Arap ülkelerinin İsrail’le ilişkileri normalleştirme projesi yeni bir merhalaye girmiş bulunuyor. Birkaç ay öncesine kadar birçok Arap ülkesi, üstü kapalı şekilde İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesinden söz ediyordu ancak bir süredir Arap ülkeleri ve İsrail üslup değişimine giderek çeşitli alanlarda karşılıklı işbirliğinden açıkça söz ediyorlar.
İsrail’le ilişkileri normalleştimek için uzun bir süredir uygun fırsat gözleyen Arap yöneticileri, biri diğerinin ardından önceden tanımlanmış bir adım çerçevesinde, çeşitli örtüler altında Siyonist rejimle ilişkileri normalleştirdiklerini açıklıyorlar.
Suudi Arabistan ile Mısır Arap dünyasının iki önemli ve etkili ülkesi olarak, Arap-İsrail çatışmasında taraflardan hiçbirini destekleyeceklerini defalarca açıkladılar ve bu kendi başına Siyonist rejimin dolaylı olarak desteklenmesinin göstergesidir.
Umman da daha birkaç gün önce Netanyahu’yu ağırlamıştı ve Sultan Kabus, İsrail başbakanını karşılamanın yanı sıra, değişik askeri, ekonomik ve siyasi alanlarda birçok işbirliği planından söz ederek Mısır, Arabistan, BAE ve Bahreyn’den sonra bu ülkenin de Filistin davasına ihanet edenlerin zümresine katıldığını göstermiş oldu.
Arap ülkelerinin İsrail’le ilişkileri normalleştimeye yönelik olağan üstü rağbeti ve yarışması bu sefer de Sudan’ı hedefine koymuş bulunuyor. Bir süre önce İsrailli yetkililer ortak işbirliğini ve karşılıklı ilişkileri takviye etme amacıyla İsrail’in çeşitli ticari-ekonomik projelere müşareket edeceğini açıkladılar. Bu haberin ilam edilmesiyle birlikte Sudan’da itirazlar yükselmeye başladı ancak Sudanlı yetkililer bu ilişkinin sadece ekonomik işbirliği düzeyinde kalacağını ve bundan öteye geçmeyeceğini belirttiler.
Ekonomik işbirliği örtüsü altında ilişkilerin normalleştirilmesi
Kuşkusuz Siyonist rejimin düşünce odası Sudan’da sadece ekonomik meseleler için yatırım yapmaya hazır olmayacaktır. O yüzden temel soru şu: İsrail için Sudan neden önemli? Sudan’ın stratejik konumu dikkate alındığında, Siyonist yöneticilerin Sudan’la ekonomik işbirliğinden başka bir hedefi güttüklerini ve oda İslami direniş hareketinin (Hamas) gövdesine ciddi bir darbe vurmak olduğunu söylemek gerekir.
Hamas kendisini savunmak için gerek duyduğu sılahları Sudan üzerinden Libya’dan ve oradan da Sina’ya gönderip Gazze’ye getirerek temin ettiğindan dolayı Sudan vasıta bir ülke olarak Hamas için önemlidir. Dolaysıyla Sudan’ın İsrail’le işbirliği, Gazze şeridine silahın giriş kanalının kesilmesi demektir. Hamas böyle bir durumda savunma sihalarını yetirerek Siyonist rejimin işgalciliğine karşı direnme olanağını yetirecektir.
İbranice Maarif gazetesi, son sayısında adlarının açıklamasını istemeyen siyasi ve güvenlik kaynaklarına dayanarak yaptığı haberde, üstdüzey İsrailli yetkililerin Arap ülkeleriyle, özellikle Sundan’la peşpeşe gerçekleştirdikleri temaslarla “Gazze’ye silah girişini yasaklama” planını uygulama peşinde olduklarını, zira bu güne kadar İsrail ve Mısır’ın Hamas’ı silahsızlaştırmaya dönük çabalarının sonuçsuz kaldığını ilam etmişti.
