ABNA- 11 Eylül sonrası El-Kaide gerekçe gösterilerek ABD tarafından gerçekleştirilen Irak/ Afganistan işgalleri ve dünya çapında uygulamaya geçirilen “anti-terör konsepti” Ortadoğu’yu din/mezhep temelli çatışmalara boğdu. Ortadoğu’daki işbirlikçi iktidarların da katıldığı milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği emperyalist savaş ve işgal politikalarının ürünü IŞİD bugün ABD emperyalizminin yeni bahanesine dönüşmüş durumda.
Irak işgali ile ortaya çıkan Suriye’de yine ABD emperyalizminin müdahaleleri, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi işbirlikçi yönetimler eliyle tetiklenen iç savaş ortamında büyüyen IŞİD çözülen ABD hegemonyasını yeniden tesis etmek için bölgede yeni müdahalelere hazırlanan ABD için “gerekçe”ye dönüştü. Obama’nın simgesel bir tarih olarak 11 Eylül’de açıkladığı ‘IŞİD’e karşı mücadele’ planında El Kaide gerekçe gösterilerek oluşturulan 11 Eylül terörle mücadele konseptiyle benzer argümanlar kullanılıyor. Bu defa Obama Afganistan ve Irak savaşlarında saplandığı bataklıktan ‘ders’ çıkararak kendi askerlerinin cephede olmayacağını ön cepheyi işbirlikçilerine bırakacağını duyuruyor.
İşbirlikçiler sıraya dizildi, Suriye uyardı
ABD Ortadoğu’da IŞİD’i gerekçe haline getirerek inisiyatifi yeniden ele almaya çalışırken bir yandan da bölgedeki işbirlikçi rejimlerle ilişkisini yeniden tesis ediyor, Esad karşısında başarısız olan Suriye “muhalefetini” işlevlendirme stratejisini, IŞİD gerekçesi ile Suriye’ye müdahale kanalını yeniliyor. Üstelik siyasi kriz içindeki Irak’ta gerek Sunni- Şii güçler gerekse de Kürt’ler arasındaki güç dengelerini belirleme misyonunu da tazeliyor. Üstelik IŞİD’ın imza attığı katliamlar ve bölge halklına yönelik yükselttiği tehdit ABD’nin Afganistan ve Irak saldırılarında bölge halklarından yükselen tepkilerin yerine bu defa sessizlik halinin oluşmasına yol açıyor.
Obama IŞİD planını açıkladıktan sonra, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bölgedeki işbirlikçileriyle Cidde’de bir araya geldi. Toplantıya Türkiye de Dışişleri Bakanı düzeyinde katıldı. Toplantıya katılan 10 Arap ülkesi (Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri) yayınladıkları bildiri ile IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin planına destek vereceklerini açıkladı. Türkiye’nin imzası bildiride yayımlanmadı. Suriye ise Şam yönetimi bilgilendirilmeden topraklarında gerçekleştirilecek askeri operasyonları “saldırı” olarak kabul edeceklerini duyurdu.
ABD’nin kurduğu Koalisyon’un içinde yer alan kadim işbirlikçisi Katar ABD’nin bölge ordusu CENTCOM’un karargahına ev sahipliği yapıyor yine ABD’nin koruması altındaki Suudi Krallığı Katar’la birlikte IŞİD’ın ana finansörleri. Bugün ABD’nin IŞİD’e karşı mücadelede aktif tutum almasını istediği duyurulan ve İncirlik Üssü’nü açması istenen Türkiye ise AKP iktidarı Suriye’deki cihatçı örgütlere ve dolayısıyla IŞİD’e lojistik destek veren, IŞİD militanlarına “güvenli” geçiş yolları oluşturan bir ülke.
11 Eylül’de gerekçe El Kaide idi
11 Eylül’de İkiz kulelere ve Pentogan binasına çarpan uçakların ardından ABD saldırganların Suudi vatandaşı El Kaide üyeleri olduğunu açıklamış ardından terörizme karşı küresel savaş ilan etmiş, gerektiğinde “tek taraflı” hareket edeceğini duyurmuştu. ABD stratejisine “demokratikleştirme” olarak yansıyan ise ABD karşıtı rejimlerin gerekirse zorla değiştirilmesi idi. Afganistan işgali ve Irak saldırısı “halkları özgürleştirme/rejimleri demokratikleştirme” söylemleri ile pazarlandı. Kuzey Afrika’dan Asya’ya uzanan “Büyük Ortadoğu Projesi” devreye sokuldu, AKP ise bu politik atmosferde iktidara taşındı. Afganistan ve Irak hala çözülemeyen aşiretler arası/etnik/mezhepsel çatışmalara yuvarlanırken ABD işkenceleri Guantanamo ve Abu Gharib’le simgeleşti.