Ailecek ortak tatil, ortak bakanlar kurulu toplantıları, vizesiz geçiş.. Yakın zamana kadar Suriye ve Beşşar Esat'la çok yakın ilişkileri olan Türkiye bu ülkeye yönelik politikasını şaşırtan biçimde sertleştirdi. Esat ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında 'kanka'lık yerini 'savaş taktiklerine' bıraktı.
Yakın zamana kadar Suriye ve Beşşar Esat'la çok yakın ilişkileri olan Türkiye bu ülkeye yönelik politikasını şaşırtan biçimde sertleştirdi. Esat ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında 'kanka'lık yerini 'savaş taktiklerine' bıraktı. Ortak Bakanlar Kurulu toplayacak kadar samimi idi ilişkiler.
AİLE TATİLİNDEN SAVAŞA...
NEDEN SAVAŞA..O kadar ki Esat ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ailece' , ortak tatile bile çıktı. Bir süre önce Suriye'ye yönelik 'uyarıcı' mesajlar veren Türkiye, Suriye'deki katliamlar üzerine Beşşar Esat'a "ülkeyi terket' dedi. Son olarak Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesi ilişkileri 15 yıl önceki konjoktüre taşıdı.
Başbakan Erdoğan AK Parti Grup toplantısında Suriye'ye yönelik şu çok sert mesajları verdi:
"TSK'nın angajman kuralları bu yeni durum karşısında değiştirilmiştir... Suriye tarafından Türkiye sınırlarına yaklaşan her askeri unsur bir tehdit olarak görülecektir. Bu olay karşısında vakur tutumumuzu muhafaza edeceğiz. Suriye rejimini uyarıyorum: Türkiye'nin kararlılığını kimse sınamasın... Türkiye sınırları zorlanacak husumeti test edilecek bir ülke değildir. Türkiye, yerini, zamanını ve yöntemini kendisi tayin ederek, bu haksızlığa karşı uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanacak, gereken adımları kararlılıkla atacaktır."
Bu noktada kritik soru şu: AKP'nin iktidara gelmesinin ardından "komşularla sıfır sorun" politikası güden Türkiye'nin komşularına bakış açısı esasen nasıldı?
EZBERLERİ BOZMASI BEKLENİYORDU AMA..
AKP iktidarından beklenen önceki dış politikaları ve ezberleri bozmasıydı. Özellikle de 1997 yılında 54. Erbakan Hükümeti döneminde kurulan ve 28 Şubat sürecinin en önemli gerekçesi olarak gösterilen D-8'in daha da güçlendirilmesiydi. 'Komşularla sıfır sorun' çalışmaları bazı çevrelerde dışpolitikada ezberlerin bozulacağı yönündeki beklentileri daha da artırmıştı. Gerçekten de Türkiye'nin komşuları ile 'karmaşık ve girft' gibi gözüken birçok sorunu kalem kalem giderildiğine dair bir görüntü oluşturuldu. Türkiye hemen her komşusuna zeytin dalı uzattı. Yunanistan ile bütün meseleler buzdolabına konuldu, Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliğine vize verildi, Ermenistan ile ilişkilerde kardeş Azerbaycan bile küstürülme pahasına çok tartışılan adımlar atıldı. Avrupa ile yakınlaşma ve entegrasyonda AB Bakanlığı kurularak kurumsal zirve yapıldı. Müslüman ülkelerle de temaslar artırıldı. İlişkiler tavan yaptı, Vizesiz geçişler başladı. Hatta, Başbakan'ın Davos'taki 'one minute' çıkışı İslam alemini heyecanlandırmaya yetti.
Gelinen noktaya bakıldığında, son dönemde Türk dış politikasındaki kırılma gözleri iki noktaya çevirdi; İsrail'in güvenliği ve ABD-NATO ilişkileri. Dış politikadaki bu ani değişim ve dönüşüm İsrail'in bölgedeki çıkarları ile ne kadar örtüşüyor ve paralellik arzediyor? İslam dünyasının Türkiye'den beklentilerinin en üst seviyeye çıktığı bir konjoktürde bir Müslüman ülkeye karşı bu 'şahin' duruş esasta kimin/kimlerin işine yarayacak?