Arap-İsrail ilişkilerinin geliştirilmesi sayesinde, İsrail El Ahbar yayın organı da İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Sudan hava sahası üzerinden İsrail’in Güney Amarika’ya yönelik ortak hava sahasının oluşturulması amacıyla gizlice Sudan’ı ziyaret ettiğini bildirdi. Bu haberin yayımlanmasından iki gün sonra, İsrail’in kanal 10 televizyonu, siyonist rejimin dışişleri bakanlığının bir üstdüzey yetkilisinin Sudanlı yetkililerle 2017 yılında İstambul’da yaptığı gizli görüşmeden haber verdi.
Netahyahu da geçen hafta İsrail uçak şirketinin yakında Sudan havasahası üzerinden Güney Amarika’ya uçuş yapacağını ve Sudan ile İsrail arasındaki bu işbirliğinin Müslüman üklelerle siyonist rejim arasında ilişkilerin takviyesi ve İran’ın “bölgenin işlerine mudahale”si olarak niteledirdiği girişimlerden geri adım atmasına yol açacağını açıkladı.
Diğer yandan siyonist Haaretz gazetesi de Amerikan yetkililerin Arap ülkeleriyle İsrail ilişkilerinin ortak düşmana yani İran’a karşı takviye edilmesine dönük teşvikine değinerek, Netanyahu’nun geçen ay Çat Cumhurbaşkanıyla bir araya gelerek 1972’de kesilmiş olan ilişkilerin yeniden başlaması konusunda görüştüğünü açıkladı.
Direniş cephesine karşı şer cephesinin saflaşması
Siyonist rejim tarafından bölgede güç denkleminin kurulması, sonunda itham parmağının İran’ı hedef alacak biçimdedir. İsrail 2014 yılında 100 km. menzilli füzellerle ve gelişmiş sılahlarla dolu bir gemiye Sudan kara sularında el koyduğunu ileri sürmüştü. İsrail 2012 yılında ise Sudan’ı İran’la işbirliği yaparak Hamas’a silah göndermekle suçladı. Eşzamanlı olarak Mısır da 2010 yılında Sudan’la ortak sınır boyunca askeri önlemleri artırarak Gazze’ye silah gönderilmesine mani olmaya çalıştı. Bu bilgiler ışığında bakıldığında Sudan’la ekonomik işbirliğinin sadece Hamas’ın bastırılmasını kamufle etmek için bir bahane olduğu bellidir.
Siyonist rejimin Sudan’da ekonomik açılım yapma ve bu ülkedeki altyapıları güçlendirme bahanesiyle Sudanlı yetkilileri bu ülkeden her türlü silahın Gazze’ye akışını durdurmaları konusunda ikna etmeyi başardığı gözüküyor.
Siyonist rejim bir süre önceye kadar tekfircileri, DAİŞçileri himaye ederek yakında Irak ve Suriye’yi fethedip direniş eksenini bastırabileceğini sanıyordu. Şimdi ise peşpeşe aldığı yenilgiler sonrasında teröristleri desteklemek yerine alternatif seçeneklere yönelmiş bulunuyor.
Direniş eksenine karşı Arap ülkeleriyle işbirliğine gitmek ve İbrani-Arabi eksenini kurma çabası İsrail’in en önemli istekleri arasında yer alıyor. Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn ülklerinden her biri de İsrail’in çeşitli hedeflerinden birinin uygulayıcısıdırlar. Öyle görüyor ki, Bin Selman’ın yüzyıl anlaşmasına giden yolu açmasına dönük çabalarının da bu doğrultuda yorumlaması gerekir.
Amerika, İsrail ve gerici Arap ülkeleri liderliğindeki şer ekseni her ne kadar direniş eksenini bastırma peşinde olsa da ancak nihayetinde zafer İslam ümmetinin olacaktır, zira bu Allah’ın verdiği ilahi sözdür: Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (Kasas: 5)