Kur'an-ı Kerim'de ve İslam kaynaklarında aktarılan rivayetlerde dünyanın yerilip ahiretin övülmesi ve dünya ehlinin kınanıp ahiret ehlinin de methedilmesi, ölümden sonraki yaşam için değil dünya hayatı içindir. Yani dünya ehlinden maksat bu dünyada yaşayanlar ve ahiret ehlinden maksat da ölüp ahiret âlemine göçler değildir. Dünya ehlî de ahiret ehlî de bu dünyada yaşayanlardır.
Diğer bir önemli nokta ise; dünya sevilmemeli dediğimizde maksat dünyada bulunan; toprak, su, ağaçlar, gökyüzü vb. değildir, aksine bunlar Allah'ın ayetleri olduğu için sevilmelidir. Ayrıca dünyada camiler, kutsal mekânlar ve Allah dostlarının makberleri bulunmaktadır ki; bunlar sevilmelidir. Diğer taraftan ahirette de cehennem bulunmaktadır ki, beğenilmemektedir.
Öyleyse kınanılan dünya ehlinden kasıt; düşüncelerini, amellerini ve her şeye bakışlarını maddî dünyevî işler kılanlardır. Amaçları sadece dünyanın lezzet ve nimetlerine ulaşıp, ahireti hiç düşünmeden dünyada istedikleri gibi yaşayanlardır.
Dünyayı seven ve dünyaya bağlı olan insanların hepsi aynı derecede değillerdir, aralarında dünyaya olan sevgi ve yöneliş açısından farklılıklar bulunmaktadır. Onlardan bazıları ahireti tamamen inkâr edip her şeyi dünya hayatı olarak görmektedirler. Bunların asla kurtuluşları yoktur, çünkü kendileri kurtuluş yolunu inkâr etmişlerdir, yakine ulaşma diye bir dertleri olmadığı için de hidayet olmazlar. Yüce Allah bunlar hakkında şöyle buyuruyor:
"Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık." [1]
Dünya ehlinden diğer bir grupsa; ahireti inkâr etmiyorlar, inanıyorlar, ama amele gelince inkâr edenlerden hiçbir farkları yoktur. Böyle bir imanın pratikte bir faydası olmadığı gibi, kalıcı da değildir, suyun ulaşmadığı ağaç misali anında kuruyacaktır.
"Sonunda, Allah'ın ayetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların akıbetleri pek fena oldu." [2]
İnsan imanının gerektirdiklerine amel etmedikçe zamanla imanını kaybedecek ve kâfirlerin safına karışacaktır.
Diğer bir kesim de ahirete inanmakta, fakat dünyaya biraz daha fazla yönelmiştir yahut dünya ve ahireti birbirine karıştırmış, ikisine göre davranmaktadır. Allah bunları bize şöyle tanıtmaktadır:
"Başka bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler, iyi işle kötü işi birbirine karıştırdılar." [3]
Bu dünya ehli ve dünyayı sevenlerin mukabilinde ahiret ehli, ahirete yönelenler bulunmaktadır. Ayet ve hadisler bu grubu çokça övmektedir, elbette ahiret ehli de aynı seviyede değiller, onlar da kendi aralarında farklı derecededir. En üst kademe de olanlar dünyayı değersiz görenlerdir, dünyanın onlar için zerre kadar bile çekiciliği yoktur, sırf Rablerinin emrine itaat etmek için dünyada yaşar ve maddî ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Dünyaya bakarlar, ama yalnızca Allah'ın ayetlerini, mazharını ve sıfatlarının tecellisini görmek için. Aslında onlar dünyanın her neresine bakarlarsa baksınlar ve her ne maddî işle uğraşırlarsa uğraşsınlar onda Allah'ın azametini görmektedirler.
Bunları söylemek kolaydır, ama amelde buralara ulaşmak zordur. Gerçekten insanın dünyayı çok değersiz görmesi, ona hiç önem vermemesi ve sadece Allah'ı gösteren bir ayna, ebedi saadete ulaştıran bir vesile olarak kabul etmesi çok büyük bir iştir. Elbette ahiret saadetine ulaşmak isteyenlerde farklıdırlar; bazıları cennete gidip dünyada bulunan lezzetlere ulaşma peşindedir, bazılarıysa cennetin bu yönüne bile teveccüh etmezler, onlar için tek saadet Allah'a ulaşmaktır. Onların mutluluktan anladıkları, Allah'ın yanında olmak, onun rızasını, hoşnutluğunu kazanmaktır.
Demek ki, ayet ve rivayetlerin övdüğü ahiret ehli yahut yerdiği dünya ehlinden maksat bu iki gruptur. Değinildiği gibi bu iki grup, değişik mertebelere sahiptir. Bunun için de ayet ve rivayetler bu iki grubun özelliklerini açıklamakta farklıdır. Bazı ayet ve hadiste bütün özellikler belirtilirken bazıların da bazı özellikleri belirtiliyor, bazıları en belirgin özelliği açıklamakta, bazısıysa açıkça belli olmayan sıfatları buyuruyor.
Ayet ve rivayetlerin buyurmuş olduğu dünya ehlinin özelliklerinden sadece bir tekini dahi kendisinde bulunduran "dünya ehli" kapsamına girer.
