İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin katkılarıyla Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen 31. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı kapsamında ESKADER tarafından gerçekleştirilen “Beyazıt Ramazan Sohbetleri”nin 14. gün konuğu, Tarih Araştırmacısı, Gazeteci Yazar Mustafa Armağan oldu.
Mustafa Armağan, “Yakın Tarihin Muhasebesi” başlıklı konuşmasında, yakın tarihe dair bilgilerin güvenilir olmadığını anlattı.
Armağan, “Filistin yenilgisi tarihin yazamayacağı kadar büyük bir bozgun. Bu gerçeğin objektif olarak işlendiği kitap, bir İngiliz tarafından yazılmıştır. Field Marshal Lord Carver’in yazdığı, The National Army Museum Book of the Turkish Front 1914-18 isimli kitabı, tarihteki boşlukları doldurur nitelikte” dedi.
İstiklâl Savaşı’nı “Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırmanın yanlış olduğunu ifade eden Armağan, İstiklâl Savaşı’nın zannedildiği gibi sadece topla tüfekle gerçekleşmediğini, Filistin bozgunundan sonra İngilizler ve Fransızlarla sorunların diplomatik yollardan çözüldüğünü anlattı. Armağan, “19 Mayıs 1919’dan 1920 Ekim’ine dek savaşmadık. İstiklâl Savaşı, Yunanlıların işgali olmasa tek bir kurşun atmadan tamamlanan diplomatik bir savaş olacaktı” dedi.
Sevr Anlaşması’nın “uygulanmayan” bir anlaşma olduğunu belirten Mustafa Armağan, anlaşmada padişah mührü bulunmadığını, anlaşmayı Türk tarafı onaylamadığı gibi Yunanistan’dan başka hiçbir ülkenin de onaylamadığını söyledi. Armağan, “Maksat ölümü gösterip sıtmaya razı etmekti” dedi.
Batı Trakya Yunan işgalindeyken İngilizlerin savunmamıza engel olarak Yunan kuvvetlerini bölgeden boşalttıklarını belirten Armağan, Lozan Antlaşması dâhilindeki “Yakın Doğu İşleri Konferansı”nı analiz etti. Yakın Doğu, Orta Doğu ve Uzak Doğu gibi terimlerin İngilizlerin doğuyu parselleme biçimi olduğunu ve Yakın Doğu tanımının da Osmanlı ile birlikte tarihe gömüldüğünü anlatan Armağan şunları söyledi:
“Yakın Doğu İşleri Konferansı, Osmanlı’nın tavsiyesi için yapılmış bir konferanstır. Osmanlı heyeti ise oraya gittiğinde Misak-ı Millî sınırlarını kabul ettirme niyeti taşıyordu. Lozan’da hiçbir konferansın başkanlığı bize verilmediği gibi kendilerine Osmanlı haritasından pay çıkarmak istediler. Lozan Antlaşması’nda ilk 20 madde sınırlarla ilgilidir. Osmanlı’dan kalan toprakların tasfiyesini kabul ettirme girişimi. Mısır ve Kıbrıs elimizden bu şekilde çıkarıldı.
Batı Trakya’nın yüzde 70’i Türklerden oluşurken ne kadar Türk yaşadığı bugün bile tespit edilemeyen Musul’u almak konusunda ısrar ettik. Çünkü İngilizlerin sınırlarımızda bir Kürt devleti kurması ihtimaline karşılık kendi içimizdeki Kürt nüfusu kontrol edememe korkumuz vardı. Bu nedenle oradaki Kürt nüfusu öne çıkararak kendimize bağlamak istedik. Lozan bu şekilde imzalanmış olsa da Musul’u 1926’da İngiltere’ye verdik. Çünkü 1926’da İngilizler Irak’ı bir Arap devleti yapmıştı ve bu durum bizim korkularımıza son veriyordu.”
Mustafa Armağan, Lozan’ın neden hilafetin kaldırılmasından sonra görüşüldüğü sorusunun anlamsız olmadığını, bu durumun Lozan için bir ön kabul olduğunu vurguladı. Ayrıca Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreselerin kapatılması meselesinin arkasında medreselere ait olan maddi varlıklar olduğunu ve bu yolla bütün varlıkların devlete geçişinin sağlandığını belirtti. Takrir-i Sükûn Kanunu ile inkılâpların daha kolay uygulandığı itirafının Nutuk’un son sözlerinde yer aldığını anlatan Armağan, 1928’de kaldırılmasına karşın 1945’e dek etkilerinin sürdüğünü kaydetti.