Türkiye’nin ateşkes çağrılarına rağmen İdlib, son dönemlerin en şiddetli çatışmalarına sahne olurken Suriye’deki gidişatı tamamen değiştirecek şekilde Ankara ile Şam arasında köprüleri yeniden kurmaya dönük çabalar sürüyor. İdlib sürekli olarak Türkiye’yi savaşın eşiğinde tutarken Türk-Rus ilişkilerini de sıklıkla teste sokuyor.
Şam-Ankara arasında normalleşme olmadığı sürece Suriye’deki çıkmazın süreceğini öngören Rusya, bir taraftan 1998 Adana Mutabakatı’na dönülmesini isterken diğer yandan iki taraf arasında doğrudan teması teşvik ediyor.
Bu çerçevede Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan’ın 13 Ocak'ta Moskova’da Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Tuğgeneral Ali Memluk ile görüşmesi önemliydi. İlişkilerin kesildiği 2011’den beri askerler ve istihbarat servisleri arasında temaslar olsa da Fidan-Memluk buluşması duyurulan ilk üst düzey görüşmeydi.
Al-Monitor’un edindiği bilgilere göre daha önce diyaloğu kolaylaştırmak için hem Suriye hem Türkiye’de devlet içinde etkili pozisyonlarda olan Çerkesler de kullanıldı. Bir seferinde Askeri İstihbarat Şefi Hüsam Luka, Şam adına görüşmeye gelirken Türkiye’den de bir “Çerkes Paşa” heyete başkanlık etti.
Türk medyasına göre Fidan ve Memluk dokuz maddelik bir yol haritasında uzlaştı. Ayrıca ilk kez Türkiye’nin PKK ile ilintili olmakla suçlayıp doğrudan müdahale ettiği Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) karşı işbirliği olasılıkları gündeme geldi.
Memluk’un sadece istihbaratçılığı değil önemli dış politika konularında Devlet Başkanı Beşar Esad adına kritik görüşmeleri yürüten konumu, Fidan’ın da Suriye’deki operasyonlar ve bununla bağlantılı diplomatik temaslarda öne çıkması nedeniyle Moskova buluşması heyecan yarattı. Ancak durum her türlü sürprize açık olsa da Rusların, Türkiye’nin Şam’la barışmasına atfettiği önemin henüz Ankara ve Şam’da tam olarak karşılık bulduğu söylenemez.
Rusların değerlendirmesine göre iki nedenle Türkiye-Suriye ilişkilerinde “reset” kaçınılmaz: Birincisi Ankara-Şam ilişkileri normalleşirse Türkiye destekli silahlı gruplara da uzlaşmaktan başka çare kalmaz. Bu şekilde çatışma potansiyeli eritilmiş olur.
İkincisi, savaş ve ambargolar yüzünden Suriye’de çöküşün eşiğinde olan ekonomi sahadaki kazanımları tehlikeye sokuyor. Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi bu süreci tersine çevirebilir. Suriye’nin yeniden inşası sürecinde de Türkiye’nin katkısı fark yaratabilir.
Ancak Suriye tarafı için Türkiye, muhaliflere verdiği destekle “yıkıcı faktör” olmaya ve kendi askeri kontrolüyle toprak bütünlüğünü bozmaya devam ediyor. Devlet haber ajansı SANA’ya göre, Memluk Moskova’da Türkiye’den öncelikle Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne bağlı kalıp derhal askerlerini çekmesini talep etti.
Rusya, Türkiye ve Suriye üçgenindeki trafiğe aşina olan Suriyeli bir kaynağa göre, sahadaki koşullar Suriye ve Türkiye’ye yeni bir sayfayı dayatıyor ancak tarafların mevcut pozisyonları el sıkışmayı engelliyor.
İsminin açıklanmaması koşuluyla Al-Monitor’a konuşan Suriyeli bir kaynak şu bilgileri aktarıyor: “Rusya, Türkiye olmadan Suriye’nin yeniden inşa sürecinin başarılı olamayacağını düşünüyor. Suriye ekonomisi sahadaki bütün kazanımları tehdit edecek şekilde kötü durumda ve bazı yaşam kanallarını sadece Türkiye sağlayabilir. Fakat Ankara, Moskova ile müzakerelerde şu konuda çok net: Türkiye Şam’da bazı yapısal değişiklikler olduğu takdirde Suriye’nin kuzeyindeki güçlerini çekmeyi düşünebilir: Türkiye, Suriye ordusunun dostane olmasını, rejimin sadece güvenli bölgenin güneyindeki alanı kontrol etmesini ve YPG üzerinde hakimiyet kurmasını istiyor” dedi.
