Koronavirüs krizi sonrası dünya dengelerinin değişeceği ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yazılıp çiziliyor. ABD dış politikasına yön veren Foreign Policy dergisinde, 20 Mart 2020 tarihinde 12 düşünürün yorumlarıyla koronavirüs sonrası dünyayı analiz eden bir makale yayımlandı. Daha önce sizler için haberleştirdiğimiz makalenin tam çevirisini değerlendirmenize sunuyoruz.
SALGIN SONRASI KÜRESEL DÜZEN
Koronavirüs salgını da Berlin Duvarı’nın yıkılması ya da Lehman Brothers’ın çöküşü gibi dünyayı sarsan bir olay ve çok çeşitli sonuçlarını bugün ancak hayal edebiliriz. Şurası kesin ki bu hastalık, yaşamları paramparça ettiği, pazarları bozduğu ve hükümetlerin iktidarını (veya bundaki yetersizliği) ortaya çıkardığı gibi, siyasi ve ekonomik iktidara dair güç ilişkilerinde kalıcı kaymalara yol açacaktır.
Bu kriz yükseldikçe ayaklarımızın altındaki zeminin nasıl değiştiğini anlamamıza yardımcı olmak için Foreign Policy, dünyanın dört bir yanından önde gelen 12 düşünürden salgın sonrasında küresel düzen öngörülerini paylaşmasını istedi.
STEPHEN M. WALT: DEVLETLER GÜÇLENECEK
Salgın devleti güçlendirecek ve ulusçuluğu pekiştirecek. Her hükümet krizin üstesinden gelmek için olağanüstü önlemler alacak ve birçoğu kriz bittiğinde ele geçirdikleri bu yeni güçleri bırakmak istemeyecektir.
Kovid-19 ayrıca iktidar ve nüfuzun Batı’dan Doğu’ya kaymasını hızlandıracaktır. Güney Kore ve Singapur doğru yanıt verdi, Çin ise baştaki yanlışlarından çabuk döndü. Avrupa ve Amerika ise, parlatılan “Batı” markasına kıyasla yavaş ve üstünkörü bir tepki verdi.
Değişmeyecek olan, dünya siyasetinin temelde yatan çelişkili doğasıdır. Önceki salgınlar -1918/19 grip salgını dâhil- ne büyük bir iktidar kapışmasına gitti ne de yeni bir küresel işbirliği çağı başlattı. Kovid-19 da başlatacak değil. Vatandaşların kendi devletlerinden korunma bekleyecek olmaları ve devletlerin ve şirketlerin de gelecekteki kırılganlıklarını azaltma yolları arayacak olmaları sonucunda aşırı küreselleşmede gerileme göreceğiz.
Kısacası, Kovid-19, dünyayı daha az açık, daha az müreffeh ve daha az özgür kılacak. Bu şekilde olmak zorunda değildi ancak ölümcül bir virüsün, yetersiz planlamanın ve beceriksiz liderliğin birleşimi insanlığı yeni ve endişe verici bir yola sevk etmiş oldu.
ROBİN NİBLETT: KÜRESELLEŞMENİN SONU
Koronavirüs salgını, küresel ekonomi devesinin belini kıran saman çöpü olabilir. Çin’in artan ekonomik ve askerî gücü, ABD’de, Çin’i ABD kaynaklı yüksek teknoloji ve fikri mülkiyetten ayrıştırmak ve müttefikleri davaya sahip çıkmaya zorlamak için iki partili kararlılığa yol açmıştı. Karbon emisyonlarını azaltma hedeflerini tutturmak için artan kamuoyu ve siyasi baskı, birçok şirketin uzun mesafeli tedarik zincirlerine olan güvenini sorgulatmıştı. Bugünse Kovid-19, hükümetleri, şirketleri ve toplumları, uzayan ekonomik yalıtımın üstesinden gelmek için yeterliliklerini pekiştirmeye zorluyor.
Bu bağlamda, dünyanın, 21. yüzyılın başlarını tanımlayan, karşılıklı yarar sağlayan küreselleşme fikrine geri dönmesi pek olası görünmüyor. Bununla birlikte, küresel ekonomik bütünleşmenin paylaşılan kazanımlarını koruma teşvikleri olmazsa 20. yüzyılda kurulan küresel ekonomik yönetişim mimarisi hızla körelecektir. Bundan sonra da siyasilerin uluslararası işbirliğini sürdürmeleri ve jeopolitik çekişmenin açık hale gelmemesi için muazzam bir öz disiplin gerekecektir.
