” buyurmuştur. Buna göre, fakirlerin hakkını göz ardı eden, gerçekte nefsinin tamamını kesememiş ve makbul kurban sunamamıştır.
Kurban kesmek herkese vacip midir?
Kurban bayramında kurban kesmek, hac farizası için hacca gitmiş olanların kurban kesmeleri vaciptir. Çünkü kurban kesmek hac amellerinden birisidir.
Hac dışındaki Müslümanlar için kurban kesmek sünnet bir ameldir, bir diğer ifadeyle sünnet-i müekkededir. Yani çok önemsenen bir sünnettir.
Mali imkânı iyi olanların, olabildiğince bu ameli yapmaları tavsiye edilir. Bununla birlikte vacip bir amel değildir. Hac dışında kurban kesmeyen bir Müslüman günah işlemiş sayılmaz.
Dolayısıyla, hele özellikle dar imkânlı olanların kurban kesmek için borç alıp kendilerine sıkıntı yaratmaları doğru değildir. Hele faizli borç veya kredilerle kurban almak, tamamen kurbanın mantığına aykırıdır.
Kurban Allah'a yakınlaşmak için kesilir; Allah'a O'nun haram kıldığı işleri yaparak yakınlaşamayız. Onlar bayram namazı kılar ve bayramın diğer yönlerine katılırlar.
Her hayvandan kurban olur mu?
Kurban olacak hayvanlar deve, -manda dahil- sığır ve -keçi dahil- koyundur. Bunların erkek veya dişi olması fark etmez. Bunlar dışında hiçbir hayvandan kurban olmaz.
Kurban edilecek hayvanlarda iki tür şart aranır.
1- Yaş şartı: Kurban edilecek hayvan deve ise beş yaşını bitirmiş altı yaşına girmiş olmalı, sığır ve keçi sınıfı iki yaşını tamamlamış üç yaşına girmiş olmalı, koyun en az sekiz ayı bitirmiş ve kimi müctehidlere göre bir yaşını tamamlamış olmalıdır.
2- Bedensel şartlar: Kurban edilecek hayvanın organlarından herhangi biri eksik olmamalıdır. Ayağı sakat, kör, iç boynuzu kırık, kulağı kesik veya erkek kurban kısırlaştırılmış olmamalıdır.
Hacda kurban kesenlerin kurbanları yukarıda sayılan şartları haiz olmazsa o kurban geçerli olmaz. Hac dışında kurban kesenlerin kurbanlarında bu şartlardan herhangi biri bulunmazsa kurbanı batıl olmaz, ancak kâmil kurban sayılmaz ve kâmil kurban sevabı almamış olur. Şartları tam olan kurbanın sevabı daha çoktur.
Bütün bu şartların yanı sıra, asıl en önemli bir şart daha vardır ki o da “muttaki” olmaktır. (Allahtan korkarak haram ve günah şeylerden sakınmaktır.) Zira yüce Allah Hz. Adem (a.s)’ın kurban sunan iki oğlu Habil ile Kabil’in olayını anlatırken şöyle buyuruyor: “Allah yalnızca muttaki olanların kurbanlarını kabul eder”(4)
Rivayete göre Hazreti Peygamber (s.a.v) bir kurban bayramında iki koç kurban kesmişler, birincisini keserken “Allah’ım bu benden ve Ehl-i Beyt’imin kurban kesmemiş olanlarından taraf” ikincisini keserken de “Allahım bu da benden ve benim ümmetimden kurban kesmeyenlerden taraf” diyerek kurban kesmişlerdir. Bu rivayetten de anlaşılacağı üzere, hac dışında bulunanlar ortaklaşarak kurban kesebilirler.
Kesiminde 7 şart uymak gerekir
Bu şartlara uyulmadığı takdirde kesilen hayvan murdar ve haram olur.
1- Hayvanı kesen kişinin –ister erkek ister kadın olsun-Müslüman olması gerekir.
2- Hayvanın başının keskin demirle kesilmesi gerekir.
3- Kesilecek hayvanın yüzü kıbleye doğru olması gerekir.
4- Hayvanın başını kesmek istediğinde veya bıçağı hayvanın boğazına koyduğunda, hayvanı kesmek kastiyle Allah’ın adını anması gerekir. Buna göre “Bismillah”, “Ellahu ekber” veya “Bismillahi Ellahu ekber” demesi yeter.
5- Hayvan kesildikten sonra o hayvanın türüne göre normal miktarda kanın akması gerekir. Ayrıca hayvanın kesmeden önce diri olup olmadığı şüpheli durumda, kestikten sonra bir hareket etmesi, kıpırdaması gerekir.
6- Hayvanın dört damarı(yemek ve nefes boruları ile iki ana atar damar) kesildikten sonra, ihtiyat gereği, canı çıkmadan başı gövdeden ayırmamak, hatta omuriliği dahi kesmemek gerekir. Ancak hayvan öldükten sonra baş gövdeden ayrılabilir.
7- Vacib ihtiyat gereği hayvanın boğaz altından kesilmesi gerekir, kafa arkasından öne doğru kesilmemelidir.
1- Kesim sırasında, hayvan sığır olursa, 4ayağını bağlayıp kuyruğunu serbest bırakmak, koyun ve keçide ise iki ön ayaklarıyla bir arka ayağını bağlayıp, bir arka ayağını açık bırakmak.
2- Hayvanı kesen kişinin de yönünün kıbleye doğru olması.
3- Hayvanı kesmezden evvel önüne su koyarak su vermek.
4- Hayvanın eziyet çekmemesi için iyi bilenmiş keskin bıçakla ve çabuk kesmek.
Kesilen kurbanlar üç hisseye bölünmeli
Kurban üç hisseye ayrılarak bir hissesi fakirlere, bir hissesi mümin eşe dosta, komşuya hediye edilir; diğer bir hissesini de kendi ve ailesi tarafından yenir.