DEVLET BELGELERİNE YANSIYAN SATIRLAR
Peki, 15 yıl önce Türkiye komşularına nasıl bakıyordu? Milli Gazete, 15 yıl öncesinin dış politika alanındaki Rapor'larına ulaştı. 'Şahin' bakış açısına göre, Suriye PKK terör örgütünü destekliyor, Hatay ilimiz üzerinde hak iddia ediyor, Fırat ve Dicle sularında da gözü var.
İşte devlet belgelerindeki Rapor'a göre Türkiye'nin komşularına bakış açısı:
SURİYE:
*PKK(KADEK) terör örgütünü desteklemektedir.
*Hatay ilimiz üzerinde hak sahibi olduklarını iddia etmektedirler. Hala mevcut yapıyı kabullenmedikleri zaman zaman dile getirilmektedir.
*Fırat ve Dicle nehirlerinin sularının paylaşımı konusunda istekleri bulunuyor.
*Türkiye-Suriye sınırı da herhangi bir doğal engele dayanmamıştır. Ayrıca, sınır boyunca uzanan Bağdat Demiryolunun 10-15 m. güneyinden geçirilmiştir. Bu durum demiryolunun emniyeti konusunda zafiyet meydana getirmektedir. Keza bu da Türkiye'nin coğrafi gücüne olumsuz etki yapan bir durumdur.
RUSYA FEDERASYONU:
*Rusya'nın tarihi emeli olan sıcak denizlere inme istek ve talepleri devam etmektedir. Bu emellerini gerçekleştirebilmek için soğuk harp kapsamında psikolojik harp uygulamasına devam etmektedir.
*Rusya Federasyonu, Türkiye'nin Kafkas ülkeleri ve Orta Asya Türk Devletlerine ilgisini etkisiz hale getirme çabası içerisindedir. Bu maksatla Kafkaslarda yeniden askeri varlığını kabul ettirmeye çalışmaktadır.
*Balkanlarda, Bosna-Hersek ihtilafında Türkiye'nin karşısında Ermeni ve Sırpları destekleyerek Türkiye'nin bölgedeki etkisini önlemeye çalışmaktadır.
*Karadeniz'de ortak ekonomik işbirliği imkanları yaratılmak istense de burada da Türkiye'nin etkin rolünü azaltmak için gayret sarfetmektedir.
*Doğu Karadeniz'de Türkiye, Gürcistan sınırının Çoruh Nehri tabi engeline dayandırılması gerekirken, Çoruh Nehrinin denize döküldüğü yer Gürcistan'a bırakılmıştır. Bu durum Türkiye'nin coğrafi gücüne taktik alanda olumsuz etki yapmaktadır.
İRAN:
*İran, ülkesindeki yaklaşık (15 yıl önceki tespitlere göre) 17 milyon Azeri Türk varlığını asimile etme gayreti içerisindedir. Özellikle Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla İran'daki bu nüfusun kontrolü önem kazanmıştır. Azeriler asıl başkentlerinin Tebriz olduğunu ifade etmektedirler. Bu da Azerbaycan'ın Güney Azerbaycan'la ilgilerinin devam ettiğini göstermektedir.
*İran Türkiye'ye İslami rejimi ihraç etme gayreti içindedir.
*Hazar Denizi petrollerinin Türkiye üzerinden petrol boru hattı ile Akdeniz'e aktarılmasında daha fazla pay almak istemektedir.
*PKK (şimdi KADEK) terör örgütünü desteklemediğini ifade etmektedir. Ancak bu terörist örgütün, Türkiye sınır bölgesindeki faaliyetlerini kontrol edememektedir.
IRAK:
*PKK (KADEK) terör örgütünü desteklemektedir.
*Fırat ve Dicle nehirlerinin sularının paylaşımı konusunda istekleri vardır.
*Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı'nın faaliyete geçirilmesi ve boru hattındaki petrolün alınmasına yönelik sorunlar çıkmıştır.