Politikacıların, vatandaşlarına Kovid-19 krizini yönetebildiklerini kanıtlamaları, onlar için bir tür politik sermaye olacak; diğer yandan başarısız olanların bunun bedelini ödemesi de kaçınılmaz olacaktır.
KİSHORE MAHBUBANİ: YENİ MERKEZ ÇİN OLACAK
Kovid-19 salgını küresel ekonomik yönelimleri temelden değiştirmeyecektir. Sadece başlamış olan bir değişimi hızlandıracaktır: ABD merkezli küreselleşmeden daha Çin merkezli bir küreselleşmeye doğru devinim.
Bu eğilim neden devam edecek? Amerikan nüfusu, küreselleşme ve uluslararası ticarete olan inancını kaybetti. ABD Başkanı Donald Trump olsun ya da olmasın serbest ticaret anlaşmaları toksiktir. Buna karşılık, Çin inancını kaybetmedi. Neden olmasın? Daha derin tarihsel nedenler var. Çinli liderler, Çin’in 1842’den 1949’a kadar olan aşağılanma yüzyılının, liderlerinin buna kayıtsız kalması ve bunu ortadan kaldırmak için dünya çapındaki boş girişimlerinin sonucu olduğunu artık biliyorlar. Buna karşın son birkaç on yıldaki ekonomik canlanma, küresel katılımın getirisiydi. Çin halkı kültürel güven patlaması yaşadı. Her alanda rekabet edebileceklerine inanıyorlar.
Sonuç olarak, yeni kitabım ‘Çin kazandı mı?’da belgelediğim gibi, ABD iki seçeneğe sahip. Birincil hedefi küresel önderliği korumaksa, Çin ile politik ve ekonomik olarak sıfır toplamlı bir jeopolitik yarışa girmek zorunda kalacak. Bununla birlikte, ABD’nin amacı, sosyal durumu kötüleşen Amerikan halkının refahını iyileştirmek olursa Çin ile işbirliği yapmalıdır. Bilge danışman işbirliğinin daha iyi bir seçim olduğunu dile getirecektir. Ancak, Çin’e karşı zehirlenmiş ABD siyasi ortamı göz önüne alındığında, bilge danışman dikkate alınmayabilir.
G. JOHN IKENBERRY: MİLLİYETÇİLİK VE ÇOK KUTUPLULUK
Kriz, kısa vadede büyük Batı stratejisi tartışmasındaki çeşitli kampların tamamını ateşleyecektir. Ulusçular ve küreselleşme karşıtları, Çin şahinleri ve hatta liberal enternasyonalistler, görüşlerinin hemen kabul edilmesini gerektiren yeni kanıtlar bulacaktır. Ortaya çıkan ekonomik hasar ve toplumsal çöküş göz önüne alındığında, ulusçuluğa, büyük güç kapışmasına, stratejik ayrışmaya ve benzerlerine doğru devinimin güçlenmesi dışında bir şey görmek zor.
Yine de 1930’larda ve 40’larda olduğu gibi, Franklin D. Roosevelt ve diğer birkaç devlet adamının savaş öncesi ve sırasında ifade etmeye başladığı, daha yavaş gelişen bir karşı akım, bir tür sabit fikirli enternasyonalizm de olabilir. 1930’ların dünya ekonomisinin çöküşü, modern toplumların ne kadar bağlantılı olduğunu ve FDR’nin bulaşma dediği şeye karşı ne kadar savunmasız olduklarını gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri, diğer büyük güçlere kıyasla modernitenin derin güçleri —ve Dr. Jekyll ve Bay Hyde karakteri— tarafından daha çok tehdit edildi. FDR ve diğer enternasyonalistlerin yarattığı şey, yeni koruma biçimleri ve karşılıklı bağımlılığı yönetecek yeni kapasitelerle açık bir sistemi yeniden inşa eden savaş sonrası bir düzendi. Amerika Birleşik Devletleri sadece kendi sınırları içinde saklanamayacağı için, savaş sonrası açık düzende faaliyet göstermenin gereği küresel çok taraflı işbirliği altyapısının yapılandırılmasıydı.
Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batı demokrasileri, aşamalı bir kırılganlık duygusuyla yönlendirilen bu aynı tepkiler dizisinden geçebilir; tepki, ilk başta daha ulusçu olabilir ancak uzun vadede demokrasiler yeni bir pragmatik ve koruyucu enternasyonalizm türü bulmak için kabuklarını kıracaktır.
SHANNON K. O’NEİL: ÖZEL ÇIKAR AZALACAK
Kovid-19, küresel üretimin temel ilkelerini boşa düşürüyor. Şirketler artık üretimde baskın olan çok adımlı, çok ülkeli tedarik zincirlerini yeniden düşünecek ve küçültecek.
Küresel tedarik zincirleri, Çin’de artan işgücü maliyetleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret savaşı ve robotik, otomasyon ve 3D yazıcılardaki ilerlemelerin yanı sıra politik olarak, özellikle gelişmiş ekonomilerde fiili ve algılanan iş kayıpları nedeniyle zaten ekonomik ateş altındaydı. Kovid-19 şimdi bu bağlantıların çoğunu bozdu: Etkilenen bölgelerdeki fabrika kapanmaları, diğer üreticilerin yanı sıra hastane, eczane, market ve perakende mağazalarını stoksuz ve ürünsüz bıraktı.
Salgının diğer tarafında, daha fazla sayıda şirket arzın kaynağını bilmek isteyecek ve etkinliği bolluğa yeğleyecektir. Hükümetler de müdahale edecek ve stratejik sanayilerin ulusal yedek planlarını ve rezervlerini oluşturmayı dayatacaklardır. Kârlılık düşecek olsa da arz istikrarı yükselmelidir.
SHİVSHANKAR MENON: GÜÇLÜ HÜKÜMET DÖNEMİ
Henüz ilk günler olsa da üç şey net görünüyor: İlk olarak, koronavirüs salgını hem ülkelerde hem de ülkeler arasında siyasetlerimizi değiştirecek. Liberal toplumlarda bile hükümetlerin iktidarı artacak. Hükümetin salgın ve ekonomik etkilerinin üstesinden gelmedeki göreceli başarısı toplumların güvenlik sorunlarını ve nihai kutuplaşmasını ya daha da kötüleştirecek ya da azaltacaktır. Her iki durumda da hükümet geri dönmüştür. Bugüne kadar deneyimlerin gösterdiğine bakılırsa ne otoriterler ne de popülistler salgını ele almada daha iyi. Gerçekten de erken ve başarılı tepki veren ülkeler, popülist veya otoriter liderler tarafından yönetilenler değil, Kore, Tayvan gibi demokrasiler olmuştur.
İkincisi, bu henüz birbirine bağlı bir dünyanın sonu değil. Salgının kendisi karşılıklı bağımlılığımızın kanıtıdır. Ancak tüm politikalarda, zaten içe doğru bir dönüş, özerklik arayışı ve kendi kaderinin kontrolü var. Daha fakir, daha acımasız ve daha küçük bir dünyaya doğru gidiyoruz.
Son olarak, umut ve aklıselim işaretler vardır. Hindistan, tehdide ortak bir bölgesel tepki vermek için tüm Güney Asya liderlerini video konferansta buluşturma inisiyatifini aldı. Eğer salgın karşı karşıya olduğumuz büyük küresel sorunlarda çok taraflı işbirliği yapma konusunda kendimize gelmemizi sağlarsa iyi bir işe yaramış olacaktır.
JOSEPH S. NYE, JR.: ABD YENİ DÜNYAYI ANLAMIYOR
2017’de ABD Başkanı Donald Trump, büyük güç kapışmasına odaklanan yeni ulusal güvenlik stratejisini açıkladı. Kovid-19 bu stratejinin yetersiz olduğunu gösteriyor. Amerika Birleşik Devletleri büyük bir güç olarak hüküm sürse bile, tek başına hareket ederek güvenliğini koruyamaz. Richard Danzig’in 2018’de sorunu özetlediği gibi:
“Yirmi birinci yüzyıl teknolojileri sadece dağıtımlarında değil, aynı zamanda sonuçlarında da küresel. Patojenler, yapay zekâ sistemleri, bilgisayar virüsleri ve başkalarının yanlışlıkla serbest bırakabileceği radyasyon onlar kadar bizim de sorunumuz olabilir. Kabul edilen raporlama sistemleri, paylaşılan kontroller, ortak acil durum planları, kurallar ve anlaşmalar, sayısız karşılıklı riskimizi hafifletmek için yaşama geçirilmelidir.”