Öyleyse miraç hadisinin bu bölümünde belirtilen dünya ehlinin yirmi özelliğinden hepsi değil de sadece bir kaçı bizde varsa, dünyayı sevenlerden olmadığımızı zannetmeyelim; çünkü dünyayı sevenler değişik aşamalarda oldukları için özellikleri de değişiktir. Aynı şekilde ayet ve rivayetler ahiret ehlinin özelliklerini sayarken, hepsini kendimizde görmediğimiz zaman,"Dünya ehliyiz, ahiret ehli değiliz" diye düşünmeyelim, zira ahiret ehli de değişik derecelerdedir.
Kuran'ın birçok ayetinde dünyayı seven, sürekli dünyaya peşinde koşanlar; kâfir ve bedbaht insanlarla aynı kategoriye konmuş, ebedi bir azabın onları beklediği buyrulmuştur. Bunun mukabilindeyse Kuran, ahiret ehlini saadetle beraber zikretmiş, onlar için ebedi mutluluğun olduğunu haber vermiştir, ayrıca Allah dünyada bunların önündeki engelleri kaldırarak kemale doğru ilerlemelerini sağlayacağı vaadini vermiştir.
Evet, dünyayı yani aslında ebedi cefayı isteyenler için gerekenler hazırdır ve ahireti, sonsuz saadeti isteyenler için de manevî ilerleyiş yolu onlara gösterilmiş, gerekenler onlar için hazırlanmıştır. Velhâsıl her şey insan için amadedir, ister saadeti seçer ve isterse de şekaveti.
"Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız." [4]
Yüce Allah bu ayette, dünya kelimesi yerine "el-acile" kavramını kullanmıştır, bu da çabucak geçip biten ve hemen yok olan anlamındadır.
Kuran buyuruyor ki, bazı insanlar hemen gelip geçen, çabucak yok olan dünyayı sevmekte ve onun ötesindeki yaşama hiç önem vermemektedirler. Allah buyuruyor; biz bu özelliklerdeki dünyayı isteyenlere, istediklerini vereceğiz; ama hepsini değil, âleme hâkim olan ilâhî hikmet gereğince bazı isteklerini vereceğiz. Öyleyse dünya peşinde olanlar hiçbir zaman tam olarak arzularına ulaşamayacaklardır ve ulaştıkları arzuları için de ebedi cehenneme aşağılanmış bir halde gireceklerdir. Bu geçici dünya yaşamında bir takım yalan lezzetlere ulaşmak isteyenlere karşılık olarak verilen azaptır.
Dünyayı seven kimselerin mukabilinde ahireti sevenler bulunmaktadır. Yüce Allah onlar hakkında şöyle buyuruyor:
"Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir." [5]
Uhrevî hayatı arzulayan, dünya sonrası başka bir yaşamın olduğuna inanan ve ebedi saadeti isteyen kimse bütün gücüyle orası için çalışmak zorundadır. Oraya uygun olan ve insanı o güzelliklere ulaştıracak bir çaba gerekir. Peki, bu ebedi saadeti isteyen kimse ne kadar çalışıp çabalaması gerekir? Bu soruya doğru cevap verebilmemiz için dünyayı arzulayan ve geçici dünya lezzetine ulaşmak isteyenlerin ne kadar çalıştıklarına bakmamız gerekir. Eğer bin yıl da yaşasalardı yine dünya lezzetlerine ulaşmak için çabalarlardı, eğer bir gün için yirmi dört sat yerine kırk sekiz saat olsaydı hepsini dünya işleri için harcarlardı. Müminlerin Emir'i Hz. Ali (a.s) geceleri sabahlara kadar ibadet etmesi, onca ağlayıp, Allah'la münacat etmesine rağmen şöyle buyurmaktadır:
"Ah azığın azlığından, yolun uzunluğundan ve yolculuğun uzaklığından." [6]
Hiç şüphesiz ahiret için çok çalışmanın yanı sıra, en önemli şart yerine getirilmelidir o da, bütün işlerin Allah rızası için olmasıdır. Bu durumda Allah cenneti onlara vereceğim diye buyurmuyor, bilakis; "Çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz" diye buyurmaktadır. Kuşkusuz müminlere mükâfat olarak verilecek olan, onların çalışıp çabalamalarının karşılığınca değil de çok daha fazlası olarak verilecektir. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır." [7]
"Kim iyilikle (ilâhî huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir." [8]
"Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfü geniştir, O her şeyi bilir." [9]
"Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da vardır." [10]
Allah, cennetliklere lezzetini anlayamayacağımız, hayal bile edemeyeceğimiz nimet verecektir, O iyi insanların istediğinden daha fazlasını verir; çünkü insan aklının alabildiğini, bilgisi ölçüsünde ister ama bilgimiz ötesinde olan, hayal bile edemeyeceğimiz şeyleri isteyemeyiz, lakin Allah akılların derk edemediğini cennete girenlere verecektir.
"Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez." [11]
1- Furkan,11.
2- Rum,10.
3- Tövbe,102.
1- İsra,18.
1- İsra,19.
2- Nehc'ül Belağa, Kelam 74.
1- Enam,160.
2- Neml,89.
3- Bakara,261.
4- Kaf,35.
5- Secde,17.
|