“Kerbela, Hz. Hüseyin gibi hakkın, hakikatin, adaletin yanında yer almaktır. Kerbela bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihidir…”
Diyenitişleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hicri yılbaşı ve matem ayı Muharrem dolayısıyla yaptığı açıklamada şunları söyledi:
Hicret zorluklardan ve sıkıntılardan kaçmak değildir…”
Hicret zorluklardan ve sıkıntılardan kaçmak değildir. Hicret, Mekke’deki zorluklardan ve sıkıntılardan kolaylığa ve rahatlığa kaçmak değildir. Hicret bir Medine arayışıdır. İslam tarihinde birkaç hicret vardır. İki tane Habeşistan hicreti vardır. Habeşistan hicretlerinde Mekke’de zor durumda olanlardan birini görmezsiniz. Bilakis Mekke’nin ileri gelen Müslümanlarını görürsünüz. Mekke’nin zorluklarından kaçmak olsaydı hicret, o zaman sadece fakirler, köleler, işkence görenler, aç kalanlar hicret ederlerdi. Onlar Mekke’de kaldılar, ilk Müslümanların ileri gelenleri hicret ettiler. Çünkü Habeşistan hicretleri birer Medine arayışıydı. Resul-i Ekrem ashabıyla çıkmaza giren davayı taşıyacak dünyada bir yer arıyordu. Müminler Habeşistan’a Medine aramaya gittiler. Üçüncü büyük hicret Taif’e olmuştur. Taif, tesadüfü bir yolculuk değil, bir Medine arayışıydı.
İçinde bulunduğumuz ikinci önemli zaman dilimi ise Muharrem ayına giriyoruz. Bizim için muharrem ayı ibretlerle doludur. Tevhit tarihinin en önemli hadiseleri muharrem ayının ilk on gününde meydana gelmiştir. Muharrem ayının onuncu günü aynı zamanda ‘aşura’dır. Bütün müminleri hüzne boğan Peygamberin ciğerparesi olarak tavsif ettiği Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehadet edilmesinin yıldönümüdür. Nasıl ki, hicreti değerlendirmekten uzaklaştık, Kerbelayı da değerlendirmesini bilmiyoruz. Kerbela, sadece ağıtlarla, hüzünlerle değerlendirilmez. Kerbela, Hz. Hüseyin gibi hakkın, hakikatin, adaletin yanında yer almaktır. Kerbela bir kıyım tarihi değil, bir kıyam tarihidir
“Kerbela, yeryüzünde başka Kerbelalar olmaması için çaba sarf etmektir…”
Kerbela, yeryüzünde başka Kerbelalar olmaması için çaba sarf etmektir. Bugün yeryüzünde nice Kerbelalar yaşanıyor. İslam medeniyetinin üç büyük ilim başkenti şuanda yanıyor. Bağdat’tan, Şam’dan, Kahire’den, İslamabad’dan ateşler yükseliyor. Oralarda her gün Kerbelalar yaşanıyor. Son bir yılda Irak’ta ayda ortalama bin insan hayatını kaybetti. Son on yılda 4 milyon insan başka yere göç etmek zorunda kaldı. Şam’da 250 bin insan hayatını kaybetti ve 3 milyon insan yerinden yurdundan oldu. Bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Daha sık bir araya gelerek, daha sık durum değerlendirmesi yaparak, şehrimize, ülkemize yönelik hizmetlerimizi tamamladıktan sonra bütün bu mazlum milletlerin ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmalıyız. Bütün dünyanın mazlumlarının gönlünde sizler birer umutsunuz. Bu millet, bütün dünyadaki mazlumların umudu haline gelmiştir. Bu umudu söndürmeye hiçbirimizin hakkı yoktur. Biz sadece camide namaz kıldırmakla görevli değiliz. Bir taraftan şehrimizin ülkemizin manevi hayatını ayağa kaldırmakla mükellefiz, diğer yandan bütün dünya Müslümanlarının, mazlum halkların, Müslüman azınlıkların ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız. Sizler mazlumlar için umutsunuz ve o umudu da besleyecek sizlersiniz. O umudu beslemenin yolu da, atanmış din görevlisi değil, adanmış din gönüllüsü olmaktan geçer.