Kovid-19 ve iklim değişikliği gibi ulusötesi tehditler açısından Amerika’nın, diğer ülkeler üzerinde iktidar kurmasını tasarlamak yeterli değildir. Başarının anahtarı, diğerleriyle birlikte iktidarı da öğrenmektir. Her ülke kendi ulusal çıkarlarını öne koyar; önemli soru, bu çıkarın ne kadar geniş veya dar bir şekilde tanımlandığıdır. Kovid-19, stratejimizi bu yeni dünyaya göre ayarlamayı başaramadığımızı gösteriyor.
JOHN AL ALLENLEN: EKONOMİNİN KÜRESELLİĞİ AZALACAK
Her zaman olduğu gibi tarih, Kovid-19 krizinin “galipleri” tarafından yazılacak. Her ulus ve giderek her birey, bu hastalığın toplumsal gerginliğini yeni ve sarsıcı yollarla yaşıyor. Kaçınılmaz olarak özgün politik ve ekonomik sistemleri yanında kendi halk sağlığı sistemine sahip olan ülkeler, daha yıkıcı sonuçlara maruz kalan ülkelere kıyasla başarılı olduklarını ileri sürecektir. Bu kimileri açısından demokrasi, çok taraflılık ve evrensel sağlık hizmetlerinin büyük ve kesin zaferi anlamına gelecektir. Diğerlerine göreyse kararlı, otoriter yönetimin “yararlarını” göstermiş olacaktır.
Her iki durumda da bu krizin uluslararası güç yapısını nasıl değiştirebileceğine dair ancak tahminlerde bulunabiliriz. Kovid-19, ekonomik faaliyeti bastırmaya ve ülkeler arasındaki gerginliği artırmaya devam edecektir. Uzun vadede salgın, özellikle işletmeler kapanırsa ve bireyler işgücü piyasasından dışlanırsa, küresel ekonominin üretken yeterliğini önemli ölçüde azaltacaktır. Bu yer değiştirme riski, özellikle gelişmekte olan ülkeler ve ekonomik açıdan savunmasız işçilerin büyük paya sahip olduğu ülkeler için çok yüksektir. Uluslararası sistem de büyük bir baskı altında olacak ve bu da ülkeler içinde ve arasında istikrarsızlık ve yaygın çatışmalara yol açacaktır.
LAURİE GARRETT: VİRÜS SİSTEME DE BULAŞTI
Dünya mali ve ekonomik sistemi, temelde, küresel arz zincirlerinin ve dağıtım ağlarının kopmasına karşı derinden savunmasız olduğunun görülmesiyle sarsılmıştır. Bu nedenle koronavirüs salgını sadece uzun süreli ekonomik etkilere sahip olmakla kalmayacak, aynı zamanda daha köklü bir değişime yol açacaktır. Küreselleşme, şirketlerin tüm dünyada üretim ve depolama maliyetlerini en aza indirerek tam zamanında ürünlerini arz etmeleri olanağını verdi. Raflarda birkaç günden fazla bekleyen stoklar piyasa başarısızlığı sayıldı. Arz, küresel düzeyde sağlanmalı, dikkatlice nakledilmeli, tüm bunlar eşgüdüm içinde olmalıydı. Kovid-19, patojenlerin sadece insanlara değil, tam-zamanında sistemine de bulaşabileceğini gösterdi.
Dünyanın Şubat ayından bu yana yaşadığı mali kayıplarının ölçeği göz önüne alındığında şirketlerin, tam-zamanında modeliyle yer küreye dağılmış üretim süreçlerinden bu salgınla birlikte çekinceye düşmesi oldukça olasıdır. Sonuç, küresel kapitalizmde, arz zincirlerinin eve yaklaştığı ve gelecekteki bozulmalara karşı korunmak için işten çıkarmalarla dolu dramatik yeni bir aşama olabilir. Bu, şirketlerin yakın vadeli kârlarını azaltabilir, ancak tüm sistemi daha esnek hale getirebilir.
