Mevkii değişti ama huyu değişmedi. Batı basınında peş peşe Türkiye’yi IŞİD’i ilişkilendiren haberler çıkınca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ortada bir komplo olduğunu savundu. The New York Times gazetesinin Ankara’nın Hacıbayram mahallesinden Suriye’ye IŞİD’e katılmak için giden Türklerle ilgili haberini yerden yere vurdu. Bizlerin aşina olduğu “edepsiz” ve “aşağılık” sıfatlarını kullandı. Hedefteki gazeteci bu kez haberde imzası bulunan The New York Times’ın İstanbul bürosu muhabirlerinden Ceylan Yeginsu idi. Cumhurbaşkanı’na göre Yeginsu’nun maksadı doğru habercilik değil, Türkiye’yi karalamaktı.
Oysa Türkiye- IŞİD gerçeğini kavramak için The New York Times’ı okumamıza gerek yok. IŞİD tarafından 40 gün boyunca rehin tutulan Milliyet’in deneyimli foto muhabiri Bünyamin Aygün bu gerçeği 6 Ocak’ta serbest kaldıktan sonra beş gün boyunca Milliyet’te tam sayfa yayımlanan yazı dizisinde tüm detaylarıyla anlatmıştı. Fakat 17 Aralık furyasında Aygün’ün IŞİD karanlık dünyasına tuttuğu ışık arada kaynadı gitti. Oysa Aygün IŞİD saflarındaki Türklerin yoğunluğundan açıkça söz ediyordu. Yakın zamanda görüştüğüm Aygün aynı bilgileri benimle de paylaştı. Gözlerinin sürekli bantlı kalmasına rağmen militanlar arasında “en az 15 kadar Türk”ün bulunduğunu, Erdoğan ve AK Parti’den nefret ettiklerini, ve bir sonraki hedeflerinin Türkiye olduğunu aktardı. Türkiye’nin kendileriyle ortak sınır kapılarını kapattığı takdirde Türkiye’yi “köy köy” bombalayacaklarını ve Türkiye’de “iç savaş” çıkartacaklarını söyleyen IŞİD’ciler Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelmişlerdi. Aralarında Afganistan’da El Kaide saflarında çatışanlar varmış. Bunlar da mı komplo peki?
Bana sorarsanız Batı medyası Türkiye ve Suriye’deki aşırı unsurlar arasındaki ilişkileri bırakın abartmayı uzun süre göz yumdu. Erdoğan 2013 yılının mayıs ayında Türkiye’nin El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra cephesine verdiği destek yüzünden Washington’da kendisini Beyaz Saray’da ağırlayan başkan Obama tarafından ikaz edildiğinde birçok yabancı gazeteci dostum “ah neler oluyor” demişlerdi. Fena hâlde sinirlenmiştim. Zira bunları elimizden geldiğince yazıp çiziyorduk, ve sırf bu yüzden iktidar tarafından hain ve “Esedci” ilan edilip işlerimizden kovuluyorduk.
Peki, Batı basını nasıl oldu da bu kadar geç “uyandı”?
Şundan dolayı olabilir miydi?
1.Birçoğu Suriye’ye Türkiye üzerinden giriyordu. Farklı zamanlarda da Suriye’ye Şam üzerinden giriyorlardı. Suriye’ye Türkiye üzerinden kaçak girdikleri Suriye’deki hükümet yetkilileri tarafından anlaşılsa Suriye vizesi bir daha alamayacakları için meselenin Türkiye boyutunu es geçiyorlardı.
2.Türkiye’nin silahlı muhaliflerle olan ilişkilerini mercek altına alsalar bu kez Türkiye’den Suriye’ye kaçak geçişlerine Türkiye engel çıkarır korkusu hâkimdi.
3.IŞİD ve benzer grupların gazetecileri rehin almaya başlamasıyla birlikte özellikle muhaliflerin denetimindeki bölgeler artık aşırı tehlikeli hâle geldi. Türkiye üzerinden geçiş yapmaya cesaret edemeyen (veya gidişleri bağlı oldukları kuruluşlar tarafından yasaklanan) gazeteciler nihayet gözlerini Türkiye- IŞİD ilişkilerine çevirdi. Ve bu konuda haberler akmaya başladı.
Bu tezimi Newsweek dergisinin Ortadoğu editörü ve birçok uluslararası gazetecilik ödülü sahibi olan Janine di Giovanni’ye sundum. Di Giovanni yaptığımın bir genelleme ve dolayısıyla istisnaları olduğunu kaydettikten sonra şunları söyledi. “Dediklerine çoğunlukla katılıyorum. Üstelik birçok arkadaşımız muhaliflere çok romantik gözle bakıyordu. Birçoğu ilk kez savaş izliyordu ve son derece tecrübesizlerdi. Suriye ilk savaş muhabirliği deneyiminin yaşanacağa ülke asla değil. Bosna savaşını yıllarca çok yakından izledim. Orada kimin iyi kimin kötü olduğu çok netti. Suriye için aynı şeyi daha ilk günden itibaren hissetmedim, edemedim.”