*Kerkük ve Musul'daki 3 milyon Türkmen'i baskı altında tutmakta, ekonomik bakımdan güçlenmesini önlemektedir.
*Irak sınırı geçilirken dağların en yüksek noktasından, doğal sınırlardan geçilmediği için PKK (KADEK) terör örgütünün Irak tarafında toplanması ve sınırımızı aşıp eylem yapmasına imkan vermektedir. Bu da Türkiye-Irak sınırının Türkiye'nin coğrafik gücünü taktik seviyesinde olumsuz yönde etkileyen bir unsurdur.
YUNANİSTAN:
*PKK (KADEK) terör örgütünü desteklemektedir.
*Batı Trakya Türklerini asimile etmek ve bölgedeki Türk varlığını yok etmek için çalışmaktadır.
*Ege'deki Türkiye sahillerine yakın adalar, Türkiye'nin Ege Denizindeki coğrafi gücünü olumsuz olarak etkilemektedir. (Kıta Sahanlığı, Karasular, Hava Sahasının kontrolü vb. konularda)
BULGARİSTAN:
*Türk azınlığı asimile etme gayretlerine devam etmektedir.
GÜRCİSTAN VE ERMENİSTAN:
*Henüz devlet oluşumunu tamamlayamaması ve ekoomik gücünün yetersizliği nedenleriyle bugün bir tehdit olarak söz konusu edilmiyor, bu ülkeler. Ancak Ermenistan'ın Azerbaycan ile kara ve hava irtibatımızı kesmesi, Nahcivan'da devlet otoritesinin tam olarak sağlanamaması,
Ermeni tehdidi altında olması dolaylı olarak Türkiye'nin coğrafi gücünü olumsuz olarak etkilemektedir. Şayet Nahcivan üzerinden Azerbaycan'a bir kara bağlantısı(koridor) sağlanabilseydi, bu Türkiye'ye çok önemli bir coğrafi güç üstünlüğü kazandıracaktır.
'LİDER ÜLKE'DEN, 'MODEL ÜLKE'YE..
Devletin arşivlerindeki yerini alan bu raporlar 15 yıl öncesinin bakış açsını yansıtıyordu. Bu süre içerisinde aslında çok şey değişti. Beka Vadisi'ndeki kamplar kapatıldı, APO'nun teslim alınış sürecinde Suriye'de barınmasına izin verilmedi, söylemler yumuşatıldı. İran PKK mücadelede etkin bir rol üstlendi. Türkiye'nin özellikle müslüman komşu ülkeleriyle ve genelde de İslam ülkeleriyle 54. Erbakan Hükümeti döneminde başlayan bütünleşme süreci D-8'lerin kuruluşuyla taçlandırıldı. Türkiye ilk kez her anlamda batıya bağımlılıktan kurtulmuş; tek yönlü dış politikadan çok yönlü uluslararası dış politikaya adım atmıştı. Türkiye'nin yeni rotası belliydi: Lider Ülke Türkiye...
KRİTİK SORU ŞU...
Görülüyor ki, ezberleri bozduğu ve Türkiye'nin yönünü güya doğuya çevirdiği düşünülen iktidar, Türkiye'yi yeniden İslam dünyasından koparmanın eşiğinde. AB Bakanlığı kuran ancak, 54. Erbakan Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın öncülüğünde kurulan D-8'i gerçek anlamda gündemine hiç almayan AKP iktidarı, İslam ülkeleri ile kurulan köprünün daha da güçlenmesini sağlamak yerine, İslam coğrafyasında ABD-AB-NATO ekseninde Türkiye'ye biçilen rolü oynuyor. Tüm bu bilgi ve belgelerin ardından sorulması gereken 'kritik' soru ise şu: Türkiye'nin dış politikada 15 yıl öncesine rücû etmesinde kimin nasıl bir çıkarı var? 'Lider ülke' Türkiye'den, 'model ülke' Türkiye kavramına nasıl gelindi?
Önümüzdeki dönem bu sorunun tartışılmasıyla geçecek... (Adnan Öksüz Milli Gazete)