Necef-i Eşref’teki Merceiyet önderi (Merce-i Âlâ) Ayetullah Uzma Seyyid Ali Huseynî Sistanî; eli silah tutabilen ve teröristlerle savaşabilecek Iraklıları ülkelerini, halklarını ve mukaddes değerleri korumak üzere güvenlik güçlerine katılmaya çağırdı. Ayetullah Sistanî “İçinizden her kim yurdunu, ailesini ve ülkesindeki insanların ırzını savunurken canını feda ederse inşa’Allah-u Teâlâ, şehîd olacaktır” dedi.
Necef-i Eşref’teki Merce-i Alâ Ayetullah Uzma Seyyid Ali Huseynî Sistanî; eli silah tutabilen ve teröristlerle savaşabilecek Iraklıları ülkelerini, halklarını ve mukaddes değerleri korumak üzere güvenlik güçlerine katılmaya çağırdı. Ayetullah Sistanî “İçinizden her kim yurdunu, ailesini ve ırzını savunurken canını feda ederse inşa’Allah-u Teâlâ , şehîd olacaktır” dedi.
Söz konusu duyuru. Hz. İmam Huseyn’in (Aleyhisselâm) Mukaddes ziyaretgâhı’nın ana avlusunda, 13 Haziran 2014 (14 Şaban 1435) günü kılınan Cuman namazı hutbesinde Ayetullah Uzma Seyyid Ali Sistani’nin (Allah-u Teâlâ bereketli gölgesini daim etsin) temsilcisi Şeyh Abdulmehdî Kerbelâî tarafından halka okundu.
Hutbede şunlar yer aldı:
“1- Irak ve Irak halkı büyük bir tehdit ve tehlikeli ile karşı karşıyadır. Teröristler sadece Selahaddin ve Neyneva gibi eyaletleri kontrol altına almayı hedeflememekte; açıkça tüm eyaletleri, özellikle de Bağdat, Mukaddes Kerbelâ ve Necef-i Eşref eyaletlerine saldırmayı hedeflediklerini söylemişlerdir. Yani ülkenin her tarafındaki Iraklıların hepsine saldırmayı hedeflemişlerdir. Burada karşılarına geçme ve onlarla savaşma sorumluluğu herkesin olup belli bir mezhebe, itikada ya da bir cihete ait değildir.”
“2- Tehdit her ne kadar büyük olsa da Irak halkı, söz konusu tehdit ve tehlikelerden daha büyüktür. ( Irak halkı) cesareti, fedakarlığı ve bu tehlikelerden daha zorlu şartlarda dahi, şer’î ve milli sorumluluğu elden bırakmayıp sırtlanmış olması ile bilinmiştir. Halihazırda sorumluluk; yurdumuz Irak’ı ve mukaddes değerlerini tehlikelere karşı müdafaa etmektir. Bu durum; ülkemizi, ülkemizin birliğini ve saygınlığını korumaya, mukaddes değerlerimizi, haddini aşan saldırganlara karşı müdafaa etmeye ve bu uğurda çok daha fazla fedakarlık sergilemeye itmektedir. Geçmişte bizlere sabrı, cesareti ve sebatını ispat etmiş vatandaşlarımızın hiçbiri için; bu şartlarda korkmak ve umutsuz olmak caiz değildir. Aksine (bu vaziyet); yurdumuzu ve mukaddes değerlerimizi müdafaa etmek için çok daha fazla fedakarlık sergilemeye itmelidir.
Allah-u Teâlâ, Muhkem ve Kerîm olan Kitabı’nda şöyle buyurmaktadır:
(يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ)
“Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan sakının ki felâha erişebilesiniz.” (Al-i İmran 200)
Allah-u Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:
(قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ).
“Musa kavmine: 'Allah'tan yardım dileyin ve sabredin; yeryüzü şüphesiz Allah'ındır, kullarından dilediğini ona mirasçı kılar; sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır' dedi.” (Araf 128.)
(وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ)
“Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra başarısızlığa uğrarsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46)
Allah-u Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:
(أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آَمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ).
“Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.”
Allah-u Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır:
(وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ).
