Yemen, Irak, Suriye… Ortadoğu’nun kan gölüne dönen üç ülkesi.
Yemen’de bir yıldan fazladır bir iç çatışma ve ardından savaş yaşanıyor. Bir tarafta önceki hükümet (Yani Ali Abdullah Salih) ve ordu içindeki destekçileri, bir tarafta savaş boyunca halkın ezici desteğini kazanmış Husiler (Ensarullah) hareketi ve diğer tarafta ise istifa eden Yemen eski Cumhurbaşkanı Mensur El-Hadi taraftarları.
Mensur El-Hadi’nin ordu içindeki ve halk tabanından destekçileri (elbette bu destekçiler her ne kadar halk olarak lanse edilse de El-Kaide’nin Yemen kolunu oluşturan militan güçlerdir) son günlerde koalisyon güçlerinin de yardımıyla Aden kentini ele geçirdi ve El-Anad havalimanında kontrolü eline aldı.
Yalnız El-Anad havalimanının ele geçirilme hikayesi sadece karadan Hadi taraftarlarının Husi güçlerle savaşmasıyla gerçekleşmedi. Ensarullah’ın kuzeyde ilerlemesi ve özellikle Arabistan sınırındaki elde ettiği zaferler Arabistan’ı hem dışarıdan hem de içeriden bir çıkmazla karşı karşıya bıraktı. Dışarıdan Husi güçlerin sınır boyunca ilerlemesi ve Suudi güçlerin bu saldırıları püskürtmede aciz kalması, içeriden ise zaten toplumun yüzde yirmisini oluşturan Şii halkın ve gerçekte saltanat karşıtı en az yüzde 60lık bir kesimin her an ayaklanma riski taşımasıydı.
Bu nedenle hava operasyonlarına ağırlık veren Arabistan, özellikle güney Yemen’e ağırlık vererek koalisyon güçleriyle birlikte sözde Hadi destekçisi halkın özgürleşmesi çabasına girdi. Ancak burada akıllarda soru oluşturacak bir durum söz konusu. El-Kaide’nin bir anlamda merkezi olan Yemen’de halkın çoğunluğu açıkça Ensarullah’tan yana iken (Abdullah Salih taraftarları da bu guruba destek vermektedir), hangi sivil halk çoğunluğunun Yemen’in Husiler’den temizlenmesini istediği bir muamma.
Bölgede Arabistan saldırılarına açık destek veren ABD, bir taraftan Irak ve Afganistan’da El-Kaide karargahlarını bombalarken diğer taraftan Yemen’de el altından da olsa El-Kaide’yi destekliyor. El-Kaide, ABD’nin apaçık düşmanı ve terör listesindeyken ABD’nin bölge müttefiki Arabistan nasıl olur da El-Kaide’ye hem askeri olarak hem de lojistik olarak destek sağlar.
Bu arada aslında tüm bu bölgeler ABD’den önce İngiliz sömürgesini görmüş ve uzun yıllar boyunca İngiliz siyaseti altında yönetilmiş bölgelerdir. Acaba IŞİD ve El-Kaide’ye karşı oluşturulan koalisyonda adı pek geçmeyen İngiltere’nin bu örgütlerle bir ilişkisi var mı? Dünya ülkeleri arasında siyasetiyle her zaman perde arkasında kalan İngiltere, bu konuda nasıl bir konuma sahip?
Kendilerini Müslüman olarak tanıtan ve İslam egemenliğini tüm dünyaya yayan görüntüsü çizen bu iki gurup:
1 Kendi aralarında dahi tek çatı altında toplanan bir siyasi vahdet sağlayabilmiş değiller.
2 El-Kaide Afganistan, Irak ve Suriye’de ABD’nin düşmanı iken Yemen’de, ülkenin Husilerden temizlenmesi amacıyla desteklenen bir örgüt.
3 IŞİD, şu anda kendi iç sorunlarıyla uğraşan El-Kaide’ye bağlı birçok aşiretten biat almış durumdayken Yemen konusunda El-Kaide’ye karşı sessizliğini hala korumakta.
4 Yayılmacı politikasını aslında batıya yönelik sürdüren IŞİD son aylarda Fransa’da yaşanan olaydan sonra bütünüyle bir sessizliği girmiş durumda.
Öte yandan Afganistan ve Pakistan’da kendine yandaş toplayan IŞİD, ABD’nin bir diğer müttefiki Hindistan’ı tehdit etmeye başladı.
Aslında IŞİD ile El-Kaide arasındaki ilişki son perdede “Al Gülüm Ver Gülüm” anlayışından başka bir şey değil.
Tüm bunlar yaşanıyorken El-Kaide’nin aslında aynı ülkeler için hem oyuncak hem de kalkan olduğu kaçınılmaz bir gerçek gibi görünüyor. Aynı ülkeler için bir oyuncak; çünkü varlığını devam ettirebilmesi yukarıdaki ağabeylerin ve patronların dudaklarından çıkacak cümlelere bağlı. Aynı zamanda bir kalkan; çünkü hem bölgeye hakim olmak isteyen aynı ülkeler bölge halklarının ayakları altında ezilmemek için hem İslam adını kullanarak teröre dini bir kisve kazandırıyor, hem de bu gurupları diğer İslami guruplarla karşı karşıya getirerek kendini bir anlamda emniyete alma peşinde.