Suriyeli kaynak Şam’ın tutumuna dair de şöyle diyor: “Dokuz nokta Ankara ile Moskova arasında asgari ortak payda olabilir. Fakat Esad bu dokuz noktayı kabul etmeyecektir. Esad kendisine sadık olanlara bunun haklılığını kabul ettiremez.”
Dahası, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın taktiksel çekilmeye gidebileceğini ve Türkiye’nin oluşan boşluğu doldurabileceğini belirten kaynağa göre, “Trump yönetimi de Türkiye’nin İran’ın frenlenmesi ve geri çekilmesine katkı sağlayacak” bir rol üstlenmesine engel olmaz.
Genel kanaat, Türkiye’nin PYD ve YPG’nin varlığını bitirecek bir mekanizmayı garantilemeden Suriye’den çekilmeyeceği yönünde. Buna karşın mevcut koşullarda Şam’ın Kürtlere karşı Ankara’nın istediği şekilde bir “çökertme siyaseti” gütmesi de beklenmiyor.
Yine de “Ankara-Şam uzlaşısının olası faturası Kürtlere mi kesilecek” sorusu geçerliliğini koruyor. Suriyeli kaynağın aktardıkları şöyle: “Rejim hayatta kalmaya odaklanmış durumda. En azından şimdilik toprak bütünlüğünü korumak birincil öncelik değil. PYD ile ne savaşmaya hazırlar ne de savaşacak kapasiteye sahipler. Ayrıca karşılarında ABD ve Rusya’yı buluyorlar.”
Rusya’nın, Suriye’deki Amerikan askeri varlığını bitirmek için Kürtlere en azından kültürel düzeyde özerklik verilmesini elzem gördüğü ve Ankara’yı yumuşatmak için de teşvik edici iki strateji üzerinde durduğu söyleniyor: Yeniden inşa projelerinde Türkiye’ye pay verilmesi ve Doğu Akdeniz’deki enerji savaşında Suriye, Türkiye ve Rusya arasında bir ortaklığın şekillenmesi.
Suriyeli kaynağın Türkiye ile Suriye’nin Doğu Akdeniz’de stratejilerini birleştirmesi ihtimaliyle ilgili öngörüsü şöyle: “Türkiye’nin doğalgaz stratejisi Suriye’nin bağımsız bir strateji geliştirmesini engelliyor. Gelecekte, Suriye’nin stratejisi bir tarafta Türkiye’nin diğer tarafta İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs’ın olduğu bir güç dengesine bağlı olarak şekillenecektir. Ruslar şimdi bu iki kamp arasında gergin bir ipte yürüyor. Suriye’nin yapabileceği ise Rusya’yı takip etmek olacaktır.”
Şam merkezli siyaset ise Türkiye ile yeni başlangıçlar konusunda daha direngen bir tablo sunuyor. Suriye Sosyal Milliyetçi Parti Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Tarık El Ahmed, Türkiye ile yeni bir başlangıç için önce Ankara’nın silahlı gruplara verdiği desteği kesmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi ve iyi niyet göstermesi gerektiğini düşünüyor.
Ahmed Al-Monitor’a şöyle diyor: “Türkiye’nin güçlü bir devlet olması gerekiyor. Aksi halde sorunların üstesinden gelemez. Ormandaki yangın tam olarak söndürülmezse ateş parçacıkları yeniden alevlenir ve komşularını yakmaya devam eder. Önce Türkiye’nin bunu anlaması gerekiyor. Savaşın durması çevre ülkelere de barış getirir.”
Ahmed’in PYD ve YPG konusunda Şam’ın Ankara’nın çizgisine gelmesi olasılığına dair öngörüsü de şöyle: “Suriye, toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliğini tesis ettiğinde, yani güçlü bir devlet yapısına kavuştuğunda etnik siyaset yapılmasına izin vermez. YPG, Suriye ordusuna katılabilir ama devletin YPG bayrağına izin vermesi beklenmemeli.”
Esad yönetimine karşı aleni ve esnemez tutumuna karşın Erdoğan yönetiminin “çark etme” konusunda kayda değer bir sicili var. Ekonomik buhranın tam ortasında yeniden inşada fırsatlar garantilenirse bu sicilin Suriye’de de tekrarlanma olasılığı hepten yok değil.
Al-Monitor