ABD'den sınırdışı edilmesi yönünde karar alınan Filistinli yazar, akademisyen ve aktivist Sami el Aryan, ABD'den ayrılmadan önce bir veda yazısı yayınladı. El Aryan, 'Birleşik Devletlere Veda' başlığını taşıyan yazısına, "ABD'de geçirdiğim 40 yılımın sonuna geldim" diye başlıyor.
El Aryan yazısında 40 yıl önce ABD'ye geliş amacını ve beklentilerini dile getiriyor. Ancak geçen 40 yıl içerisinde yaşadıklarını, gördüğü baskıları ve beklediği ifade özgürlüğü ortamını bir türlü bulamayışı, Aryan'ın yazısının en önemli vurguları.
Güney Florida Üniversitesi'nde Bilgisayar Mühendisliği Profesörlüğü yapan Filistin asıllı ABD vatandaşı olan Aryan için, 2003 yılında başlayan bir soruşturma neticesinde hakkındaki davalar düşmesine rağmen sınırdışı kararı verilmişti. El Aryan, ABD'den sınırdışı edilince Türkiye'ye gelme kararı almış ve uçakla Türkiye'ye gelmişti.
ABD'de geçirdiğim 40 yılımın sonuna geldim. Bizim kuşaktan birçok göçmen gibi, ABD'ye 1975'te, daha iyi bir eğitim ve daha büyük fırsatlar beklentisiyle geldim. Bunların yanında, ifade özgürlüğünün ve farklı cemaatler ile dinlerin hoşgörü ile karşılanmanın yanında, yasalar altında güvence altına alındığı ve korunduğu özgür bir toplumda yaşamak istiyordum. İşte bu sebeple, 1986'da doktoramı aldıktan sonra, burada kalmaya ve ailemi burada kurmaya karar verdim. Basitçe söylemek gerekirse, ifade ve düşünce özgürlüğünün, haysiyetli bir yaşamın temel taşı teşkil ettiğini düşünüyordum.
İfade özgürlüğü bugün insanlığımızı ve özgürlüğümüzü gerçekleştirebilme mücadelemizin belirleyici bir özelliği haline geldi. Tahammülsüzlük, hegemonya ve ayrımcı politikalar, ifade özgürlüğünü ve muhalefeti bastırma eğilimi gösteriyor. Fakat böyle bir bastırmanın hükümet tarafından uygun görülmesi ve uygulanmasından daha tehlikeli bir şey olamaz. Eski bir Amerikalının bir zamanlar söylediği gibi, "Halk hükümetinden korktuğu zaman, bu tiranlık; hükümet halktan korktuğu zaman ise, bu özgürlüktür." Hükümet halk üzerinde muazzam bir güce ve otoriteye sahip olduğu için, böyle kontrollerin denetlenmesi ve insanların, hükümetin fazla müdahalesinden ve gücünü suistimal etmesinden korunması gerekir.
Filistin konusunda bu mesele kendi geleceğini tayin hakkı ile ilgilidir. Birleşik Devletlerde, diğer batı ülkelerinde olduğu gibi, Filistin'in adalet mücadelesini destekleyen ve İsrail işgalini ve vahşi politikalarını eleştiren kişiler, genellikle akademi, medya, politika ve genel olarak toplum tarafından, ifade özgürlüğüne yönelik saldırılara maruz kalıyorlar.
11 Eylül'de gerçekleşen trajik olaylardan sonra, hükümetin bu faaliyetleri, güvenlik adı altında, daha da şiddetlendi. Çok sayıda insan farklı görüşleri ve inançları nedeniyle hedef gösterildi ve cezalandırıldı.
2005'teki duruşmamdaki açılış konuşmasında, avukatlarım jüriye poster boyutunda iki fotoğraf gösterdi. Bu fotoğraflar hükümet yetkililerinin yıllar önce evimi aradıklarında kullandıkları delilleri gösteriyordu. Bir fotoğrafta, kütüphanemden alınmış bir yığın, çeşitli kitaplar vardı. Diğer fotoğraf ise o dönemde sahip olduğum küçük bir silahı gösteriyordu. Avukat jürinin gözlerinin içine baktı ve şöyle kitaplar göstererek dedi: "İşte deliller bunlar. Devlet müvekkilimin evine baskın yaptığında, bunlara el koydu." diğer fotoğraftaki silahı göstererek devam etti, "Bunları ise, bıraktılar." Cümlelerini şöyle bitirdi: "Bu mesele terörizm ile ilgili değil, müvekkilimin ifade özgürlüğü hakkı ile ilgilidir."