RİCHARD N. HAASS: HALK SAĞLIĞI GÜÇLENECEK
Kalıcı hiç de sevdiğim bir sözcük olmasa da, koronavirüs krizinin, en azından birkaç yıl boyunca çoğu hükümetin içe dönmesine, sınırlarının değil de kendilerinin ötesinde neler olduğuna odaklanmalarına yol açacağını düşünüyorum. Arz zinciri açığın ve kaynakların ülke için kullanılmasıyla krizin ekonomik sonuçlarının üstesinden gelme gereksinimine bakarak kendine yetme (ve sonuçta ayrışma) seçimine doğru bir hamle; büyük ölçekli göçe daha fazla muhalefet ve bölgesel ya da küresel sorunların (iklim değişikliği dâhil) çözümüne dair daha az çaba harcanmasını bekliyorum.
Çok sayıda ülkenin krizin yaralarını sarmakta güçlüklerle karşılaşmasını beklediğim için devlet zafiyeti ve başarısız devletler dünyada daha da yaygın olacaktır. Kriz muhtemelen Çin-Amerikan ilişkilerinde süregelen bozulmaya ve Avrupa bütünleşmesinde zayıflamaya katkıda bulunacaktır. Bardağın dolu tarafındaysa küresel halk sağlığı yönetişiminin mütevazı bir şekilde güçlenmesini görmeliyiz. Ancak toplamda, küreselleşmeden kaynaklanan bir kriz, dünyanın bununla başa çıkma istekliliğini ve yeteneğini artırmayacak, azaltacaktır.
KORİ SCHAKE: ABD ARTIK ULUSLARARASI LİDER DEĞİL
Amerika Birleşik Devletleri, hükümetinin dar tekil çıkarcılığı ve bozguncu beceriksizliği nedeniyle artık uluslararası lider olarak görülmeyecek. Bu salgının küresel etkileri, uluslararası örgütlerin daha fazla ve daha erken bilgi sağlamasıyla büyük ölçüde azalmış olabilir, bu da, hükümetlere kaynakları en çok ihtiyaç duydukları yere göre hazırlamak ve yönlendirmek için zaman verebildi. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin düzenleyebileceği, kendi yararını gözetirken yalnızca kendi yararını gözetmediğini gösterebileceği bir fırsattı. Washington liderlik sınavını geçemedi ve dünya bunun için daha beter.
NİCHOLAS BURNS: BRÜKSEL DEĞİL HÜKÜMETLER GÜÇLENECEK
Kovid-19 salgını bu yüzyılın en büyük küresel krizidir. Derinliği ve ölçeği çok büyüktür. Halk sağlığı krizi, dünyadaki 7,8 milyar insanın her birini tehdit ediyor. Mali ve ekonomik krizin etkisi 2008-2009 büyük durgunluğunun etkisini aşabilir. Her bir kriz, kendi başına bildiğimiz gibi uluslararası sistemi ve güç dengesini kalıcı olarak değiştiren bir sismik şoka yol açabilir.
Bugüne kadar uluslararası işbirliği yetersiz kaldı. Dünyanın en güçlü ülkeleri olan Amerika Birleşik Devletleri ve Çin, krizden hangisinin sorumlu olduğunu ve daha etkili bir şekilde yol açtığını dillendirme savaşını bir kenara bırakmazsa, her iki ülkenin güvenilirliği önemli ölçüde azalabilir. Avrupa Birliği, 500 milyon vatandaşına daha hedefli yardım sağlayamazsa, ulusal hükümetler gelecekte Brüksel’den daha güçlü olabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok tehlikede olan şey, federal hükümetin krizi durdurmak için etkili önlemler sağlama yeteneğidir. Bununla birlikte, her ülkede insanların —doktorların, hemşirelerin, siyasilerin ve esneklik, etkinlik ve liderlik gösteren sıradan vatandaşların– sahip olduğu manevi gücün örnekleri vardır. Bu, dünyadaki erkek ve kadınların bu olağanüstü güçlüğe galebe çalacağına dair umutları yeşertmektedir.