“Sizinle savaşanlarla, siz de Allah yolunda savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara 190)
“3- Irak’taki siyasi liderler şer’i ve vatanî açıdan büyük bir mesuliyeti ile karşı karşıyadır. Bu sorumluluk; içinde olunan zorlu dönemde ihtilafları ve boğuşmayı bir kenara bırakmayı, tek bir duruş sergilemeyi, söylemlerini birleştirmeyi ve silahlı kuvvetlere olan desteğini birleştirmeyi gerektirmektedir. Bu Irak ordusunun evlatlarının dayanıklılığını ve sebatını artıracak, onlara ek güç katacaktır. Siyasi liderler tarihi, milli ve şer’î açıdan büyük bir sorumluluk ile karşı karşıyadırlar.”
“4- Silahlı kuvvetlerde ve diğer güvenlik güçlerindeki evlatlarımızın sergilediği müdafaa, mukaddes müdafaadır. Bu gerçek şunun net bir biçimde ortada olmasıyla kesinleşmiştir: Onlara karşı savaşan aşırıcı teröristler; İslam’ın ruhundan uzak, karanlık bir yol ve tarz tutturmuşlardır. Kendilerinden başkaları ile barış içerisinde yaşamı reddetmektedir. Irak’ta ve başka ülkelerdeki muhtelif yerlerde nüfuz edip hakimiyet sağlayabilmek için şiddeti, kan dökmeyi ve inanç eksenli çatışmayı körüklemeyi araç olarak kullanmaktadır. Ey silahlı kuvvetlerdeki evlatlarımız! Sizler tarihi, şer’î ve vatani bir mesuliyetle karşı karşıyasınız. Maksadınız, niyetiniz ve müdafaanız; Irak’ın saygın değerleri, birliği, vatandaşların güvenliğini sağlamak, mukaddes değerlerini çiğnenmekten korumak için ve bu mazlum vatanın ve yaralı halkının üzerinden şerri def etmek için olsun.”
“Merce-i Alâ ayrıca sizlere desteğini ve yanınızda olduğunu ifade etmekte; sizleri cesaret, yiğitlik, sebat ve sabrın en güzel örneklerini sergilemeye teşvik etmektedir. Sizden herhangi biriniz; ülkesi, ailesi ve ülkesindeki insanların ırzının mudafaası uğrunda kendini feda ederse (inşa’Allah-u Teâlâ) şehîd olacaktır.)”
“(Halktan) beklenen şudur: Bu ülkenin saygın değerlerini ve vatandaşlarını müdafaa etmeye ve bu uğurda dimdik ve sapasağlam bir duruş sergilemek için baba evladını, ana oğlunu ve hanım da kocasını teşvik etmelidir.”
“5- Irak’ı ve halkını halihazırda saran tehlikelerin tabiatı; bu vatanı, insanını ve vatandaşlarını müdafaa etmeyi gerektirmiştir. Bu müdafaa da, vatandaşlara kifaî açıdan farzdır. (Başka bir deyişle silahlananlar gerekenler yeterli ölçüde ve hedef gerçekleşirse (ki bu hedef de Irak’ın, halkının ve mukaddes değerlerinin korunmasıdır bu farz diğerlerinden düşer.) Daha net bir biçimde açıklamak gerekirse; on bin kişi silah kuşanmış ve amaç gerçekleşmişse, farz diğerlerinden düşer. Gerçekleşmezse diğerlerine farz olur ve (hedef gerçekleşinceye kadar) öyle kalır. Buradan şunu ifade etmek isteriz: Eli silah tutan ve teröristlerle savaşabilen vatandaşlar; ülkelerini, halklarını ve mukaddes değerlerini savunmak için, bu mukaddes gaye tahakkuk edinceye kadar gönüllü olup güvenlik güçleri saflarının arasında karışmalıdırlar.”
“6- Çok sayıda subay ve er,dimdik durarak müdafaa etmiş ve bu uğurda fedakarlıklar sergileyerek vazifelerini layıkıyla yerine getirmişlerdir. Yetkililer; onları özel bir biçimde ödüllendirmeli ve hak ettikleri teşekkürü ve layık oldukları övgüyü kendilerine bildirmelidir. Bu; boyunlarının borcu olan vatani vazifeyi eda etmek hususunda hem onları, hem de başkalarını teşvik edecektir.”