Doğrusunu söylemek gerekirse, altı aylık mahkeme süreci boyunca devletin jüriye sunduğu birçok kanıt, yaptığım konuşmalar, verdiğim dersler, yazdığım makaleler, düzenlediğim dergiler, sahip olduğum kitaplar, katıldığım konferanslar ve toplantılar, verdiğim röportajlar, hakkımda duyulan haberler ve asla girmediğim internet siteleri ile ilgiliydi.
Fakat bu duruşma sürecinin en rahatsız edici kısmı devletin kanıt olarak sunduğu konuşmalar, fikirler, kitaplar, yazılar ve hayaller değildi; bunları kanıt olarak sunmalarına olanak tanıyan yıldırıcı yargı sistemiydi.
Jürinin kararını işte bu yüzden alkışladık. Jüri üyelerimiz yapabileceklerinin en iyisi yaptı. Otoriteler tarafından uygulanana tüm korku tacirliği taktiklerine rağmen, jüridekiler, özgür ve bilinçli bireyler olarak, "Büyük Birader"in taktiklerinin farkında olarak hareket ettiler. Mahkeme sürecinden öğrenilmesi gereken en zor ders, siyasi davaların özgür ve demokratik bir toplumda olmaması gerektiğiydi.
Fakat bu uzun ve zorlu sınava ve ailemin mücadele ettiği zorluklara rağmen, duruşmadan kalbimde herhangi bir karamsarlık veya öfke olmadan ayrılabildim. Aslında, bu ülkenin bana ve aileme sağladığı fırsatlara, deneyimlere ve yıllar boyunca oluşturduğumuz arkadaşlıklarımıza minnettardım. Bunların her biri, mesafelerin koparamayacağı güçlü bağlardır.
Bunların hepsi için Tanrı'ya şükrediyorum. İnancım tek başıma kapatıldığım aylar boyunca ayakta kalabilmemi ve en nihayetinde adaleti ve rahatlığı sağladı. Arkadaşlarıma ve üniversite profesörlerinden, taban örgütlenmelerdeki aktivistlere, bireysel ve örgütlü ABD'deki tüm destekçilere teşekkürü borç bilirim. Her biri adalet için verdiğimiz bu mücadelede her zaman ayakta ve yanımızdaydılar..
Avukatlarım Linda Moreno ve Bill Moffitt, hem mahkeme salonunda hem dışarıda, yapılabilecek en iyi savunmayı gerçekleştirdiler. Ruhları, zekâları, tutkuları ve ilkeleri son derece ilham vericiydi. Ayrıca, davayı sonuca ulaştırmayı başarmak için verdikleri bitmez tükenmez çabaları için Jonathan Turley ve ekibine de minnettarım. Jonathan'ın adalete bağlılığı muhteşem hukuki sunumu davanın düşmesi için çok önemliydi.
Bunların yanında, göçmenlik avukatları Ira Kurzban ve John Pratt'a, bundan sonraki yaşamımızın pürüzsüz geçmesi adına yaptıkları muazzam çalışmaları için minnet borçluyum.
Çocuklarıma sabırları, tahammülleri ve zorlu yıllarımızdaki destekleri için teşekkür ederim. Onlarla gurur duyuyorum. Son olarak, eşim Nahla, aşkıyla, güçlülüğüyle ve direnciyle bana dayanak oldu. En zor zamanlarda ailemizi bir arada tuttu. Ona olan minnetimin boyutlarını ifade edebilecek kelime bulamıyorum.
Bundan sonra yaşayacağımız yeni yolculuğu dört gözle bekliyoruz ve bu yolculukta Birleşik Devletlerde yaşadığımız sayısız mutlu anıyı beraberimizde götürüyoruz.
Sami El Aryan, Güney Florida Üniversitesi'nde bilgisayar mühendisliği profesörü olan Filistinli insan hakları aktivistidir.
Dünya Bülteni için çeviren: Cansu Gürkan